Usta gazeteciler Mumcu’yu anlattı

Gazeteci Yazar Uğur Mumcu, ölümünün 19. yılında Çanakkale’de Demokratik Sivil İnisiyatif Grubu tarafından düzenlenen etkinliklerle anıldı. Prof. Dr. Türkan Saylan Sosyal Tesisleri`nde düzenlenen etkinlikte; Gazeteci Yazar Uğur Dündar ve Haluk Şahin, Uğur Mumcu’yu anlattı.

492
Yoğun ilgi gören etkinlikte konuşan Gazeteci Yazar Uğur Dündar; “Uğur Mumcu’nun rejimini işaret ettiği, o devlet öldürttü ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, ne Uğur Mumcu’nun hesabını, ne Çetin Emeç’in hesabını, çünkü ikisinde de talimat aynı yerden gelmişti, sorma gücünü ve cesaretini gösteremedi” dedi...
 
Gazeteci Yazar Haluk Şahin ise; “Bir gazeteci için öldürülmek en ağır sansürdür. Bundan daha ağır bir sansür olamaz. Uğur Mumcu’yu sansür ettiler. Uğur Mumcu’nun sansür edilmesi, bizim beynimizin bir köşesinin ölmesi anlamına geldi. Çünkü Uğur Mumcu öldürüldüğü için, aslında biz bilmemiz öğrenmemiz gereken birçok şeyi öğrenemedik. Bilemedik. Bilemediğimiz şeyler, ağır faturalarla bizim karşımıza çıkarlar” dedi.
 
 
 
Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri kapsamında, 24 Ocak 1993`te Ankara`da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan bombanın patlaması sonucu katledilen Gazeteci Yazar Uğur Mumcu Çanakkale’de düzenlenen etkinlikler ile anıldı. Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen etkinlikte Çağdaş Gazeteciler Derneği Çanakkale Şube Başkanı Aynur Ganiler’in konuşması ile başlayan anma programı Türkan Saylan Sosyal Tesisleri’ndeki etkinlikler ile devam etti.
 
Türkan Saylan Belediye Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen programa, CHP Çanakkale Milletvekili Serdara Soydan, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Gazeteci Yazar Uğur Dündar, Haluk Şahin, Olay Gazetesi sahibi Aynur Ganiler, Kepez Belediye Başkanı Ömer Faruk Mutan ve vatandaşlar katıldı.
 
Gazeteci yazar Uğur Dündar, yaptığı konuşmada; “Uğur Mumcu’nun rejimini işaret ettiği, o devlet öldürttü ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, ne Uğur Mumcu’nun hesabını, ne Çetin Emeç’in hesabını, çünkü ikisinde de talimat aynı yerden gelmişti, sorma gücünü ve cesaretini gösteremedi” dedi.
 
Gazeteci Yazar Haluk Şahin de; “Bir gazeteci için öldürülmek en ağır sansürdür. Bundan daha ağır bir sansür olamaz. Uğur Mumcu’yu sansür ettiler. Uğur Mumcu’nun sansür edilmesi, bizim beynimizin bir köşesinin ölmesi anlamına geldi. Çünkü Uğur Mumcu öldürüldüğü için, aslında biz bilmemiz öğrenmemiz gereken bir çok şeyi öğrenemedik. Bilemedik. Bilemediğimiz şeyler ağır faturalarla bizim karşımıza çıkarlar” dedi.
 
 
“Yazılarıyla bir dönemin tarihini aydınlattı”
Uğur Mumcu’yu anma programında bir konuşma yapan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan; “Uğur Mumcu demokrasi adına, aydınlanma adına, karanlıkta hiç bir şeyin kalmaması adına cesurca öne çıkan korkusuz bir gazetecimizdi ve bedelini vicdansız bir pusuda hayatıyla ödedi. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Onat Kutlar, Metin Göktepe, Hrant Dink`le birlikte barıştan, demokrasiden, aydınlıktan yana ne çok şey yitirdik. Mustafa Balbay`ın, Nedim Şener`in, Ahmet Şık`ın, Soner Yalçın`ın hala süren ve ne zaman sona ereceği meçhul, vicdansız tecritleriyle ne çok şey yitiriyoruz” dedi.
 
Gökhan, şunları söyledi; “Ne acıdır adaleti, demokrasiyi tesis etmek için bu yüzyılda hala öldürülen, sabaha karşı yargısız infazlarla evlerinden alınıp hapsedilenlerin olması ve bu bedeli canlarıyla ödeyenlerin anıldığı bir haftanın olması, ne acı.  Ne yazık ki Ocak ayı ülkemiz için, daha çok demokrasi yolunda yitirdiklerimiz için, hala aydınlatılamamış cinayetlerin takipçisi biz geride kalanlar için karanlık, kasvetli ve acılarla dolu bir ay. Onat Kutlar, Metin Göktepe, Hrant Dink, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy hep Ocak ayında yitirdiklerimiz. Ne acı bu uğurda yitip gidenlerin sayısının çokluğu ve giderek artıyor olması. 24 Ocak 1993 günü Ankara kar altındayken evinden son kez çıktı sevgili Uğur Mumcu, eşinin çocuklarının yüzüne son kez baktı.  Biliyordu vakitsiz öten bir horoz olduğunu, biliyordu ölümün çok yakınında olduğunu,  biliyordu sonunun Sabahattin Ali gibi, Abdi İpekçi gibi, Çetin Emeç gibi olacağını. Maalesef bildikleri onu yanıltmadı ve evinin önünde arabasına yerleştirilmiş bomba ile 24 Ocak 1993 günü onu sonsuzluğa uğurladık.
 
O acı günün üzerinden, Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu`nun gerçek faillerinin bir türlü bulunamadığı, hala faili meçhuller arasında anılan cinayetin üzerinden 19 koca yıl geçti. Neler yazardı Uğur Mumcu; Laik Cumhuriyetimizin yöneticilerinin radikal İslam’la sıcak ilişkilerini yazardı.  Gericiliğin; batıdan doğuya uzanan finans çevrelerinden nasıl beslendiğini ve Türkiye Cumhuriyeti`ni İslamlaştırma çabalarını yazardı. Silah kaçakçılığını ve bağlantılarını yazardı. ABD’nin Ortadoğu’da ki çıkarlarını ve petrol için gerçekleştireceği işgalleri yazardı. O, yazılarıyla bir dönemin tarihini aydınlattığı gibi geleceğe de ışık tutardı. Neler söylerdi Uğur Mumcu; Bir konuda bilgisi olmayanın fikri de olamaz derdi. Suskunluk, çağımızın en büyük suçudur derdi. Tarikat- Siyaset- Ticaret üçgenini anlatırdı. Ne sakıncalı şeyler değil mi yazdıkları, düşündükleri? Ne tehlikeli değil mi bütün bunların doğru olması ve bu yolla herkes tarafından öğrenilecek olması?
 
Yukarıda saydıklarımın doğruluğu ve hala çoğalarak arttığı üzerine eminim ki; bugün de burada bulunan herkes hemfikirdir. Sevgili Uğur Mumcu bugün yaşasaydı belki o da Silivri`de geçiriyor olacaktı günlerini kimbilir. Her fırsatta kentimize gelerek bizleri yalnız bırakmayan dostlarımızdan Uğur Dündar, geçen yıl yine bu salonda Nedim Şener tarafından hayatının kaleme alındığı " İşte Hayatım" adlı kitabını imzalamıştı. Nedim Şener o zaman özgürdü, şimdiyse yazdıkları, düşündükleri ile arı kovanına çomak soktuğu için cezaevinde. Aklı selim, doğrudan şaşmayan, geri adım atmayan, hizaya gelmeyen gazeteciler bugün yazacak gazete, program yapacak televizyon bulamıyorlar, ya da soluğu cezaevinde alıyorlar. Sevgili demokrasi dostları, düşüncelerini savunmaktan, doğru bildiklerini söylemekten bir an bile tereddüt etmemiş, yılmamış, yıldırılamamış korkusuz tüm demokrasi şehitlerimize bizlere kattıkları için teşekkür ediyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.”
 
 
“Mumcu yeni bir kuşağın fikri lideri oldu”
Karanlık güçlerin alçakça katlettiği Uğur Mumcu’nun, bu ülkenin yetiştirdiği en önemli gazetecilerden biri olduğunu ifade eden CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan; “Onu aramızdan ayırdılar ama cumhuriyet devrimlerine bağlı yeni bir kuşağın fikri lideri oldu. O yazdıkları ve yaptıkları ile bizlere ışık tutmaya devam ediyor. Uğur Mumcu’nun ardından adaletsizliklere, haksızlıklara karşı haykıran bir toplum olmalıyız” dedi.
 
Soydan, şunları söyledi; “AKP’nin uyguladığı politikalar sonucunda adalet ve demokrasi anlayışı rafa kaldırılmış, siyasal iktidar kendi anlayışına özgü demokrasi ve adalet anlayışını hakim kılmak için tüm imkanlarını seferber etmiştir. İktidara muhalif olanlara yıllardır yargılamaları devam eden çeşitli suçlamalara maruz kalan gazetecilere, yazarlara, bilim insanlarına, belediye başkanlarına, eski genel kurmay başkanına, milletvekillerine karşı şahin kesilen siyasal iktidar, Dink davası sonucunda kendi kurdukları hukuk düzenini eleştirecek, şikayet edecek duruma gelmiştir. AKP’nin kurmak istediği hukuk düzeni sonucu yaşanan hukuksuzluklar, adaletsizlikler tüm kamuoyunu hatta karar veren hakimlerin bile verdikleri kararlardan dolayı vicdanlarını sızlatmaktadır. Yaşananların tek sorumlusu siyasal iktidardır. Kurulmak istenen AKP hukuk sistemidir.
 
Bu anlamlı haftada unutulmaması, yaşatılması gereken tam bağımsızlık ve demokrasi bilincidir. Baskıcı sömürücü güçlere karşı koymalıyız. Uğur Mumcu, yeri doldurulamaz yurtsever aydın bir gazeteci olarak topluma mal olmuş bir aydınımızdı. Mumcu, karanlık güçleri açığa çıkartmak için ölümü göze alan yolsuzlukların üstüne giden tam bağımsız bir Türkiye için halkı aydınlatmaya çalışan çok önemli bir değerimizdir. Demokrasinin yaşam biçimi olması, halkımızın en iyi koşullarda yaşayabilmesi için savaş veren Uğur Mumcu gibi aydınlar düşündükleri için öldürüldü. Ülkemizin ve Türk basınının kaybettiği en büyük değerlerden biri olan Mumcu, Mafya ve siyaset ilişkisine terör yolsuzluğa somut belgeleri ve yayınladığı eserleri ile önder bir gazeteci olmuştur. Yaşamı boyunca ülkesini karanlığa götürmek isteyen emperyalist güçlere irtica ve bölücülüğe karşı mücadele etmiştir. Türkiye üzerinde oynanan oyunları açığa çıkartmaktan çekinmeyen Mumcu’nun ülkemizin sürüklenmekte olduğu yöne doğru tespitlere bakıldığında Türkiye’nin bu halini daha o günlerden gördüğü kanıtlanmıştır. Onun düşünceleri gelecek nesilleri aydınlatacaktır.”
 
 
“Yoksullaşma süreci yaşıyoruz”
Uğur Mumcu’nun katledilmesinin topluma katacakları acısından da büyük bir yıkım olduğunu ifade eden Gazeteci Yazar Haluk Şahin, “Uğur’un bize katacaklarını bizden çaldılar. Beynimizden çaldılar Nedim Şener yazacağı ikinci cildi, yazamadı. Diğer gazeteciler yazacaklarını yazamadılar, bizden çaldılar. Bu bir yoksullaşma sürecidir” dedi. 
 
Şahin, şunları söyledi; “Uğur Mumcu benim arkadaşımdı. 1974 yılında İsmail Cem’in program danışmanı olarak TRT’de göreve başladığımda Cem, Uğur Mumcu’nun fikirlerine her zaman çok değer verdi. Biz o zaman ANKA ajansında çalışan Uğur’la dost olduk. Onun gazeteciliğini yakından izleyebilme fırsatı buldum. Mumcu, hakikaten ülkemizin yetiştirdiği en büyük gazetecilerden biriydi. Ben aynı zamanda basın tarihine baktığım zaman Uğur Mumcu’nun bir çınar gibi yükseldiğini görüyorum. Uğur, çok yönlü ve becerikli bir gazeteciydi. Uğur, çok meraklı bir insandı. Her şeyi merak ederdi ve Uğur, birbiri ile ilintisiz gibi görünen şeyler arasında bağlantı kurmaya önem veren bir gazeteciydi. Uğur Mumcu devrimciydi, Atatürkçüydü, antiemperyalistti ama gazeteciliği ile fikirlerini mesleğin gerektirdiği gibi birbirinden ayrı bir şekilde değerlendirmeyi fevkalade iyi başarıyordu.
 
O yıllarda Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde bir taraftan muhabir gibi çalışırken, dünyanın dört bir tarafına giderken, işte Almanya’da kara ses denen Cemalettin Kaplan ile röportaj yaparken, ilaç dosyalarını açarken, gazeteci haberlerini yazıp olguları ortaya koyuyordu. Ama fikirlerini gözlem köşesinde ayrı bir tonla yazıyordu. Uğur’u uğur yapan özelliklerden bir tanesi müthiş zekası ve espri gücüydü. Türkçeye hakimdi. Kelimeleri coşturuyor ve susturmasını çok iyi biliyordu. O yüzden Türkçeye hakimdi. Güzel diliyle örnek bir gazeteciydi. Hayatımda gördüğüm en iyi polemikçiydi. Uğur’un karşısına çıkıp polemik yapan ve bunu kazanan hiç kimseyi görmedim. Uğur, laf yapıştırmasını da bilirdi. Liboş demesini de bilirdi, laf sokuşturmasını da bilirdi. Ama hiçbir zaman centilmenliğini de kaybetmezdi.
 
Uğur Mumcu gibi bir gazetecinin öldürülmesi bizim o zaman sandığımızdan daha büyük bir kayıp. Zaman geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Çünkü gerçeklerin ortaya çıkmasından korkanlar, gerçekleri ortaya çıkartmayı kendisine misyon edinmiş, hayat görevi edinmiş olan gazetecileri susturmak için çeşitli yöntemleri kullanıyorlar. Bu dünyanın her yerinde böyle. Türkiye’de de böyle. 64 gazetecinin öldürüldüğünü görüyoruz. Bu gazetecilerin öldürülmelerinin arkasında genellikle güç odaklarının halk tarafından bilinmesini istemedikleri konulara el atmaları geliyor. Pek çok gazeteci öldürülerek susturuldu. Öldürülmek en ağır sansürdür. Bundan daha ağır bir sansür olamaz. Uğur Mumcu’yu sansür ettiler. Uğur Mumcu’nun sansür edilmesi, bizim beynimizin bir köşesinin ölmesi anlamına geldi. Çünkü Uğur Mumcu öldürüldüğü için aslında biz bilmemiz öğrenmemiz gereken birçok şeyi öğrenemedik. Bilemedik. Bilemediğimiz şeyler ağır faturalarla bizim karşımıza çıkarlar. Pek çok sorun bilinemediği ve çözülemediği için günümüze kadar geldi. Gazetecileri susturmanın bir ikinci yolu onları hapse atmaktır.
 
Ülkemizde çok yaygın olan bir şey. Neredeyse gazetecinin eğitimi kadar geçerli olan bir şey. Gazetecilerin bu şekilde sansür edilmesinin de Türkiye’ye faturası çok ağır oluyor. Genç ve çalışkan arkadaşımız Nedim Şener, Kırmızı Cuma adlı eserinde Hrant Dink cinayetinin perde arkasında neler olduğunu bütün bağlantıları ile ortaya koydu. Aradan bir yıl geçtikten sonra mahkeme “biz örgüt bağlantısı bulamadık” dedi. Nedim’in kitabını okumuş olsaydılar, orada her şey çok açık bir şekilde duruyor. Bir tek soruşturmacı gazeteci kendi çabası ve çalışmaları ile cinayetin arka planını ortaya çıkartmış. Yargıç diyor ki; evet kabul ediyorum, arka planını ortaya çıkartamadık. Keşke o yargıç karşımda olsaydı, ona Nedim’in kitabını armağan edebilseydim. Eğer Nedim Şener sansür edilmemiş olsaydı hapishanede geçirdiği o bir yıl içerisinde Şener, belki Kırmızı Cuma’nın ikinci cildini yazar, arka planında arka planını ortaya çıkartırdı.
 
Kayıp bizim kaybımız. Mesele Uğur Mumcu, Nedim Şener meselesi değildir. Mesele bizim neyi bilip neyi bilmediğimizdir. Bilmediğimiz şeylerin bize çok zararı dokunabiliyor. Türk gazeteciler için sürgün Jön Türklerden beri çok yaşanmış olan bir şeydir. Günümüzün iletişim koşulları altında eski vahametini kaybetti şimdi işsiz bırakılma var. Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi televizyon habercisi ve sunucusunun işsiz kalmasının bir mazereti olabilir mi? Bu bir israf değil midir? Bu bir israftır. Türkiye gibi çok zor sorunlarla boğuşmak zorunda olan bir ülkede ülkenin hemen hemen her zaman sözüne en çok inanılan 10 kişisi arasına girmiş olan bir habercinin patronuna milyonlarca dolar para kazandırmış olan bir gazetecinin işsiz bırakılması Türkiye için bir israftır. Türkiye rasyonel bir toplum olsaydı, Türkiye de sistemin mantığına uygun bir kapitalist sistem olsaydı, patronuna bu kadar çok para kazandıran işini düzgün yapan işsiz kalmazdı. Bu da bir sansürdür. Niye bir sansürdür? Uğur Mumcu için niye sansür uygulandıysa, Uğur Dündar içinde o sansür uygulandı.
 
Şu anda en iyi televizyoncularından bazıları işsiz. O kadar zengin bir ülke miyiz? Birikimlerimizi bu kadar bonkör harcayabiliyoruz, elbette değiliz. Uğur Mumcu’nun bize katacaklarını bizden çaldılar. Beynimizden çaldılar Nedim Şener yazacağı ikinci cildi, yazamadı. Diğer gazeteciler yazacaklarını yazamadılar, bizden çaldılar, onlarda işsiz kalan arkadaşların ortaya koyacakları güzel eserleri bizden çaldılar, bu bir yoksullaşma sürecidir. Yoksullaşıyoruz.”
 
 
“Uğur Mumcu’yu rejimini işaret ettiği o devlet öldürttü”
Uğur Mumcu’yu öldürten devletin bilindiğini ancak Türkiye Cumhuriyeti devletini bu konuda hiç bir zaman hesap soramadığını ifade eden Gazeteci Yazar Uğur Dündar, konuşmasında şunları söyledi; “Uğur Mumcu son derece esprili bir insandı. Çok zekiydi, esprili bir kişiliği vardı. Şu anda işsizim. Manisa’da gazeteciler günü etkinliğine katıldım. Manisalı meslektaşlarım ve sanayi odası beni onur konuğu olarak o geceye davet etti. Bana ödül verdiklerinde kürsüde, çalışan gazeteciler gününde çalıştırılmayan bir gazeteci olarak buraya davet edilmeyi onur kabul ettiğimi, ancak bu ödülü şahsıma almadığımı, tüm çalıştırılmayan gazeteciler ve mesleki faaliyetleri nedeniyle cezaevinde bulunan gazeteciler adına alıyorum dedim.
 
Hayatımız boyunca güç odaklarına hizmet etmedik. Çıkar amaçlı habercilik yapmadık. Tetikçilik asla yapmadık. Aklınıza gelen bütün ürkütücü güçlerin üzerine hiç korkmadan gittik. Mesleğimizin evrensel ilkeleri ne diyorsa onu yaparak ilerledik. Dünyanın bütün hukuk devletlerinde, çağdaş demokrasilerde başka bir güce hizmet etmeyen sırtını sadece toplumun gerçekleri öğrenme hakkına dayamış olan gazeteciler hiçbir şekilde tasfiye edilmezler, tam tersine ödüllendirilirler. Ama bizim demokrasimizde ödül; tasfiye edilmek oldu.
 
Ben bugün karşınızda tasfiye edilmiş bir gazeteci olarak ve bunu anlamakta çok zorlandığımı ifade etmek istiyorum. Ben Uğur Mumcu’yla Türkiye’nin en saygın ödüllerinden biri olan Sedat Simavi Ödülü’nü 1987 yılında paylaşma mutluluğunu da yaşadım.  Bu belge Nedim Şener’in benim hayatımı anlattığı İşte Hayatım kitabından alıntılanacak. Kitap çok enteresan; yazan içerde, ben tasfiye edilmiş vaziyetteyim ve bol bol adı geçen gazeteci Uğur Mumcu maalesef basın şehidi. Ben Uğur Mumcu ile Türkiye’nin en saygın ödüllerinden biri olan Sedat Simavi Ödülü’nü paylaşma mutluluğunu da yaşadım. Yıl 1987. Uğur Mumcu ödülü alırken şu konuşmayı yapıyor; Bana ilk ödül 1980 yılında kaçakçılık konusunda yazılarım ve araştırmalarım için verilmişti. İkinci ödülse laiklik konusunda araştırmalarıma verildi. Ben ödülün kime verildiğinden çok hangi konulara verildiğini dikkate alırım. Laikliğin günümüz Türkiye’sindeki önemi her gün biraz daha anlaşılıyor. Bu yüzden jürinin beni laiklik konusundaki yayımlarımızdan dolayı ödüllendirmesini bilinçli ve duyarlı bir seçim diye yorumluyorum. Hürriyet’in bu ödülü benim moralimi düzeltti. Yazılarımın boşa gitmediğini anladım. Laiklik konusundaki çalışmalarım değerlendirildiği için çok memnunum.
 
Yurt dışında iki merkez var, bunlardan biri Tahran, diğeri ise Suudi Arabistan yani Riyad. Araştırmamda bu iki tip gericilik ön plana çıktı, önemli olan buydu. Bu yazı dizisi gericiliğin devlet içindeki odaklarını ortaya çıkardı. İlerde bu gericiliği ve para kaynaklarını daha net ve daha geniş biçimde ortaya çıkaracağımı umuyorum. Son 7 yıldır Türkiye’ye egemen olan Atatürkçülük, Arap Milliyetçiliğine bir çeşit sergi oldu. Türkiye’de bugün Türkiye’den yardım alan İslamcı akınlar cirit atıyor. Bunu daha net, daha açık, isim isim açıklayacağım. Hangi siyasal gücün içinde olduklarını, hangi yayın gruplarının arkasında olduklarını kanıtlamaya çalışıyorum. Uğur Mumcu, işte araştırmaları ve kanıtlamaya çalıştığı bağlantıları nedeniyle öldü, şehit edildi. Uğur Mumcu, kendisini kimin hedef aldığını, kimin öldüreceğini de o günkü konuşmasında üstü örtülü bir şekilde belirtmiştir. İki rejime dikkat çekmiş. Humeyni rejimi ve Suudi Arabistan’daki rejim. Uğur Mumcu’nun tetikçileri suikasti Türkiye’de gerçekleştirenler, yakalandılar. Ama o dönemde soruşturmayı yürüten savcının yaptığı bir konuşma çok farklı anlamlara çekildi.  Savcı dedi ki; biz buraya kadar üstümüze düşeni yaptık. Artık bundan sonrası devlete kalıyor.
 
Herkes, demek ki Uğur Mumcu’yu devlet öldürdü diye düşünmeye başladı. Uğur Mumcu’yu evet bir devlet öldürdü ama, Uğur Mumcu’nun rejimini işaret ettiği o devlet öldürttü ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ne Uğur Mumcu’nun hesabını, ne Çetin Emeç’in hesabını, çünkü ikisinin  de talimatı aynı yerden gelmişti, sorma gücünü ve cesaretini gösteremedi. Bugün Uğur Mumcu üzerine çeşitli konuşmalar yapılıyor. Ama altı çizilerek vurgulanması gereken gerçek budur ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu çok değerli evlatlarının öldürülmesi talimatını veren devletten bu hesabı soramıyor. Hiç kuşkunuz olmasın ki olay budur. Uğur Mumcu, nur içinde yatsın, mafyalar ile, çetelerle, Türkiye’nin huzurunu bozan, toplumumuzun mutlu yaşamını gölgelen her türlü pislikle yolsuzlukla siyasal  entrikalarla boğuşmuş dünya çapında bir gazeteciydi. Biz onun gölgesi bile olamayız. Uğur Mumcu’dan öğrenmiş en büyük soruşturmacı gazeteci şu an da cezaevinde bulunan sevgili kardeşim Nedim Şener’dir. Göreceksiniz Nedim Şener inşallah çıkacak ve Uğur Mumcu’nun tarzı ondan teslim aldığımız ve Nedim’e verdiğimiz bayrakla gazeteciliğine devam edecektir. Nedim Şener’den çok büyük bir gazeteci olur ama asla terörist olmaz.”
 
Yapılan konuşmaların ardından Gazeteci Yazar Uğur Dündar ve Haluk Şahin kitaplarını imzaladı.
 
 
 
 
 
 
Paylaş