Türkdoğan, "Türkiye'nin barışa ihtiyacı var"

466
İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi, `21 Eylül Dünya Barış Günü` nedeniyle "İnsan Hakları Savunucuları Barış Hakkını Konuşuyor" paneli düzenledi. Belediyesi Belediye Çalışanları Eğitim, Sosyal Tesis ve Sendika Binası Ercan Adsız salonunda gerçekleşen etkinlikte İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve Barış Akademisyeni Nilgün Toker konuşmacı oldu. Çocuk Hakları Aktivisti Esin Koman`ın moderatörlüğünü ise üstlendiği panelin ardından katılımcıların soruları yanıtlandı.
"Barışa ihtiyacımız var"
Burada konuşan İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı, Öztürk Türkdoğan, "İnsan hakları savunucuları neden hep `barış` diyor? Belki Çanakkale`de bu sorun kendini göstermiyor olabilir. Bizler her zaman barış hakkını savunuyoruz. Türkiye`nin barışa ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Birkaç kişi arasında barışmaktan da öte toplumsal barışı sağlamamız gerekiyor. Barışa ihtiyacımız var" sözlerine yer verdi. Birleşmiş Milletler`in dünyada kalıcı barışı tesis etmek için kurulduğunu ifade eden Türkdoğan, "Şuanda dünya kendi içinde kalıcı barışı sağlayamadı. Bölgesel, ikili çatışmalar ve savaşlar devam ediyor. Çok çeşitli sebepleri var. 2. Dünya Savaşı`nın yıkıcılığından sonra BM sistemi her ne kadar barış inşası üzerine oluşturulmuşsa da insan haklarını sağlamaya çalışmışsa da geldiğimiz nokta, istediğimiz gibi değil. Buna rağmen ciddi kazanımlar var. Dünya insan hakları hareketinin ciddi kazanımları var. Devletler bu kazanımları bir yandan da yok etmek istiyor. En son Rusya`nın Ukrayna`ya yönelik saldırısı ve işgalinden sonra; Rusya üyesi olduğu konseyden çıktı. Çıkmasaydı atılacaktı. Aynı Rusya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyesi" dedi.
"Sorunlar barışçıl diyalog ve müzakereyle çözülmeli"
Türkdoğan sözlerine şu şekilde devam etti, "Türkiye`de barışa ihtiyaç olduğunu ve toplumsal barışında bu şekilde meydana geleceğini söylüyoruz. Türkiye`de devletin, devleti yöneten siyasal partilerin artık Kürt sorununu gerçeğini kabul etmesi gerektiğini ve ancak bu sorunun ancak barışçıl diyalog ve müzakereyle çözülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Özellikle sayısal olarak kalabalık ve belli bir toplumsal kesime tekabül ettiği için Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Çanakkale`deyiz. Burada da Balkanlardan gelen etnik grupların kendi dillerini kullanması ve kültürcülerini yaşamasıyla ilgili talepleri söz konusu olabilir. Bu taleplerin kabul edilmesi gerekiyor ve dünya bunun çözümlerini bulmuş. Bunlar için çatışmaya ve asimilasyon politikalarının uygulamaya gerek yok. Bu 2. Dünya Savaşı`na kadardı."
"Savaş kavramı varsa şiddet vardır"
Barış Akademisyeni Nilgün Toker ise barış ve savaş kavramlarını irdeleyerek, "Barışı istiyorsak bunu neden istediğimizi tarif etmemiz lazım. Savaşa karşı çıkıyorsak da savaşın neden istenilmemesi gereken bir şey olduğunu anlatabilmemiz lazım. İnsan onuru gereği barışın istenildiğini tarif edebiliriz. Savaş kavramı varsa şiddet vardır. Şiddet ise her durumda bir tahakküm ilişkisine işaret eder. Çocuğa uygulananda da kadına uygulananda da köpeğe uygulananda da tahakküm ilişkisi vardır. Şiddeti gördüğünüz her yerde tahakküm ilişkisini görürüz. Egemenlik iddiasını işaret eder. Egemenlik insanlık tarihinde çok eskiden beri var. Savaş, o kadar eski. Barış o kadar eski değil. Savaş olduğu her durumda barış denilmedi. Egemenlik kavramı çıktığı andan itibaren savaş var. Barış soyut geliyor. Birbirlerini muhatap aldıklarında insanlar birbirleriyle iletişim kurar. Barış ve demokrasi arasında bir ilişki var. Demokrasi ve barışın esası aynıdır. Barış; insanlar arası karşılıklı saygı ilişkisidir. İnsanlar arası karşılıklı saygı ilişkisi bir ortaklıktır. Savaştaki ilişkinin adı ise düşmanlıktır" sözlerine yer verdi.
(Damla Yeltekin)
Paylaş