Bir deprem ülkesi olan yurdumuzda bu sorun ülke genelinde çok önemli bir sorun olmasına rağmen, ne yazık ki bu konuda çıkarılan kentsel dönüşüm yasası; ‘riskli alan ve riskli yapıların belirlenmesi’ noktasındaki çalışmalar konusunda uygulama sorunları olan özelikle riskli yapıların belirlenmesi konusunda belirsizliklerle dolu bir düzenlemeden öteye gidememiştir.
Çıkarılan yasa bugüne kadar yeni rant alanları yaratmanın dışında, yasadan beklentileri karşılama anlamında kayda değer bir gelişme sağlayamamıştır.
Yasa ‘riskli alan ve riskli yapıların belirlenmesi’ konusunda bir içeriğe hükmederken özelikle riskli yapıların belirlenmesi konusunda bir yöntemsellik önermediği için havada kalmaktadır.
Boşlukta kalan bu ihtiyacın önemini kavrayabilmek için mevcut fotoğrafa şöyle bir bakalım:
Türkiye’de yaklaşık 19 milyon konut bulunmaktadır.
Bu konutlardan 1999 depreminden sonra yapılan yaklaşık 5 milyon konutun iyi durumda olduğu değerlendirilmekte olup, bu değerlendirmeye göre, 14 milyon konutun afet riski yönünden incelenmesi gerekmektedir.
Deprem tasarımı ve malzeme dayanımı yetersiz olan yapılar ile mühendislik hizmeti almadan kaçak olarak inşa edilen yapılar gözetildiğinde Ülkemizdeki toplam yapı stokunun yaklaşık % 40‘ının (6-7 milyon konut) yenilenmesinin veya güçlendirilmesinin gerektiği tahmin edilmektedir.
Hal böyle iken bu konuda kimse kılını bile kıpırdatmamaktadır.
Türkiye genelindeki bu tablo Çanakkale içinde aynen geçerlidir.
Özellikle 24 Mayıs depreminden sonra sürekli sallanan konumuyla binaların deprem dayanıklılığı ciddi olarak risk altında olabilir.
Yasanın bu konudaki uygulama esasları net olmadığı için, mevcut yapı stokunun kimin tarafından kontrol edileceği konusu belirsizken ‘riskli alan ve riskli yapıların belirlenmesi’ konusu boşlukta kalmaktadır.
Yasa her ne kadar kat maliklerinin müracaatı sonrasında izlenecek yöntemi belirlemiş olsa bile, olayın önemi; kat maliklerinin müracaatı üzerinden süreci işletmek noktasındaki prosedürü kabul edemeyecek kadar hassastır.
Yetkililerin bir an önce Çanakkale’de yapı stokunun envanterini çıkarmak adına, mevcut 6306 sayılı afet riski altındaki alanların dönüşümü hakkındaki kanunun gereklerine bağlı olarak özelikle riskli yapıların tespit edilmesi için bir an önce harekete geçmelidirler.
Zaman çok geç olmadan bu konuda bir yol haritası planlanmalı, ilgili kurumlar işbirliği içersinde öncelikli olarak bu soruna el atmalıdırlar.
Bu konuda yetkililerin iki konuda yapmış olduğu açıklama hala gelişmelerin öneminin kavranmadığının ifadesi olarak kaygı vericidir.
Bunlardan biri Vali Ahmet Çınar’ın daire müdürleriyle yaptığı toplantıda Çanakkale İl Afet ve Acil Durum Müdürünün, il genelinde 299 binanın ağır, 16 binanın orta ve 242 binanın az hasar aldığını bildiren açıklamasıdır.
Bu kafamızı kuma gömmektir.
Diğer bir gelişme de Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın deprem konusundaki yerel yönetim çalışmalarını sadece ileriye dönük, yeni yapılacak binaların depreme dayanıklılığı konusunda ele alarak, özelikle 2000 yılından önceki yapıların deprem dayanıklılığının tespitinin yapılması konusunda herhangi bir çalışmanın olmadığının ortaya çıkmasıdır.
Bu perspektifle bakıldığında hala meselenin önemine uygun bir şekilde davranmak ve gerekenleri yapmak konusunda sessizlik korunmaktadır.
Bu sessizlik iyiye delalet değildir.
Unutmayalım ki deprem değil depreme dayanıksız binalar öldürür.
Bu yazı tarihe not düşmek adına yazılmıştır.
İnsanlık adına alınacak önemli dersler vardır, tabiî ki anlayana …