Ben bu konudaki bazı gerçekleri sizler ile paylaşmak istiyorum.
Ülkemizde ücretli çalışan 16 milyon emekçinin yarısının asgari ücret ile çalıştığı göz önünde bulundurulursa, Bakanın “Asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok. Geçinirsiniz. Ona mahkumsanız 800 TL de büyük bir paradır. Netice itibariyle peynirin kilosunun fiyatı bellidir, ekmeğin fiyatı bellidir. Bir geçimdir sürdürebilirsiniz” sözleri için Bakan hesap yapmayı unuttu demekten başka söylenecek bir söz yok.
Dünkü gazetemizde vatandaşlarımızın belirttiği gibi…
Bakan bir denesin bakalım 773 TL ile yaşamayı da görelim bir kendisini!
Bu arada Bakanımız, psikolojik fiyatlandırmayı iyi kavramış ki; asgari ücreti de 800 TL’ye yuvarlayıvermiş.
Yapılan araştırmalarda açlık sınırının 1061 TL yoksulluk sınırının 3354TL olarak belirlendiği ülkemiz koşullarında hükümet emekçilere açlık ve sefaletten başka bir şey sunmamaktadır.
Kaldı ki Bakan asgari ücretin tespitine ilişkin yapmış olduğu açıklamada asgari ücretin işverenlerin rekabet gücünü arttıracak şekilde belirlendiğini itiraf etmiştir.
Yani asgari ücretin düzeyinin hangi noktada olmasının çalışanlar açısından bir anlamı olmadığı, varsa yoksa patronların çıkarlarının esas olduğu bir kez daha ortaya konmuştur.
Bu asgari ücret ile emekçilerin ayın sekiz gününü aç geçirdiğini belirten DİSK Araştırma birimi ayrıca sağlık ulaşım eğitim gibi temel hizmetlere yapılan zamlar ile asgari ücretin alım değerinin düştüğünü ortaya koydu.
On yıllık AKP iktidarı döneminde asgari ücretin %300 arttığını ifade eden Bakanın bu değerlendirmesi de gerçekleri yansıtmıyor.
Yüzde 300 zam piyasalaştırma karşısında erimiş gitmiştir.
Asgari ücret doğalgaz karşısında alım gücünü % 12,7 düzeyinde kaybederken, odunda bu oran % 7,9, kömürde %3,13 seviyesinde.
Asgari ücretli elektrik ücreti karşısında alım gücünü % 7, su karşısında % 5,6 kaybetti.
Asgari ücret tren ulaşımında alım gücünü % 12 oranında kaybetti. Şehir hatları vapurlarında alım gücü kaybı % 5,27, metroda %3,1 oldu.
AKP’nin işbaşına geldiği 2002 yılında asgari ücretle 7,1 adet çeyrek altın alınabilirken, bugün asgari ücretle ancak 4,7 adet çeyrek altın alınabiliyor. Bu da altın çapa olarak alındığında asgari ücretin reel olarak yüzde 34 aşındığını gösteriyor. Başka deyişle asgari ücret reel olarak 10 yıl öncekinin üçte ikisi düzeyinde bir alım gücüne inmiş bulunuyor.
Asgari ücreti emekçinin insanca yaşabileceği bir seviyeye ulaştırmak noktasında bir gelişim için mevcut sistemin sınırlarının dışında başka bir gerçekliğe ihtiyaç var.
Her şeyden önce emek kavramına sadece üretimin bir parçası gibi, yani hammadde, makine gibi bir mekanik kavram ile yaklaşmaktan kendimizi kurtarmalıyız.
Asgari ücreti, işverenlerin rekabet gücünün bir unsuru olarak değerlendirerek belirlenen bir anlayıştan çıkarıp, çalışanın bir insan olarak ele alındığı ve tespit aşamasında emekçilerin iradesinin etkin olacağı bir mekanizma yaratmalıyız.
Bu dönüşümü yaratmadan tuzu kuruların böylesi değerlendirmeleri ile hep karşılaşacağız.
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü .
Bugün emekçi kadınlar üzerindeki azgın kapitalist sömürüye karşı insanca yaşam koşulları için mücadele eden kadın işçilerden 157 sinin Amerika’da 1857 yılında fabrikaya kilitlenerek yakıldığı bir günün üzerine anlamlandırılmış bir gün.
Geçen 156 yıla rağmen ne değişti?.
Azgınlaşan kapitalist sömürü daha katmerli bir şekilde varlığını sürdürdüğü gibi, kadınlar üzerindeki şiddet, kadın cinayetleri, ötekileştirme, tacizler, itibarsızlaştırma, kadın emeğinin ikincil hale getirilerek daha yoğun bir sömürü ile süren şartları yaşıyoruz.
Hal böyle iken ortalık şatafatlı demeçlerden, iyi niyet gösterilerinden, geçilmiyor.
Artık kadınlarımız bu gerçekleri görüyor her geçen gün daha çok taleplerine sahip çıkarak mücadele ediyorlar.
Martların mücadele ateşini daha da büyüttüğü günler olarak; bu onurlu mücadeleye destek olan güç veren, katkı sunan tüm emekçi kadınların emekçi kadınlar gününü kutlarım.