Polemiğe umut bağlayanlar…

Ülkemizde yolsuzluk ve rüşvet olaylarının siyasal erk ile ilişkisinin net olarak ortaya çıkmasından sonraki gelişmeler birçok şeyi değiştirdi.
Sistem krizi, bir yönetemezlik krizi olarak kendisini gösterirken aynı zamanda işin çivisi de çıktı.
Bu koşullarda siyasal erkin temsilcileri ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini de şaşırdılar.
Böylesi zamanlarda polemik konusu malzemeler üretmek başvurulan yöntemler arasında, hemen yandaş ve yanaşmalar devreye girer ve yalan ve entrikal senaryolar ile gündem saptırılmaya çalışılır.
Bunu yaparlarken de komikliğin bini bir paradır.
Hani derler ya “dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” misali şimdi AKP siyasetçileri böylesi bir konum içerisindeler.

608
Tabi ki kolay değil, gelişmeler çok hızlı seyrediyor; gerçekleri gizlemek şimdi o kadar kolay değil.
Özellikle ekonomik yapının hızla olumsuzlaşarak halkı direkt etkileyecek sonuçlarının faturası ortaya çıktıkça çok daha zor olacak.
Yerel seçimlere çok az kalan bir dönemde bu olumsuz tablo siyasi iktidarı sarsabilecek yeni bir süreci başlatabilir.
Şimdiden vatandaşlar yolsuzluklara rüşvete karşı sokaklara çıkarak tepkilerini gösteriyorlar.
Hafta sonu Ankara’da on binlerce vatandaş, “bu pisliği halk temizler” diyerek öfkelerini gösterdiler.
18 Ocak günü Çanakkale; yolsuzluk rüşvet, yalan, talan, kirlilik, hukuksuzluk, yüzsüzlük ve yasaklara karşı yürüyecek.
Çanakkale halkı pisliği süpürmeye hazırlanıyor.
Mızrak çuvala sığmayınca siyasal erkin temsilcilerinin psikolojisi de bozuldu.
Gerçekleri çarpıtmak adına başvurdukları polemiklerde bu bağlamda oldukça bayağılaştı.
Son olarak AKP il başkanının Kazdağları ve çevre konusunda sürdürdüğü polemiğin ne kadar düzeysiz olduğunu hep birlikte izledik.
Çevresel risklerin oluşturduğu tehlikeleri görmezden gelen ,siyasal irade olarak sorumluluklarını gizleyen AKP il başkanının önünde şimdi  tek bir yol var;Çanakkale Çevre Platformu’nun gündeme taşıdığı sorunlara samimi olarak polemikten uzak yanıt vermek.
Bir kez de ben aynı soruları dikkatlerinize sunmak istiyorum.
 “Çan, Biga, Karabiga, Lapseki İlçelerine kurulum çalışmaları devam eden, halen işletmede olanlar ile birlikte toplam kurulum gücü 14.000 megawatı aşan, kömürlü termik santrallerin birikici zararlı etkileri biliniyor ve yöre halkı bu zehirli sanayi yatırımlarını burada istemiyor iken niye hala susup oturuyorsunuz? Bu santrallerin Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’nda lisans başvuruları yapılıp kabul edildiğinde sizler ne işle meşguldunuz?”
Mevcut Çan Termik Santralinin, Bekirli, Değirmencik Termik Santrallerinin, her türlü hurdadan demir çelik üretimi yapan İÇDAŞ tesislerinin zehirleyici ve kirletici etkileri yörede şimdiden yaşanıyor iken niçin kılınızı kıpırdatmıyorsunuz?
Biga Ticaret ve Sanayi Odasındaki toplantıda, Biga Ziraat Odası Başkanı özellikle Biga ovasındaki sulu tarım başta olmak üzere, Biga ovasının tarımsal zenginliklerinden sözederken, Biga ovası ve Karabiga’daki her türlü zenginliği bitirecek, insan sağlığında önlenemez zararlara yol açacak olan, sanayi tesislerine karşı niçin hiçbir şey yapmıyorsunuz?
Sayın Daniş hadi diğer yerleri bırakın, kendi köyünüz Lapseki Adatepe köyüne termik santrali faydalı bir yatırım diye mi savunuyorsunuz?”
İl Çevre Koruma Planı hazırlanıyor. Nasıl bir “çevre koruma” planı ise, Biga İlçesinin tamamı ile Çan ve Yenice İlçelerinin büyük bölümü “kırmızı çizgi” ile ayrılarak, başta termik santraller, çimento fabrikaları ve demir çelik sanayileri olmak üzere, dünyanın en kirletici sanayilerine kurban ediliyor. Neden AKP Milletvekilleri ve İl Başkanı susuyor, konuşmuyor. Yineliyoruz; Biga, Karabiga ve Çan yöresi Kocaeli Dilovasına dönecek. Annelerin sütünde, bebeklerin ilk kakasında ağır metaller tespit edilecek, şimdiden uyarıyoruz.
 Çanakkale’nin ve özellikle kırmızı çizgi ile sınırı çizilen bölgenin içinde kalan topraklar, hava ve sular, insanlar için “idam fermanı” sayılacak bu karar üzerine niçin konuşmuyorsunuz?
 Diyelim ki; kırmızı çizginin içinde kalan bölgeyi, oradaki zengin tarımsal faaliyetleri ve orada yaşayan insanları gözden çıkardınız, çizdiğiniz kırmızı çizginin hava, toprak ve su kirliliğini engelleyecek bir bariyer mi olduğunu düşünüyorsunuz?
Daha açık ifade ile hava, toprak ve su kirliliğinin kırmızı çizgi dışına, sözde “yeşil bölge”ye taşınmayacağını mı hayal ediyorsunuz? Çevreci bilginiz ya da ekolojik bilinciniz bu kadarla mı sınırlı?
Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı, Atikhisar Barajının su toplama havzası içinde, Serçiler ve Kirazlı köylerinde halen, iki altın-gümüş şirketi sondaj çalışmalarını sürdürüyorlar. Çanakkale’nin içme ve kullanma suyunu kirletiyorlar. Altın tekelleri ile yapılan işbirliği sebebi ile mi, AKP temsilcileri Çanakkale’de susuyorlar?
Sanki siyaset yapmak sizin tekelinizdeymiş gibi, sizlerin çıkardığı yasalar, verdiğiniz ruhsatlar ve izinler ile doğa talanı yapanlara karşı çevreyi, ormanlarımızı, havamızı, suyumuzu, tarım alanlarımızı, toplum sağlığını korumak üzere mücadele edenleri “siyaset yapmak” ile suçluyorsunuz. Size soruyoruz; altın madeni tekellerinin uçağına binerek Çanakkale’ye gelen ve kapalı kapılar ardında toplantılar yapan “Ekonomi Bakanları” hangi üstün siyaseti yapıyorlar?”
Ne güzel söylemiş halk ozanı Pir Sultan Abdal ; “BOZUK DÜZENDE SAĞLAM ÇARK OLMAZ” diye…
Paylaş