Çanakkale Ziraat Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odası tarafından ortaklaşa düzenlenen basın toplantısında Dünya Gıda Günü’nde dünyada bir tarafta insanlar açlıktan ölürken, bir tarafta obezite sorunun yaşandığını ve izlenen yanlış politikalar sonucu çöplere atılarak israf edilen gıda ürünlerine ve kooperatifleşmenin önemine dikkat çekildi.
Dünya Gıda Günü nedeniyle yaşanan israfın açlık tehlikesi yaratabileceğine dikkati çeken Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant sermaye güçleri tarafından insanın ve emeğin sömürüldüğü ve 1 milyar insanın açlıktan öldüğü, bir o kadar insanın ise dengesiz ve sınırsız gıda tüketimi nedeniyle obeziteden kaynaklanan sorunlar yaşadığını belirterek çarpık sistemi eleştirdi.
Nalbant: “Son yıllarda temel ürünlerin yetiştirildiği ülkelerde yaşanan doğal afetler, iklimdeki istikrarsızlıklar ve bir yanda gıda artıklarını çöpe atan ülkeler varken, bir yanda açlığın yaşanıyor oluşu ve bu koşullarda gıda ticaretinin tümüyle serbestleştirilmesi; tarımsal fiyatların ve üretimin dış etkilere ve spekülasyona daha açık hale gelmesi tarımsal üretimin sürdürülebirliğini sağlayacak politikaların önemini de bir kez daha gözler önüne sermiştir” dedi. Artık gıdanın silah kadar önemli bir madde olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirten Nalbant temel gıda fiyatlarının son dört yılda yüzde 100’e yakın fiyat artışı gösterdiğini ifade etti.
Nalbant: “ Daha önce söyledik, yine söyleyeceğiz. Dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanmamasıdır. Kırsal ve kentsel hayatta yoksulluk artmakta; üretici tarımsal üretimden vazgeçerek şehirlere göç etmekte, üreticinin etkin bir örgütlük içinde olmaması bu süreci hızlandırmaktadır. Kırsalda üretim yapanların tasfiyesi eninde sonunda bir siyasal iktidar ve kapitalist modelin sonucudur. Ancak bu siyasal yönelimin tekrar sorgulanmasının vazgeçilmez olduğu günümüzde, kooperatifler yoluyla birincil üreticilerin gerçek anlamda birlikteliğin sağlanmasının yollarını aramamız gerekmektedir. Sonuç olarak; sömürü düzeninin giderek yerleştiği günümüzde, doğayı ve emeği birlikte geliştirecek, üreticiyi üretimden uzaklaştırmayacak üretim tarzlarına ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaç aynı zamanda kendi geçim araçlarımızı üretme, geleceğimiz üzerinde söz sahibi olma ve temel de kendi kendimizi yönetebilme gerekliliğinden doğmaktadır” dedi.
Nalbant 12 Eylül sonrasında sendikaların sadece ekonomik bir çıkar birlikteliğine dönüştüğünü belirterek, sosyal ve siyasal aidiyetin zayıfladığını belirterek kent yoksullarının temel geçim araçlarından uzaklaşırken, kır emekçilerinin de kapitalizmin acımasız koşullarıyla rekabet edemez hale geldiğini belirtti. Sürecin kır ve kentte yoğun bir emek ve doğa sömürüsüyle perçinlendiğinde, yaşama ve dayanışma olanaklarını daralttığına dikkat çeken Nalbant kooperatiflerin de uzun yıllar boyunca yapılanmasının siyasi olarak pek tercih edilmeyen yapılar olarak değerlendirildiğini kaydetti. Nalbant: “Gelinen noktada; bu örgütlenme modelinin Kırdaki bu yıkıcılık karşısında direnmeye ve ayakta kalmaya çalışan üreticiler birlikte üretmek, paylaşmak ve birbirlerinin sorunlarından haberdar olmak durumundadır. Kırsaldaki üreticinin ürününü aracısız alıcısına ulaştırmasının sağlanması, geleneksel tarımda ısrar ederek geçimini sağlayan bu yapıların, şirketlerin emeği artıklaştırma, doğayı atık haline getirme süreçlerine direnebilmeleri için, ekonomik açıdan güçlü bir konum elde etmeleri gerekmektedir. Kırsalda üretim yapanların tasfiyesi eninde sonunda bir siyasal iktidar ve kapitalist modelin sonucudur. Ancak bu siyasal yönelimin tekrar sorgulanmasının vazgeçilmez olduğu günümüzde, kooperatifler yoluyla birincil üreticilerin gerçek anlamda birlikteliğini sağlamanın yollarını aramamız gerekmektedir” dedi.
Nalbant bir dayanışma, işinin gerçek sahibi olma modeli olarak kooperatiflerin yoğunlaşması gerektiğini belirterek: “Kentsel dönüşüm alanlarında yaşanan sorunlarla, madencilik, enerji, su ve gıda ekseninde kırda yaşanan sömürü bir arada düşünülmelidir. Özellikle kırsalda yıkım politikalarına maruz kalan emekçilerin tarımsal ürünlerini, tüketiciye direkt ulaştıracak kooperatiflere ihtiyaç vardır. Dikkate alınması gereken diğer bir yapı ise; bu kooperatiflerin ürünlerinin tüketiciye yine aynı etkinlik ve ekonomiklikle ulaştıracak örgütlenme modellerinin oluşturulmasıdır. Kentlerde kurulacak kooperatifler de hem tüketicilerin gıda ihtiyacının, güvenli, sağlıklı, ucuz teminine yönelik olmalı, hem de kooperatif ortaklarının bu ürünlerin satışından elde ettikleri geliri kendi yaşam alanlarında verecekleri mücadelede harcamaları sağlanmalıdır” dedi.
Sömürü düzeninin giderek yerleştiği günümüzde, doğayı ve emeği birlikte geliştirecek, üreticiyi üretimden uzaklaştırmayacak üretim tarzlarına ihtiyaç olduğunu belirten Nalbant örgütlenme modellerinin oluşturulması gerektiğini ifade etti. “Bu ihtiyaç aynı zamanda kendi geçim araçlarımızı üretme, geleceğimiz üzerinde söz sahibi olma ve temelde de kendi kendimizi yönetebilme gerekliliğinden doğmaktadır. Yıllardır her gıda gününde söylediğimiz gibi, tohumdan sofraya, tarladan üreticiye tüm aşamalarda gıda güvenliği ve güvencesinin sağlanması ile halkın ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi; kooperatifleşmeyi bir kez daha hedeflenen faydayı sağlamak üzere bu yapıları sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir mücadele bütününün bileşeni olarak görmekle mümkün olabilecektir” diye sözlerine son verdi.