EMEP tarafından yapılan yazılı açıklamada “her milliyetten, her inançtan, her cinsten Türkiye halkı ‘ sizin yaşam koşullarınızın ve yaşam biçiminizin sınırlarını ben çizerim’ diyerek halka tepeden bakan, halkı aşağılayan AKP despotizmine karşı “hükümet istifa” sloganlarıyla günlerdir sokakları dolduruyor. Taksim Gezi Parkı’nın AVM yapılmak üzere halkın elinden alınması girişimi bu bağlamda bardağı taşıran son damla olmuştur. Halkın öfkesi Gezi parkından başlayarak yurt sathına yayılmıştır. Halk özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik, barış, kardeşlik ve insanca bir yaşam istemektedir” değerlendirilmesi yapıldı.
Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi: Adalet” ve “kalkınma” adını alarak, halka özgürlük ve refah vaadiyle işbaşına gelen AKP ve Tayyip Erdoğan’ın devr-i iktidarında ise “adalet” parası olanlar için işleyen bir mekanizmaya dönüşmüştür. “Kalkınanlar” ise halkın yoksullaşması pahasına uluslar arası tekeller, işbirlikçi sermaye çevreleri ve AKP’nin yandaşlarıdır. Düne kadar plastik leğen içinde kağıttan kayıklar yüzdürerek oyun oynayan yoksul Tayyip’in oğlu, bugün büyüdü ve Başbakan oğlu olarak tanker filolarını okyanuslarda yüzdürüyor. Hak ve adalet arayan işçinin, emekçinin, kent ve kır yoksullarının, Kürdün, Alevinin, kadın ve gencin payına ise biber gazı, cop darbeleri ve hapishane düşmektedir.
Sermaye canavarı doymak bilmiyor!
AKP, hükümete geldiği ilk günden beri devletin ve sistemin bütün kurumlarını, ülke kaynaklarını uluslar arası sermaye ve yerli işbirlikçilerine akıtan bir emme basma tulumbaya dönüştürmüştür. Yoksulluk sınırının 3.061 lira, açlık sınırının 940 lira olduğu bir dönemde milyonlarca işçi ve emekçi 773 lira asgari ücretle çalışmaya mahkûm edilmiştir, yetmemiştir; Özelleştirmeler yoluyla ülkenin en karlı işletmeleri peşkeş çekilmiştir, yetmemiştir; Eğitim ve sağlık paralı hale getirilerek piyasaya açılmıştır, yetmemiştir; HES, baraj yapımı denerek köylünün üretim ve yaşam alanları, kentsel dönüşüm denerek kent yoksullarının evleri ellerinden alınmıştır, yetmemiştir; Haydarpaşaport, Galataport, Haliç Tersanesi batan geminin kelepir malları gibi sunulmuş, yetmemiştir; Üçüncü havaalanı, üçüncü köprü yapacağız diyerek İstanbul’un akciğerleri olan ormanlar sökülmeye başlanmıştır, yetmemiştir; Sıra Taksim’de olduğu gibi parklara, çocuk oyun alanlarına gelip dayanmıştır.
Halk iradesi egemen olmalıdır!
Taksim’den başlayan ve ülkenin bütün sinir uçlarına kadar yayılan halk öfkesi ve direnişi en başta bu neoliberal yağma ve talana karşı açılmış bir mücadele bayrağıdır. Halk, Tayyip Erdoğan’ın söylemekten çok hoşlandığı gibi “haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan olma”dığını/olmayacağını diktatörlük heveslilerinin yüzüne bir tokat gibi indirmiştir. Yaşamını ve geleceğini savunacağını göstermiştir. Suriye lideri Beşar Esad’ı halkına zulmetmekle suçlayıp “Esed, men dakka dukka- eden bulur Esed” diyen Tayyip Erdoğan’a Türkiye halkı “zulmünle bat ya Tayyip men dakka dukka” demiştir. ‘Milli irade’ üzerine ahkâm kesen Tayyip Erdoğan’ın yapması gereken tek şey ortaya çıkan bu halk iradesi önünde boyun eğmek ve bunun gereklerini yerine getirmektir. İstanbul’u gaza boğan, halka saldırı emri veren İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü görevinden alınmalıdır. Milyonlar “hükümet istifa” diye haykırmaktadır, dahası AKP hükümeti uygulamalarıyla toplumsal meşruiyet temellerini yitirmiş durumdadır. Halk iradesini engelleyen seçim barajı, seçim sistemi ve siyasi partiler yasasında değişiklikler yapılarak biran önce seçime gidilmelidir. Halkımıza çağrımız: Bizleri yoksulluk ve özgürlüksüzlüğe mahkûm eden neoliberal cendereden kurtulmak için safları sıklaştıralım.”