Resmin tamamını görmek…

Bir haftadır yazı yazmıyordum. Dolayısıyla ülkemizin gündeminin ne kadar hızlı geliştiğini bir kez daha anlama fırsatını buldum. Gazeteciler her günü, o günün olayları bazında yaşamak durumunda kaldıklarından bazen resmin tamamını göremeyebiliyorlar ya da olayların birbiri ile bağlantılarını “akan bir suda bir daha yıkanılmaz” misali akan suların bir yerde biriktiği gerçeğini es geçebiliyorlar.

545
Şimdi size aktaracağım birçok olayın birbirleri ile bağlantısını kurdukça bu gerçeği daha iyi anlayabileceksiniz.
Sivas katliamı sanıklarının zaman aşımı davası ile başlayalım.
 
Sivas’ta 37 kişiyi yakarak öldüren caniler ‘zaman aşımı‘ gerekçesiyle affedilirken bu durumu protesto eden vatandaşlarımız gaz bombalarının hışmına uğradı.
Yakanlara mükafat, hesap sorulmasını isteyenlere gaz…
Bu tavrın tabii ki çok doğal olarak bazı sonuçları yaşanmaktadır.
Bir gün sonra Kütahya Emet’te Kürt işçiler linç girişimine maruz kaldılar.
Ne de olsa; sistem böyle çalışıyordu.
 
Hemen sonrasında Nevruz nedeniyle İstanbul ve Diyarbakır’da ortalık savaş alanına dönüştürüldü.
Halkın en temel hakları yok sayılarak, gaz bombaları ile sürdürülen saldırılar sonucu  akıl almaz bir terör estirildi.
Neden böylesi bir girişimde bulunulmuştu?
Halkın kendi gelenekleri temelinde Nevruz kutlamalarına katılmasının kime ne zararı var idi?
Daha evvel bu ülkede hiç mi Nevruz kutlanmamıştı.
Mesele bu değildi.
Sorun; Kürt halkı başta olmak üzere halkın demokratik özgürlükçü ve barış yanlısı mücadelesini yok etmek idi.
Ne zaman halkın haklarına müdahale edilse hep yaşananlar bunlardı.
Bir başka acı tarafı da masum insanlarının yaşamlarını kaybettikleri  sonuçların ortaya çıkması idi.
Hopa’da gaz bombaları sonucu yitirilen Metin Lokumcu’nun acısı henüz tazeliğini korurken İstanbul’da yaşamını yitiren  Hacı Zengin  yeni bir acının başlangıcı oldu.
 
Diyarbakır’da yüz binler bu baskıları boşa çıkardılar, meydanları doldurdular onca baskıya zorbalığa rağmen kendi gelenekleri temelinde Nevruzlarını kutladılar.
İstanbul da halk baskılara karşı bir yandan direndi, bir yandan baskılara karşı mücadelenin simgesi Nevruz’u böylesi provokasyon koşullarında kutladı.
Bugün de Çanakkale’de kutlanacak.
Barış özgürlük taraftarı herkesin Nevruz kutlamalarına katılması baskılara karşı olmak adına anlamlı bir girişim olacaktır.
Son bir hafta içinde yaşanan bu gelişmeleri birbiri ardına ekleyerek bir kez daha düşünün.
Ortaya imha ve yok etme üzerine kurulu bir iklimin yaratıldığını net olarak görebileceksiniz.
İktidarın ve iktidara bağlı patronların güdümündeki medyanın da estirdiği rüzgarların bu iklimi ne kadar olumsuz etkilediğini unutmayalım.
Öyle bir dezenformasyon politikası ile hareket etmektekiler ki gerçekler tamamıyla alt üst edilmektedir.
Güvenlik güçlerinin baskılarının neden olduğu olayları görmezlikten gelerek bütün sorumluğu Nevruz’u kutlama gibi  son derece doğal bir talep ile hareket eden vatandaşlara atan, 21 Mart tarihi dışında Nevruz kutlamalarının hukuki olmadığı gibi bir saçmalığı pompalayan yandaş medyanın bu konuda üstlenmiş olduğu rol de imha ve yok etme politikaları açısından önemli bir destek yaratmaktadır.
BDP yöneticilerinin dediği gibi, hatta teminat verdikleri gibi, bu kutlamalara müdahale olmasa idi; bütün bu savaşı andıran görüntüler olmayacaktı.
 
Çanakkale’den barışa katkı sunmak...
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan Diyarbakır’da  gerçekleştirilen “Diyarbakır`dan Ramallah`a, Çanakkale`ye Duhok`a bir kardeşlik köprüsü” projesinin konuğu oldu.
Barış vizyonu olan bir kentin yerel yöneticisi olarak Gökhan’ın  bu tavrını çok önemsiyorum.
Halklar arasındaki kardeşlik duygularının gelişimine her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu bir dönemde barış köprüsü girişimi gerek ülkemiz gerekse Ortadoğu halkları açısından önemli bir gereksinimdir.
Halkların bir birine düşman edilmeye çalışıldığı, bunun üzerinden sürdürülen çeşitli baskı ve entrikaların temel politikalar haline dönüştürülmeye çalışıldığı şu günlerde ötekileştiren şoven, savaştan yana tüm girişimleri boşa çıkaracak olan halkların kardeşliği olacaktır.
Bizler de Çanakkaleliler olarak Türk’ü ile Kürt’ü ile Laz’ı ile Arap’ı ile bu vatan topraklarını hep birlikte yıllar önce nasıl savunduysak; şimdide  hiç kimsenin etnik kimliğini, dini tercihlerini ayrım unsuru yapmadan demokrasi ve özgürlüklerin hakim olduğu, herkesin kendi kimliğine uygun  özgürce yaşayabildiği, barışın hakim olduğu bir ülkenin yaratılması için bu girişimin destekçisi olmalıyız.
Paylaş