Yoğun deprem aktivitesine bağlı ve çoğu zaman kuvvetli yer hareketlerine maruz kalan Türkiye'nin önünde ciddi sorumluluklar ve alınması gereken önlemler var. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Deprem Araştırma Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Tolga Bekler, depremin hasar bırakmaması için önemli adımların atılması gerektiğini vurguladı. Bekler ’in deprem önlemleri ve toplumsal sorumluluklar üzerine dikkat çeken başlıklarından öne çıkanlar…
Bekler, “Eğitim, kontrol ve denetim sürdürülebilir olduğunda, deprem sosyal yaşamın bir parçası olmaktan çıkacak yalnızca bu konunun uzmanları bilim insanlarının araştırma konusu olmaya devam edecektir” sözlerine dikkat çekti.
Depremin hasar bırakmaması için önemli 4 ayağın olduğunu ifade eden Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Bekler, “Bu 4 ayak birbirinin sorgulayıcısı ve takip edicisi olmalı. İlki; kullanıcı yani sokaktaki vatandaş. İkincisi yer bilimci; tanıyı koyacak kişi. Fayları, depremlerin yerel ve bölgesel davranışını dolayısı ile tarihsel dönemselliği verecek bilim insanı. Üçüncüsü yapı/donatım kısmı; inşaat mühendisi, yapı denetim firmaları. Dördüncüsü, yönetmeliklerle görevini yapmakla olan yönetim; merkezi yönetim de olabilir yerel yönetim de olabilir. Hem kontrol hem de denetim mekanizmasıyla yaptığınız zaman, tehlike sonrası risk faktörü olarak da bu konuların gündem olması azalacaktır” dedi.
Jeofizik Mühendisi Bekler, deprem ve diğer afetlerle ilgili eğitimin sürdürülebilir olması gerektiğini vurgulayarak, “Başta deprem olmak üzere afet temelli eğitimlere okul öncesi yaşlarda başlatılması risklerin azaltılmasında yönünde etkin ve sürdürülebilir faktörlerin başında gelir. Gelişmiş ülke olarak da bahsettiğimiz ve örnek alamaya çalıştığımız ancak bu alanda arzu edilen hedefler ulaşamadığımız ülkelerdeki başarı aktörleri bu temel faktörlerin çalıştırılması ile mümkün olmaktadır. Örneğin büyük depremlerle karşı karşıya olan Japonlar ’da bunlardan çok farklı bir şey yapmıyor. Sadece deprem değil afet gibi konularda da çok erken yaşta empoze edilmesi, bilgilendirilmesi gereken toplumsal gerçekler. Biz, yetişkinlere depremin afeti eğitimini vermeye çalışıyoruz ama bu çok yanlış. Bu nedenle hep unutuyoruz. Ama eğitimlere çocuklardan başladığımız zaman sürdürülebilir hale gelir. Japonların da yaşam tarzına da yansımış hususlar. Türkiye’de diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi çok katlı yapılar başta olmak üzere önemli mühendislik yapıları var. Büyük depremlerde mühendislik hizmeti almış bu yapılarda hasar derecesi yok denecek kadar az olabilmektedir. Japonya gibi ülkelerde ise bu, tüm yapı envanteri için geçerlidir. Dolayısı ile belirli yapıların yıkıldığı veya ağır hasar gördüğü ancak mühendislik hizmeti almış yapılarda ise bu olumsuzlukların yaşanmadığı ve/veya çok az hasarın olması tezat oluşturmaktadır. Yıkıcı depremlerin yaşandığı farklı tektonik özelliklere sahip bölgelerdeki bu depremlere maruz kalan ülkelerin deprem karakterleri farklı dahi olsa toplumsal reaksiyonlar ülkemizdekine benzer ve çoğu zaman toplumda infial oluşturacak nitelikte olmamaktadır. Dolayısı ile deprem gerçeği ve depremler yaşam mottosu afete dirençli bir toplumun risk azaltıcı yaşam tarzı olmalıdır” ifadelerine yer verdi.
Prof. Dr. Bekler, eğitimlerden reaksiyon almanın önemine dikkat çekerek, “Toplumun bazı bilgileri sahiplenerek, kontrolü kendi eline alması gerekiyor. Afet konusunda ne yapmamız gerektiği gibi. Her depremden sonra televizyonlarda, çalıştaylardan, konuşmalar yapmaktan bahsediliyor. Çok güzel, bunları yapalım. Ama o günde kalmaması gerekiyor. Sürdürülebilir olması gerekiyor. Geçtiğimiz sene bir kere Türkiye geneli deprem tatbikatı yapıldı, sirenler çaldı. Geç de olsa yapıldı. Bu sürdürülebilir olmadıkça insan unutmaya meyillidir. Çök kapan tutun hareketi o dönemde çok fazla eleştirildi ama bu reaksiyonun devamlılığı ancak disiplinli ve planlı eğitimlerle mümkündür. Bugün yapılan eğitimlerin ardından bu gibi reaksiyonlar alabiliyor musunuz? Sürdürülebilir oluyor mu? Eğitimden kazanımlarınız var mı? Bunlar önemli” dedi.
Mühendislik Fakültesi Dekanı Bekler, yapı sektöründe estetik kaygıların değil, dayanıklılığın öncelikli olması gerektiğine dikkat çekerek, “Kahramanmaraş’ta sahada gözlemledik ve televizyonlardan da gözlemlemeye devam ediyoruz. Depremden 3 ay önce biten ve alıcı bekleyen bir bina yerle bir olmuş. Müteahhit mi suçlu? Hayır, sadece müteahhit suçlu değil. Bunun içinde vatandaş dahi var. Deprem Türkiye’de ilk defa olmuyor ki. Vatandaşın da sorgulaması gerekiyor. Bunun için de yerel yönetim, yapı denetim firmaları, mühendisler, belediyenin imar müdürlükleri ve amirleri de var. Bizdeki en büyük sıkıntı; bu tür olayları sürekli karşılaştığımız olaylar olarak algılamıyoruz. Deprem oldu bitti… Olduğu an büyük bir travma ile karşı karşıya kalıyoruz. Olduktan sonra iyileştirme adına orada kalıyor. Deprem çalışmalarının Türkiye’deki tarihçesi çok da yeni değil. 1980’lerden itibaren depremleri dinleyen cihazlar yani sismik hareketliliklerin ölçümleri 1980’lerden itibaren başladı. Şuanda iyi bir duruma geldik. Yeterli mi? Hayır” sözlerine dikkat çekti.
Depremlerin önceden tahmin edilebilmesi ve önlemlerin alınabilmesi için daha fazla gözlem yapılması gerektiğini ifade eden Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Bekler, “Ne kadar fazla bir olayı gözlemlerseniz bizim için o olayın tanımını yapmak daha kolay hale gelir. 2007 Ayvacık depremlerinin ardından proje başlattım. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ve AFAD desteği; neredeyse 33 deprem istasyonu bu bölgede konuşlandırıldı. Proje bittiğinde istasyonların bir kısmı kapatıldı bir kısmı ise hale devam ediyor. Sayı yetmiyor. Daha fazla gözlem yapılması lazım” ifadelerini kullandı.
Bekler sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Gördüğümüz depremlerin sayısı belki çok daha fazla. Miktodepremler depremler… Çok sayıda bu kadar çok depremin olduğunu kanıtlayabilmemiz için cihazların sayısını arttırmamız gerekiyor. Bunun yanında Sismoloji alanında daha fazla akademisyene ve araştırmacıya ihtiyaç var. Bunlar olmadan, depremle ilgili ön görü ve çalışmalarınızı zenginleştiremezsiniz. O kaliteyi sağlayamazsınız. Dünyada depremlerle ilgilenen ülkelerin çoğu bunu yapıyor. Bir taraftan da gözlem bir taraftan da yapıyla ilgili kalitenin arttırılması gerekiyor.”
(DAMLA YELTEKİN)