Eğitim-Sen adına 19`uncu Milli Eğitim Şurası`na katılan 4 genel merkez yöneticisinden biri olan Eğitim Sen Eğitim Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu, Çanakkale`de şura ile ilgili bilgiler verdi. Eğitim-Sen`in Çanakkale Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Sosyal Tesisleri`nde organize ettiği panele katılan Aydoğanoğlu`nun konuşması büyük bir ilgi gördü. Panelin açılış konuşmasını yapan Eğitim-Sen Şube Başkanı Prof. Dr. Telat Koç, “Çanakkale gibi bir yerde Eğitim-Sen`den doğru iş yapmak çok keyifli. Şuanda da bunun güzelliğini yaşıyoruz. Eğitim-Sen, Türkiye`nin emek ve demokrasi mücadelesinin bir okuludur. Bu noktada, bu okulun içinde bulunmaktan çok büyük onur duyuyorum. Bugün Türkiye`nin her tarafında yaşanan olaylar, faşizmin ve gericilğin birleşerek Paris`te yaşattığı katliam, bizi tekrar ve tekrar haklı çıkarıyor. Bizim ana eksiklerimizden birisi de laiklik konusudur. Laiklik konusunda da mücadeleyi yükseltiyoruz” derken, panelin kolaylaştırıcılığını üstlenen Eğitim-Sen Eğitim Sekreteri İsmail Baytaş ise, Eğitimdeki, gerici, dinci ve piyasacı dönüşümü sadece AKP iktidarı ile somutlaştırmamalıyız. Bu, Köy Enstitülerinin kapatılması ile başlayan, 80 darbesiyle İmam Hatiplerin yaygınlaştırılarak açılması ile devam eden, 90`lı yıllarda neo-liberal politikaların eğitime kadar müdahalesi ile güçlendirilen bir sürecin sonucudur” ifadelerini kullandı.
“Eğitimde gericileşme 12 Eyül ile birlikte başladı”
“Eğitim en temel alanlardan birisidir” diyerek konuşmasına başlayan Eğitim-Sen Eğitim Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu, “Herkes bu eğitim tezgahından geçmiştir. Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da çok ciddi değişimler yaşanıyor, bizler bunu görüyor ve hissediyoruz. Ben meseleyi aslında AKP ile başlatma taraftarı değilim. Tabuta ilk çiviyi 12 Eylül darbesi çakmıştır. 12 Eylül darbesinin Türk-İslam anlayışı üzerinden biçimlenen eğitim sistemi, din derslerinin zorunlu hale getirilmesi ile birlikte farkı bir boyuta girdi. AKP`yi küçümsemiyorum. AKP, cumhuriyet tarihinin çok önemli bir partisidir. Cumhuriyet tarihinin en emek düşmanı, dini siyasete en çok alet eden, toplumu bölen ve kutuplaştıran partisidir. Ama AKP`nin aynı zamanda 12 Eylül ürünü olduğu gerçeğini de göz ardı etmeyelim. Sonuçta her ne kadar dini kullanarak toplumu bölen, kutuplaştıran bir parti olsa da AKP aynı zamanda, cumhuriyet tarihinin en has sermaye partisidir” ifadelerini kullandı.
“Eğitim-Sen`i engellediler”
“Milli eğitim şurasına biz 4 kişi ile gittik” diyen Aydoğanoğlu, “Ancak onun öncesinde illerde bölge şuraları yapıldı. Eğitim-Sen`i davet ettiler. Şöyle davet ettiler; `Bunlar nasılsa protesto ederler, gelmezler` diye düşündüler. Yanlış yaptılar. Çünkü biz hazırlık yaptık ve şuraya katılma kararı verdik. Bunu görünce bazı illerde Eğitim-Sen`in temsilcilerini listeden çıkardılar. Eğitim-Sen`den korktular. Şurada da bize 4 kişilik yer ayırdılar. Benim de içinde bulunduğum dört kişilik Eğitim-Sen ekibi şuradaki komisyonlarda yerimizi aldık” ifadelerini kullandı.
“Milletvekilleri yoktu”
Şuranın Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın konuşması ile başladığını ifade eden Aydoğanoğlu, TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyesi vekillerin katılmamasını da eleştirdi. Aydoğanoğlu, “Şuranın açılış konuşmasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. `200 yıldır öğrencilerimize, çocuklarımıza format atılıyor` dedi. Bakın, karşınızda yeni Osmanlıcı bir iktidar ve Osmanlı`nın bir kısmını reddediyor. Reddettiği tarih hangi tarih? Dikkat edin, `200 yıl` diyor. Yani; Tanzimat sonrası. Yani, Osmanlı`nın modernleşme dönemini de karşısına alıyor. Erdoğan çok etkili bir konuşma yaptı. Sanırsınız 13 yıldır kendisi iktidarda değil de muhalefette. `Ecdadımızın dilini bilmemiz lazım` dedi. Konuşması da bir yerde şura gündemini belirledi. İkinci gün biz komisyonlara ayrıldık. 600 tane delege var, Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Eğitim Komisyonu üyeleri doğal delege olmasına rağmen, hiçbir vekil orada yoktu. En azından CHP`li vekilleri beklerdik orada” ifadelerini kullandı.
Neler talep edildi?
“Bu şuranın bu kadar çok tartışılmasının sorumlusu Eğitim-Sen`dir” diyen Aydoğanoğlu, “Okul öncesinde Karma eğitimin kaldırılması kabul edildi, zorunlu din dersi kabul edildi, yemek duası zorunluluğu kabul edildi, Kuran dersleri kabul edildi. Bunlar basında konuşulmaya başlayancı, yoğun bir tartışma olunca Milli Eğitim Bakanlığı müdahale etti ve o kısımlar komisyon metninden çıkarıldı. Ne oldu? Değerler eğitimi geldi. Kötü bir şey mi? Hayır değil, biz okul öncesinde değerler eğitimini savunuyoruz. Ama onların anladığı değerler eğitimi, din değerleri eğitimidir. O din de; tek bir dinin tek bir mezhebini temel alıyor. Birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarda zorunlu din dersleri gündeme geldi. Turizm liselerinde alkollü içecek servisi de tartışıldı. Bu çocuklara içki alışkanlığını kazandırıyormuş, `bunu kaldıralım` önerisi geldi. Bir de bu çocukların içkili yerlerde staj yapmaması önerildi. Reddedildi tabi. 5`inci günü Cuma namazına gittiler. Ondan sonra değerler eğitimi gündeme geldi. Değerler eğitimi elbette olmalı. Nedir bizim değerler eğitiminden anladığımız? Değerler eğitimi insanlığın ortak değerleri, eşitlik eğitimi, kardeşlik, paylaşma, barış, çevre yani bütün temel insanı değerlerin eğitimidir. Osmanlıca konusu vardı. Eğitim Bir-Sen can hıraç savundu. Biz buna karşı çıktık, Eğitim-İş temsilcisi `Ecdadımızın dilinin öğretilmesine karşı değiliz` ifadesini kulandı. Bu neden önemli? Aynı ifadeyi Cumhurbaşkanı da kullanmıştı açılış konuşmasında” şeklinde konuştu.
“Devlet tüm dinlere ve inançlara tarafsız olmalı”
“Zorunlu din dersleri konusunda Eğitim-Sen, devletin tüm inançlar karşısında tarafsız olması gerektiğini, Türkiye`de yıllardır tek din tek mezhep anlayışında din dersi verildiğini, din eğitiminin ailede verilmesi gerektiğini, okulda din dersi verilmemesi gerektiğini söyledik” diyen Aydoğanoğlu, “Ne zorunlu ne seçmeli bakın dikkat edin, din eğitiminden bahsediyorum, dini bilgilerden değil, ikisi ayrı şeyler. Eğitim-İş temsilcisinin söylediği sözü söylüyorum size; `Din eğitimine karşı değiliz.` Ne demek bu? Seçmeli olabilir. Seçeceksin de neyi seçeceksin Sunni İslam`ın anlayışını seçeceksin. Sokaklara çıktığımız `laiklik` diyorlar, ama baktığımızda bir şey yok. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Eğitim-Sen, 2004 yılında yaptığı ve sonrasında yaptığı demokratik eğitim kurultaylarında en önemsediği başlık laik, bilimsel ve eleştirel eğitimdir. Çünkü sistem itaat eden nesiller istiyor” sözlerini kullandı.
“Ne kadar çok çocuk, o kadar çok işçi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın başbakanlık dönemindeki okul açılışlarında kullandığı slogana da farklı bir bakış açısı getiren Aydoğanoğlu, “Erdoğan, başbakanlığı döneminde okullara gidiyordu değil mi, okul açılışlarında? Tahtaya bir yazı yazıyordu, var mı hazırlayanınız? Bir slogan yazıyordu, Atatürk`e özenerek, `Oku, Düşün, Uygula, Neticelendir` yazıyordu. Yazının baş harflerini birleştirin; Odun! Eğitim felsefemiz cumhurbaşkanı tarafından belirlenmiş. Biat eden, şükreden, itiraz etmeyen, eleştirmeyen nesiller yetiştirin diyorlar. Sürekli imam hatipler gündeme geliyor, tartışılıyor. Ben bu tartışmayı çok farklı değerlendiriyorum. AKP`nin bir numaralı gündemi İmam Hatipler değildir, meslek liseleridir. Çünkü bütün dertleri ucuz işgücüdür. Tayyip Erdoğan bugün 5 çocuk derken bunun işaretini veriyor; Ne kadar çok çocuk, o kadar çok işçi, ne kadar çok işçi o kadar düşük ücrettir” ifadelerini kullandı.
“Laik olan bir ülkede din ve vicdan özgürlüğü de olur”
“Durum çok ciddi arkadaşlar. Ben bu kadar beklemiyordum” diyen Aydoğanoğlu, sözlerini “Tamam, eğitime yönelik bir saldırı var. Ama şurada gördüğüm görüntü şuydu; oraya `Türkiye`de şeriat eğitimi getirilmeli` önergesi verilseydi, emin olun kabul edilirdi. Öyle bir kitle vardı. Bakan bile rahatsız oldu. Son olarak sendika faaliyetlerinin mesai saatlerinin dışında yapılması ile ilgili bir önerge geldi. Buna tüm sendikalar karşı çıktı. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Eğitim biliminin irinci temel kuraladır, eğitimi ana dilde yapmak. Buna karşı çıkan bir insanın öğretmenlik yapmaması gerekir. Sakıncalıdır. Buna karşı çıkan sendika varsa, kapısına kilit vurmalıdır. Eğitim sendikası isen, anadilde eğitimi savunacaksın. Biz bir eğitim sendikasıyız, bilimsel eğitimi temel alıyoruz. Ama hepsinin öncülü laik eğitimdir. Laik eğitim olmazsa, ne bilimsel olması mümkündür, ne kamusal olması mümkündür ne de anadilde yapılması mümkündür. Laik eğitim derken ne anlıyoruz? Devletin tüm inançlar karşısında tarafsız olmasını söylüyoruz. Laik olan bir ülkede din ve vicdan özgürlüğü de olur. Laiklik toplumu en çok dindar kesimlerin savunması gerekir. Çünkü en büyük kötülük o dine yapılmaktadır. İman denilen şey Allah ile kul arasındaki bir olgu ise araya giren kafirdir. Bütün dinler, bütün inançlar değerledir. Hiçbir din bir diğerinden üstün değildir. Tüm misyonerlik faaliyetleri insanlık açısından aynı zamanda suç teşkil ederler” ifadeleri ile tamamladı.