Özay’ın, “Terzi Fikri” belediyeciliği hedefi

Geçen hafta CHP Çanakkale eski milletvekili ve eski belediye başkanlarından İsmail Özay ile yapılmış bir söyleşiyi gazetemiz sayfalarından takip etmişsinizdir.
Özay’ın belediye başkan adaylığı konusunda birçok spekülasyonun yapıldığı koşullarda bu söyleşi çok da iyi oldu. Hazırlayan arkadaşların emeklerine sağlık.

983
Özay bu röportajında kendisine bir akil adam vizyonu çizmiş.
Böyle olunca da hedeflerini yüksek perdeden belirlemiş.
Bunlardan biri de “Terzi Fikri” belediyeciliğini kendisine rol model olarak alması.
“Terzi Fikri “Belediyeciliğini şimdi analiz etmemiz gerekecek, Özay’ın hedeflerini daha iyi anlayabilmek için ....
Mesleği terzi olduğu için "Terzi Fikri" olarak anılan Fikri Sönmez, 1979 Belediye seçimlerine Fatsa`dan solun bağımsız adayı olarak katıldı.
Fikri Sönmez bağımsızdı ancak örgütsüz değildi. Yaşamı boyunca devrimci mücadelenin içinde oldu.
14 Ekim 1979 günü yapılan seçimde bütün adayların toplamından (!) daha fazla oy alarak belediye başkanı seçildi.
Türkiye`de daha önce hiç denenmemiş bir örgütlenme biçimi olan halk komitelerini oluşturdu. İki ayda bir yapılan halk toplantılarıyla Fatsalıların yönetime doğrudan katılımı ve komite üyelerinin denetimi sağlandı. Böylece Fatsa`da katılımcı, denetlenen ve hesap verebilen bir yönetim anlayışı geliştirildi.
İlk olarak düzenlediği "Çamura Son`` Kampanyasıyla yıllardır süren ve 50 kişinin koleradan ölmesine neden olan sorunu halkın desteğiyle kısa sürede çözerek sokakları çamurdan temizledi.
Ardından "Fatsa Halk Kültür Şenliği" düzenlendi. Halkın geniş katılımıyla düzenlenen şenlik, aydın ve sanatçıların Fatsa`da yaşananlara tanıklık etmesini sağladı.
Hemen arkasından karaborsaya, kaçakçılığa ve tefeciliğe son kampanyası başlatıldı. Kararlı davranılınca karaborsa, kaçakçılık ve rüşvet kısa sürede ortadan kalktı.
Aylardır maaş alamayan personeline eski alacaklarıyla birlikte, düzenli maaş ödenmeye başlandı.
İçki, kumar ve kadınlara dayak atılması gibi sorunların yanı sıra kan davası, arazi anlaşmazlığı gibi sorunların çözülmesi için çalışıldı.
Bu gelişmeler birilerini çok rahatsız etmişti. Halkın sorunlarının kararlı ve yiğit önderin öncülüğünde çözülmesi hazmedilir bir şey değildi çünkü.
Öyle ki, elliden fazla insanın öldüğü Çorum olayları sırasında Başbakan Süleyman Demirel "Çorum`u bırakın, Fatsa`ya bakın" diye açıklama yaparak Fatsa`yı hedef gösterince bütün gözler ilçeye çevrildi.
8 Temmuz 1980 günü çok sayıda askeri birliğin sevk edildiği Fatsa`ya ertesi gün dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren kuvvet komutanlarıyla birlikte geldi.
Büyük bir operasyon olacağı anlaşılınca Fatsa`nın AP, CHP ve MSP`li İlçe Başkanları 10 Temmuz günü ortak basın açıklaması yaptılar ve "Her yerde kan var, biz burada huzur içindeyiz. Fatsa`da komünist işgal yoktur. Halk vardır. Halkın yönetimi vardır. Fatsa`da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?" diye sordular.
Ancak bu açıklama kâr etmedi, 12 Temmuz sabahı Fatsa`ya operasyon başladı, Fikri Sönmez halk meclisi temsilcileriyle birlikte gözaltına alındı, ağır işkenceler gördü ve 18 Temmuz`da da tutuklandı.
Terzi Fikri yargılandığı dönemde de gerici-faşist basının hedefi oldu. Hatta şimdinin demokrasi havarisi Nazlı Ilıcak köşesinde "Fatsa`yı bir terzi parçası mı yönetecek?" diyebilme cüretini göstermişti.
Cezaevi direnişlerinin en önünde yer alan Fikri Sönmez, 14 Mayıs 1985 günü kalbine yenik düştü.
Terzi Fikri yıllar önce siyasetin ezberini halkın örgütlü gücüyle bozmuştu.
Şimdi böylesine önemli bir deneyimin hedef olarak Özay’ın belediyecilik vizyonuna girmesi Özay’a ayrı bir değer katmaktadır.
Özay’ın bu yaklaşımı, aynı zamanda CHP’nin belediyecilik kavrayışı açısından; halkçı denetlenilebilir, şeffaf belediyecilik kavramlarının altının daha somut olarak doldurulması bağlamında bir katkı olarak değerlendirilebilir.
 
Bu gidişat, gidişat değil.
Reyhanlı da yaşanan acı olay sonrasında yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralananlara da acil şifalar dilerim.
Savaş yanlısı politikaların varacağı sonuç işte budur;kan gözyaşı ve acı
Bu politikalara dikkat çekip, savaş yanlısı politikalardan vazgeçilmesi için AKP Hükümetini uyaranları tazyikli sular ve gaz bombaları ile engelleyip, ardından mahkemelere çıkaranlar şimdi utanmalı, barış yanlılarının duyarlılığı her zaman dikkate alınmalıdır.
Şiddeti kendilerine her koşulda yöntem halime getiren anlayış öyle bir noktaya taşındı ki; artık günlük yaşamımızın bir parçası haline dönüştürüldü.
1 Mayıs’da başlayan saldırılar, en küçük bir demokratik hakkın kullanımı konusunda olsun, protesto, anma, içerikli gösterilerde olsun, azgınca sürdürülmektedir.
Öyle ki hafta sonu Beşiktaş taraftarlarına uygulanan şiddet içinde bulunduğumuz koşulların nasıl terörize edildiğine dair en çarpıcı örnektir.
Uluslararası arenada savaş yanlısı politikaların acı sonuçları, içerde demokrasi ve özgürlüklere karşı fütursuzca sürdürülen saldırılar diğer yandan da ülkenin en can alıcı sorunu olan Kürt sorununun çözümü noktasında atılan adımlar ile ilgili girişimlerin sürdüğü koşullarda adeta pimi çekilmiş bir bombanın üzerinde duruyor gibiyiz.
Bu ülkede artık demokratik hakların hiçbir müdahaleye uğramadan özgürce kullanılması, barışın her yönü ile yaşamımıza yön vermesi gerekmektedir.
Siyasal alanda bu dönüşüm için; demokrasi özgürlük ve barış güçleri daha çok sorumluluk almalı, daha çok birlik ve dayanışma sağlanmalı, mücadele yükseltilmelidir.
Barış , demokratik ve özgürlükçü dönüşümler ile mücadele bazında yaratılacak koşulların bağrında gelişecektir, tüm barışseverler hiçbir ön koşul oluşturmadan bu kapsamda bu sürecin bir parçası ve destekleyicisi olmalıdır.
Paylaş