Yeter artık!

Daha ne kadar can alacaksınız?
İş cinayetleriyle, polis kurşunu ile katledilen yüzlerce insan gerçeği tüm toplumu kaygılandırmaktadır.
Kapitalizmin vahşi yüzü her geçen gün daha fütursuzca kendisini gösteriyor.
Ülkenin başbakanı “diktatör olsam meydanlarda dolaşamazsınız” dediği saatlerde Cem evindeki cenaze törenine gelen bir işçi, polislerin gelişi güzel çevreye açmış oldukları ateş sonrasında hayatını kaybetti.
Yaşanılan olaylar ülkede can güvenliği sorununu gündeme getirmiştir.
Demokratik haklara tahammülsüzlüğün ileri düzeyde geliştiği en küçük bir demokratik hakkın kullanılmasının şiddet ile bastırılması ve yaşanan ölümler, yaralanmalar sakat kalan insanlar düşünüldüğünde bu tablonun son derece kaygı verici olduğu ortadadır.
Yaşanılanlar insanlık ayıbıdır.

775
AKP hükümetinin otoriter ve baskıcı uygulamaları son derece olumsuz sonuçlara yol açmaktadır.
Bu denli bir tahammülsüzlük ve farklı her türlü sesin yok edilmesine dönük diktatörce uygulamalar sadece siyasi alanda olumsuzluklar yaratmakla kalmayacak, ekonomik olarak ülkeyi daha da sıkıntılı bir noktaya götürecektir.
AKP hükümeti derhal halk üzerinde uyguladığı bu baskıcı uygulamalardan vazgeçmelidir.
Bu arada şunu da belirtmekte fayda var; bugün hala bazı demokratik haklar kullanılabiliyorsa bu halkımızın sürdürdüğü mücadelenin kazanımlarının sonucudur.
Bu durum hiçbir zaman başbakanın “ben diktatör değilim” konusunda öne sürdürdüğü bazı gerekçeler için doğruluk zemini yaratmaz.
Demokratik bazı haklar vatandaşların sahip çıktıkları ölçüde varlıklarını sürdürmektedir.
Bu hiçbir zaman siyasal iradenin lütfü değildir.
Siyasal irade gelinen noktada artık demokratik haklarını kullanan herkese karşı tamamıyla tahammülsüzdür.
Bunun içinde sokaklar her geçen gün daha çok şiddete boğulmakta, kolluk güçlerinin müdahaleleri artık ölümlerle sonuçlanır hale gelmektedir.
Bu son derece vahim bir gelişmedir.
Vatandaşların protesto haklarına saygı gösterilmelidir.
Saygı gösterildiği, müdahale edilmediği sürece bu tepkilerin son derece olgunluk ile sonuçlandığı ortadadır, bunun örnekleri çoktur.
Siyasal ve ekonomik krizin geldiği noktada egemenliklerinin devamını tehlikede gören kesimler; saldırı, baskı, yaralama ve ölümlerle bu tepkileri yok edebileceklerini sanmaktadırlar.
Bu müthiş bir yanılgıdır.
Sistemin tüm unsurları yoğun bir şekilde, halkın büyüyen öfkesinin önünü almak için seferber olmuş durumdadır.
En büyük görev yine yandaş medyanın üzerindedir.
Yalan çarpıtma ve dezenformasyon tüm hızıyla sürdürülmektedir.
Daha dün Ok Meydanında öldürülen işçi Uğur Kurt için “teröristler birbirini vurdu” manşetleriyle bu görevlerine layık olmanın onursuzluğu ile hareket etmişlerdir.
Demokratik haklarını kullanan insanlara, protesto gösteri yapan vatandaşlara müdahale etmekten vazgeçin.
Soma’da 301 işçinin ölümüne neden olan koşullar için sessiz kalanlar, söz konusu faşist uygulamaları, baskıları protesto edenleri engellemek olunca başbakanın deyimiyle “kahramanlık öyküleri” yaratmaktadırlar.
Böyle bir ülkede demokrasiden söz edilemez.
Demokrasinin olmadığı her ülkede baskılar ve şiddet karşısında, tepki ve mücadele olacaktır ve kaçınılmazdır.
Haziran direnişinin 1 yılının yaklaştığı şu günlerde artan saldırılar, yaşanan acılar karşısında demokrasi özgürlük barış talepleri ile güçlendirilmiş bir kamusal tepkinin oluşturulması önemlidir.
Bu konuda parlamentodaki halktan yana, demokrasi özgürlük ve barıştan yana olan milletvekillerine de önemli görevler düşmektedir.
Parlamentodaki bu mücadelenin, halkın mücadelesine ciddi bir destek vereceği göz ardı edilmeden demokrasi barış ve özgürlük talepleri halkçı milletvekilleri tarafından daha da güçlü bir şekilde dile getirilmelidir.
Kurşunlu Köyü’ndeki maden çalışması durdurulmalıdır!
Hukukun ruhsat iptaline rağmen Kurşunlu’daki madenci firma, kararın temyiz ile kesinleşmesi sürecinin arkasına saklanarak faaliyetlerine devam etmektedir.
Yangından mal kaçırırcasına sürdürülen bu çalışmalara yetkililerin dur demesi gerekmektedir.
Daha fazla zarar verilmesinin engellenmesi için, temyiz kararının kesinleşmesine kadar çalışmaların durdurulması çevreye karşı sorumluğumuzun gereği olarak algılanmalıdır.
Bu konudaki yaşanmış süreçlerin deneyimleri, özelikle hukuki süreçlerin sonuçları diğer uygulamalarda bellidir.
Kurşunlu Köyündeki maden çalışmalarının durdurulması için idari tasarruf yetkisinde bulunması gerekli kurum olarak Çanakkale Valiliği devreye girmelidir.
Bu arada ÇED kararının ret edilmesinden sonra hukukun arkadan dolanılmasının bir başka örneği Karabiga’da yaşandı.
ÇED sürecini dört aşamada yeniden devreye sokan termikçi firmanın bu tezgahı da en son mahkeme kararı ile bozuldu.
Ne yazık ki orada da çalışmalar halen sürdürülmektedir.
Çevresel değerlerimizi yok edecek bu girişimlere, yetkililerin dur demesi zorunludur.
Bu sorumluluk yerine getirilmelidir.
Yarın vicdan azabı yaşamak istemeyen duyarlı yöneticiler bu konularda harekete geçmelidirler.
Paylaş