Kepez Belediyesi ve Rating Academy iş birliği ile düzenlenen ‘2’inci Uluslararası Umut Kongresi’ 21 Nisan Cuma günü sona erdi. 3 gün süren Kongre, dünyadan ve Türkiye’den birçok yazar, sanatçı, akademisyen, hukukçu, gazeteci ve bilim adamını ağırladı. Sanattan, eğitime, hukuktan basına kadar birçok konuda Umut’un konuşulduğu Kongrenin son gün onur konuğu ise sanatçı ve yazar Zülfü Livaneli oldu. Umut’un kendi için anlamını anlatan Livaneli; “Ne olacak bu ülkenin hali?’ dediğim zaman ‘Sizin böyle konuşmaya hakkınız yok Zülfü Bey’ diyorlar. Benim umutsuz olmama kimse tahammül edemiyor. O yüzden ben, yıllardan beri iki elim kanda olsa da insanlara umut vermek gibi bir misyonum oluşuyor. ‘Güneş topla benim için’ meselesi de aynen böyle herkes ‘Güneş topla bizim için’ diyor” dedi.
“Türkiye’deki en önemli konu Umut”
Bugün Türkiye’deki en önemli konunun Umut olduğunu dile getiren Livaneli; “Umut, öyle bir kavram ki, bütün dünyada da çeşitli yönleriyle tartışılan ve bizim de özellikle bugünlerde en çok tartışmamız gereken konu. Benim, umut kavramıyla çok özel bir ilişkim var. Çünkü zor bir hayat yaşadığım için askeri hapishaneler var, arkadaşlarımızın öldürülmesi var, sürgünler var bütün bunlarla birlikte düşündüğünüz zaman elbette ki yorucu ve yıpratıcı bir hayat yaşadığımız gerçeği ortadadır. Konserlerde, sokakta fotoğraf çektirmek isteyen insanlara karşı ‘Ne olacak bu ülkenin hali?’ dediğim zaman ‘Sizin böyle konuşmaya hakkınız yok Zülfü Bey’ diyorlar. Benim umutsuz olmama kimse tahammül edemiyor. O yüzden ben, yıllardan beri iki elim kanda olsa da insanlara umut vermek gibi bir misyonum oluşuyor. ‘Güneş topla benim için’ meselesi de aynen böyle herkes ‘Güneş topla bizim için’ diyor. ‘Tamam, ama ben o güneşi nereden toplayacağım?’ dediğim zaman da karşılıklı bir ilişki ortaya çıkıyor. Dolayısıyla umudu taşıyoruz, umudu yükseltiyoruz. Eğer, siz umutsuzsanız bunu halk da hisseder yanınızdaki, çevrenizdeki herkes hisseder. Dolayısıyla umutsuzluğun bulaşıcı olduğu gibi umutlu olmak da bulaşıcıdır. Biz, insan soyluyuz, insanlar toplumsal olarak yaşar ve insanlar öleceğini bilen tek canlıdır bu dünyada. Bunu bile bile, sonunun ne olduğunu bile bile evlenebilmek, âşık olabilmek ve hayattan zevk alabilmek ancak umudu ayakta tutmakla olur. Yoksa ‘nasıl olsa öleceğiz bunların hiç birine gerek yok’ dersiniz. Umut, bazen bir masal olabilir, bazen rüya, bazen bir destan da olabilir. İşte Fransa’da her sene çıkar, ‘Şuranın suyu çok şifalı çıktı, bütün hastaları iyileştiriyor’ gibi. Bu, aslında Hollywood yıldızlarıyla da özdeşleşen bir şey. Umut, yıldızlarla, sporcularla özdeşleşerek bir umut dünyası, bir hayal dünyası ortaya çıkıyor. Dolayısıyla insan, müzikten, dinden, ideolojiden, siyasi partiden her şeyden umut aramaya başlıyor. Yanı, üzerinde bulunduğunuz at sizin hislerinizi hisseder ve ona göre koşar. Eğer siz, umutluysanız atınız da umutlu koşar, eğer umutsuzsanız atınızı koşturamazsınız. Yani buradan önümüzdeki erken seçime göre gereken çıkarlar yapılabilir. Biz, de bu erken seçimde umutlu olacağız ki atımızı koşturabilelim. Bizde 2 türlü umut var. Birincisi bireye göre umut, diğeri de toplumsal umut. İnsan, toplumsal yaşayan bir varlık, yalnız yaşayamayan bir varlık” dedi.
(Eren Aşnaz)