Kobene’de yaşanan insanlık dramı ile birlikte IŞID’çi çetelerin katliam girişimlerine karşı duyulan tepki ülkede görünür bir nitelik kazanmaya başladığında, bazı kesimler bundan ciddi bir rahatsızlık duydular.
Halkların IŞID çetesinin katliamları karşında duyduğu kaygı; demokratik özgür yaşam, laiklik, kadın hakları gibi değerler alanında şekillenmekteydi.
Bu anlamda Türk ,Kürt, Müslüman, Hıristiyan demeden temel talepler olarak geniş bir etki alanı yaratmıştı.
Doğudan batıya kadar, her noktadaki bu etki alanı demokrasi güçlerinin Kobene’de yaşananlar konusundaki hassasiyetini belirli bir noktaya taşımışken; bu havanın bertaraf edilmesi konusunda siyasal erk kolları sıvadı.
Her zaman olduğu gibi yine yumuşak karnımız olan Kürt –Türk ayrımı üzerinden estirilen ırkçı rüzgârlar, iklimi birden olumsuzlaştırdı.
Onlarca insanımız hayatını kaybetti.
Sağduyu çağrılarının yapıldığı günlerde anayasa ve kanunlara rağmen kendisini fiili olarak başkanlık siteminin aktörü olarak gören, cumhurbaşkanlığı sorumluluğunu hiçe sayarak meydanlarda halkın demokratik protesto haklarına adeta savaş açan, imha çağrıları yapan, yürütme erkini kendinde toplayarak tek adam hedefi ile hareket eden anlayışın sesi tamamıyla şiddet çağrısı olarak çıkmaktaydı.
Böylesi bir faaliyet; şiddet ve ırkçılık içeren söylev, ürünlerini vermeye başladı; Çanakkale gibi, demokratik olgunluğun olduğu bir kentte, basın açıklaması yaparak dağılan vatandaşlar saldırıya uğradılar.
Kobene’de direnen halk insanlık onurunu temsil ederken, Kobene direnişini karalamak, gözden düşürmek adına harekete geçildi.
Yıllarca “Suriye bizim iç meselemizdir” diyenler, şimdi “Kobene’den bize ne” deyip Kobene halkının insanlık onuru adına sürdürdükleri direnişi, demokrasi özgürlükler alanındaki kazanımlarını yok etmek için yeni bir algı operasyonuna başladılar.
Bu operasyon şiddet,ırkçılık ve nefret söylevi üzerinden sürdürülürken,sonuçlarını da fiili olarak yansıyan şiddet uygulamaları olarak görmekteyiz.
Bu yaklaşım, siyasal erk tarafından bu şekilde sürdürüldüğü sürece ülkemiz her geçen gün daha çok şiddet sarmalının olumsuzluklarından etkilenecektir.
Kentimizde de bazı güçlerin düğmeye bastıklarını, halkın demokratik olgunluğunun provokasyonlar ile yok edilmeye çalışıldığını son gelişmeler kapsamında izlemekteyiz.
Kobene halkına destek veren demokrasi ve emek güçlerine karşı sürdürülen provokatif yaklaşımlar dışında, kentte barış kültürüne karşıda bir hareketlenme söz konusudur.
Kimileri IŞİD’çi çeteleri direkt olarak savunmakta, kimileri hamaset üzerinden sürdürdükleri dezenformasyon ile barış kültürüne saldırılarda bulunmaktadırlar.
Bu bağlamda kentteki demokrasi barış ve özgürlüklerden yana olan herkese önemli görevler düşmektedir.
Şimdi daha çok barışı savunma zamanıdır.
Demokrasi barış ve özgürlüklerden yana olan tüm kesimler kentimizin bir kazanımı olarak var olan barış ve demokrasi kültürüne zarar verecek tüm girişimlere karşı duyarlılıklarını sürdürmelidirler.