Uz “Asgari ücret toplumsal bir yaradır”

TBMM Genel Kurulu’nda İYİ Parti Grubu adına söz alan İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, asgari ücretin sadece nominal bir ücret meselesi olmaktan çıkıp; çalışma hayatına dair toplumsal bir yara olduğunu söyledi.

327

TBMM Genel Kurulu’nda Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2. Bölümü hakkında partisi adına söz alan İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“AK Parti ve sarayın torbasından maalesef açlık çıkmıştır”

“Efendim, öncelikle, Balıkesir'de meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum; yaralılara da Cenab-ı Allah'tan acil şifalar diliyorum.

Yine, can Azerbaycan'da uçak kazasında hayatını kaybedenlere de Allah'tan rahmet diliyorum.

Sayın milletvekilleri, AK Parti iktidarının yirmi iki yıldır sürdürdüğü ekonomi politikalarının en bariz sonucu milyonlarca vatandaşımızı asgari ücrete mahkûm etmesidir. Asgari ücret sadece bir nominal ücret meselesi değil çalışma hayatına dair toplumsal bir yaradır. Yıllık enflasyonun yüzde 47; faiz oranlarının yüzde 50; kira artış oranının yüzde 60'ı geçtiği ama asgari ücret artışının da yüzde 30'da kaldığı bir durum milleti yok saymaktan başka bir şey değildir. AK Parti ve sarayın torbasından maalesef açlık çıkmıştır. TÜRK-İŞ verilerine göre açlık sınırı 4 kişilik ailede 20.562 TL iken yoksulluk sınırı 4 kişilik bir ailede 66.976 TL iken 2025 yılı için belirlenen asgari ücretin 22.104 TL olması düşündürücüdür. Yani asgari ücreti bir sosyal yardıma çevirmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Fahiş zamlar her yerde ama vatandaşa reva görülen ise sefaletten başka bir şey değil. Bu ücret kabul edilemez; sizleri yüce Türk milletine bu konuda havale ediyoruz.

“Vatandaş kendi elektrik faturasını bile ödeyemezken neden büyük şirketlerin kârlarını desteklemek zorunda kalıyorsunuz?”

Saygıdeğer milletvekilleri, bilindiği gibi, enerji ve enerji sektörü yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir öneme sahip. Ancak önümüzdeki tablo kamu kaynaklarının çok uluslu şirketler ile yandaş müteahhitlerin çıkarlarına hizmet ettiğini göstermektedir: Öncelikle yeni düzenlemeyle elektrik üretiminde EÜAŞ ve TEDAŞ'ın enerji alış ve satış sözleşmelerini yürütme yetkisi bu maddeyle tekraren vurgulanmaktadır. Bu durum enerji piyasasındaki rekabet çerçevesine zarar vermektedir. Sağlıklı bir rekabetin olmadığı her piyasa bozulmaya, çürümeye ve dağılmaya mahkûmdur. Elektrik enerjisi ve kapasitesi alımında yapılan bu yeni ikili anlaşmalar kamu kaynaklarını özel şirketlere aktarmaktadır. Bu soruyu millet adına sormakta bir fayda var. Hükûmet neden kamu çıkarlarını gözetmek yerine özel sektörü daha da zenginleştirmek için bu kadar yoğun çaba sarf etmektedir? Özel şirketler kamuda daha iyi mi yönetiyor, elektrik altyapısını daha çok mu yeniliyor? Unutmayalım, bir dönem Akdeniz Bölgesi'nde Isparta'da elektrik altyapısı şirket tarafından yenilenmediği için, yeni yatırımlar yapılmadığı için can ve mal kaybına sebebiyet veren büyük yangınları da bu ülke yaşamıştır. Sorulması gereken soru, vatandaş kendi elektrik faturasını bile ödeyemezken neden büyük şirketlerin kârlarını desteklemek zorunda kalıyorsunuz?

Kıymetli milletvekilleri, hidroelektrik santralleri sayesinde Elektrik Üretim Anonim Şirketi 1 kilovat elektriği yaklaşık 15 kuruş gibi düşük bir maliyetle üretiyor ama dağıtım şirketlerine genellikle 10 kuruş gibi bir bedelle satıyor; yani bu, kurumun her yıl milyarlarca zarar etmesine neden oluyor. 2023 yılında bu zararın 15 milyar TL'yi bulduğunu tahmin etmekteyiz. Özelleştirilmiş dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranlarını düşürme hedeflerini gerçekleştirememesine rağmen düşük maliyetli elektrik satın almaya devam etmeleri, kamu kaynaklarının etkin kullanılmadığını açıkça göstermektedir. 2022 yılında dağıtım şirketlerine sağlanan düşük maliyetli elektriğin piyasa değeri ile satış fiyatı arasındaki fark yaklaşık 7 milyar TL'dir. Linyite dayalı bir termik santralinin 1 kilovat elektrik üretim maliyeti 40 kuruşu bulmakta, bu da piyasada rekabetçi bir fiyatlandırmayı imkânsız hâle getirmektedir. 2023 yılında sadece bu alım garantisi nedeniyle devletin üstlendiği mali yük 20 milyar TL'yi aşmıştır. Türkiye'nin toplam kurulu gücüne bakıldığında resmî verilere göre 2024 itibarıyla 104 gigavat seviyesine ulaştığını görüyoruz. Bunun yaklaşık yüzde 20'si yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabilirken yerli kömüre dayalı termik santrallerle hâlâ yüzde 15'lik bir payla enerji üretiminde büyük bir yer tutmaktadır.

Türkiye'de enerji piyasasında verimlilik düşmüştür. Türkiye'nin enerji altyapısı hızla yaşlanmaktadır. Bu koşulların ne tüketiciyi ne de tedarikçiyi memnun etmediği de bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi mevcut düzenlemenin Anayasa'ya uygun olmadığına hükmetmiş ve bu doğrultuda yetki kanunu kapsamında olmadığını açıkça ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesi oldukça açıktır. Mahkeme, 7142 sayılı Kanun'un 1'inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen Anayasa'da yapılan değişikliklere uyum sağlama amacı kapsamında olmadığı gerekçesiyle mevcut düzenlemenin yetki kanununa aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu, enerji sektöründeki düzenlemelerin sadece geçici veya idari düzenlemelerle değil, yasal bir zemine dayalı olarak yapılmasının gerekliliğini açıkça ortaya koymuştur. Burada bakılması gereken nokta, bu düzenlemenin yalnızca Anayasa Mahkemesinin iptal kararını yerine getirmek için mi yapıldığı, yoksa enerji piyasasındaki mevcut sorunları çözmek, daha şeffaf, sürdürülebilir bir yapıya kavuşmak için mi ele aldığı önemlidir.

Elektrik Üretim Anonim Şirketine elektrik enerjisi ve kapasite alımı konusunda yeni ikili anlaşmalar yapma yetkisi de verilmektedir. Şu gerçeğin altını kalın çizgiyle çizmek lazım: Denetimsiz bir yapı, kamu kaynaklarının verimsiz kullanımını da arttıracaktır.

“Bağımsızlık destanı yazılan topraklarda enerji üretimini İngiliz yatırım fonu olan Actis'e vermek nedir? Bunun neresi millî ve yerliliktir?”

Kıymetli milletvekilleri, AK Parti iktidarı "yerli ve millî politikalar" adı altında enerji kaynaklarımızı yerli sanayinin ve milletin hizmetine sunmaktan da maalesef çok uzaktır. Bugün yerli ve millî olan nedir, elektrik borcunu ödemeyen vatandaş mı, borcundan dolayı elektriği kesilen esnaf mı? "Yerli ve millî." diyorsunuz ama bağımsızlık destanı yazılan topraklarda yani memleketim Çanakkale'de enerji üretimini İngiliz yatırım fonu olan Actis'e vermek nedir? Bunun neresi millî ve yerliliktir? Eğer gerçekten yerli ve millî bir duruştan bahsediyorsanız bu toprakların evlatlarının alın terini, emeğini ve parasını neden bir İngiliz şirketine peşkeş çekiyorsunuz? Çanakkale'de milletin yatırdığı, vatandaşın yatırdığı her bir fatura İngilizlere gitmektedir.

Çanakkale'nin destan yazan tarihi, bu topraklarda yaşayan her vatandaşımıza bir sorumluluk yükler, bu sorumluluğun gereğini de yapmanın Çanakkale halkına düşeceğini buradan belirtmek isterim. Yerli ve millî olmanın anlamı halkımızı karanlıkta bırakmadan bağımsız bir enerji politikasıyla refah seviyesini de artırmaktan geçer.

Elektrik dağıtımının özelleştirilmesi AK Parti iktidarının uzun süredir reform olarak sunduğu bir süreç. AK Parti’nin kontrolsüz özelleştirme politikaları dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranlarını düşürme hedeflerini tamamen göz ardı etmesine neden olmuştur. Dağıtım şirketleri düşük maliyetli elektrik almaya devam etmiş ve aradaki farkı vatandaşa yansıtmıştır. Halktan alınan vergilerle finanse edilen bu zarar, dağıtım şirketlerinin yüksek kârlar elde etmesi için kullanılmaktadır. AK Parti'nin bu politikaları hangi adalet anlayışına sığar? Bu duruma ne diyeceğiz, özelleştirme mi, peşkeş mi? Bugün elektrik dağıtımında önemli paya sahip olan şirketlere baktığımızda hep aynı isimleri görüyoruz: Limak, Çalık, Cengiz. Artık yeter, bu milletin yakasından düşmenizi istirham ederim.

Bu şirketler AK Parti’nin uzun yıllardır kayırmacı politikaları sayesinde zenginleşmiş, vatandaş ise giderek yoksullaşmıştır. Bu şirketlerin çoğu aldıkları düşük maliyetli elektriği halka piyasa fiyatlarının üzerinde satarak büyük kazanç elde etmektedir. 1 kilovat elektriği 10 kuruşa alıp vatandaşa 50 kuruş gibi bir fiyatla satıldı. Bunlar vatandaşın cebinden çıkıp şirketlere giden milyarlardır. Devletin görevi halkın refahını artırmak ve kamu kaynaklarını adil bir şekilde yönetmektir.

Dağıtım şirketlerine düşük maliyetli elektrik sağlama politikası gözden geçirilmeli ve kamu kaynaklarının adil bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır.

Bu millet alın terinin birkaç vatandaşın cebine aktarılmasına asla izin vermeyecektir diyor, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.”

(HADİYE AYŞE İRİM)
Paylaş