Gökçeada’nın Rum sakinlerinden bahsediyoruz. Burada ve gittikleri coğrafyalarda “Biz Gökçeadalıyız, İmbrozluyuz” demeleri anlatıyor aslında birlikte yaşamanın mümkün olabileceğini. 3 bin yıllık geçmişi ile Gökçeada, Perslerin, Atinalıların, Romalıların, Bizanslıların ve Osmanlıların egemenliği altında kalmış, bin yılları bulan ortak yaşam, bir arada yaşam kültürü yakın tarihimizde sonlandırılmak istenmiş. Kim tarafından ve ne için yapıldığı önemli olmamakla birlikte bu sonlandırma operasyonu aslına bakarsanız başarılı olamamış, çünkü şuanda sayısı az da olsa sokaklarından Rumca müziklerin yükseldiği köylere sahip Gökçeada, tüm yaşanılanlara rağmen. Gitmesi istendiğinde gitmeyen, “Burası benim vatanım” diye direnen Rumlar halen var. Ama o kadar büyük bir kısmı terk etmek zorunda bırakılmış ki, halen bir utancın, üzüntünün sembolü olmuş Gökçeada.
Büyük bir göçe zorlanma operasyonu
“1923’te Rum yöneticilerin mal varlıklarına en konması, 1925’te Azınlıkların dil eğitiminin yasaklanması, 1942’de Anadolu’dan getirilen göçmenlerle iskân çalışmaları ve manastırların mal varlıklarına el konma işlemi başlatıldı. 1964’te İmroz’daki azınlık gayrimenkulleri millileştirildi (hatta 1960 yılında 25 milyon m² alana sahip Rumlar 1990 sonlarında 600 m²’ye sahiptiler.) 1964′te İmroz Metropoliti Anadolu’ya sürüldü; açık hava hapishanesi kurulup ağır ceza mahkûmları adaya getirildi ve eşzamanlı olarak jandarma garnizonu kuruldu. Okullarda azınlık derslerinin tümü, eğitmenlerin Türkiye’de çalışması yasaklandı. 1966′da adanın en büyük ve verimli arazilerine devlet kooperatifinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere el kondu.1967′nin sonlarına doğru İmroz’un 262 kutsal mekânından 248′i “tecavüze” uğrayarak amaçlarını yerine getiremez hale geldiler. Kastro köyünün kilisesi kundaklandı. Aynı köyde yaşayan Stelios Kavalieros 1973 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
1974′te İmroz Belediye Başkanı ve 20 cemaat ferdi tutuklanıp Çanakkale’de hapse atıldı, merkezi Metropol kilisesi yakılarak mezarlık talan edildi; iki çocuk annesi Stilyani Zuni tecavüze uğradı. Kıbrıs olayları sırasında adada estirilen terör neticesinde İmrozluların çoğu vatanlarını terk etti. Et fiyatı düşürüldü, köylülerin ana gelir kaynağı kısırlaştırıldı” deniyor Rıza Levent, İstanbul – BİA Haber Merkezi imzalı 11 Nisan 2011 tarihli yazıda.
Yaşananları ne anlamak ne de anlatmak mümkün
Bunlar sadece bir kişinin araştırması ve yazısı üzerine elde edilen bilgiler. Yaşananları, yaşayanlardan başka kimsenin anlatabilmesi ve de anlayabilmesinin mümkün olmadığından hareketle, bu terk edişe ancak “hayalet” köyleri, eski çamaşırhaneleri, okulları ve ibadethaneleri görülerek tanıklık edilebilir. Anlamak ve anlatmaktan öte sorulması da gerekir, Acaba terk ediş sabahında ne hissedildi? At arabasının sırtında yaşlı gözleri ile kendisine bakan yavrusuna ne demiş olabilir? Bu durum nasıl izah edilebilir ki? “Biz burada istenmiyoruz!” Peki neden? ...
Onlar hala İmbrozlu
İstanbul, Bozcaada, Gökçeada ve Batı Trakya’nın mübadele dışı bırakılması, Gökçeada’da yaşanan dramı daha da anlamsızlaştırıyor. Gökçeada’daki Rum’ların, Türk-Yunan ya da Türk-Rum siyasetinde taraf olduklarına dair herhangi bir ibare bulunmazken, özellikle hükümetler arası çekişme dönemlerinde “Zulme” uğrayan Rumlar, deyim yerindeyse “Günah keçisi” ilan edilmiş. Ancak Gökçeada’dan gittikleri Amerika ve Avrupa ülkeleri ile Avustralya’ya kadar giden Rumlar gittikleri ülkelerde tam 12 tane “İmbrozlular Derneği” kurmuşlar. Aradan geçen 50 yıl ne onları Gökçeada’dan koparabilmiş, ne de yaşanılanları unutturabilmiş…