Olağan üstü hallerin olağanlaştırılması

Son yıllarda gerek Başbakanlık, gerekse Cumhurbaşkanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan’ın çeşitli kentlere yapmış olduğu ziyaretlerde genellikle bir gözaltı terörü estirilmektedir.
Bu durum ülkemizde demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin keyfi bir uygulamanın sonucu olarak gündeme gelmektedir.
Bir siyasi partinin il binasına görüşlerini ifade eden bir pankart asmasından, yine herhangi bir demokratik kuruluşun o gün kentte bildiri dağıtmasından daha doğal bir şey olamaz.
Ancak hafta sonu Çanakkale’de olduğu gibi bu etkinliklerde bulunan kişiler gözaltına alınarak demokratik haklarının kullanılmasına izin verilmemiştir.
Olağanüstü hal uygulamaları niteliğindeki bu uygulamalar adeta olağanlaştırılmaya çalışılmaktadır.

565
Olağan üstü hal uygulamaları olur da, basın bundan nasibini almaz mı?
Bu olağan olmayan uygulamaların kamuoyuna iletilmesi muhakkak birilerini rahatsız edecektir.
Bunun için de gazetecilerin engellenmesi verili bir durumdur, nitekim böyle olmuştur.
Olay Gazetesi muhabiri arkadaşımız boynunda akredite kartı olmasına rağmen Komünist Parti İl binasında yapılan göz altıları izlerken güvenlik güçlerince gözaltına alınmak istenmiştir.
Gazeteci arkadaşlarının kendisine sahip çıkmaları ve bu müdahaleye engel olmaları neticesinde gözaltı olayı gerçekleşmemiş olsa da gazetecilerin özgürce görevlerini yerine getirmesi noktasında yaşanan bir saldırı söz konusudur.
Bu gelişme basın özgürlüğü açısından ciddi bir tehlikedir.
Umarım bir daha böylesi bir olayı bu kentte yaşamayız.
Tabi bu bir temenni; ancak demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılması noktasında böylesine sürdürülen şiddetli saldırılar söz konusu oldukça; böylesi olaylarla karşılaşmamak pek de mümkün gözükmemektedir.
Bundan dolayıdır ki ;şimdi kentin bütün demokratik güçlerine demokratik hak ve özgürlüklere sahip çıkmak, yaşanan bu gözaltı terörünü kınayarak tepki göstermeleri sorumluluğu düşmektedir.
Temel hak ve özgürlükler kapsamında yer alan ifade özgürlüğü hiçbir koşul altında engellenmemelidir.
Temel hak ve özgürlüklerimize sahip çıktığımız ölçüde bu özgürlüklerimizi kullanabileceğimizi unutmayalım.
Eğer bu özgürlüklerimize sahip çıkamazsak; hayata geçirilen bu olağan üstü uygulamalar olağan hale dönüştürülür ki bu demokrasi adına önemli bir tehlikedir.
Bu gözaltıların yaşandığı günden bir gün evvel binlerce insanın katıldığı bir mitingde atılan sloganlar nedeniyle aralarında sendika başkanlarının da bulunduğu 7 kişi hakkında açılan bir davanın ilk duruşması yapıldı.
Hemen akabinde siyasi parti il binasında bulunanlar ve bildiri dağıtan vatandaşlar gözaltına alındı.
Olayları takip eden bir gazeteci gözaltına alınmak istendi.
Tüm bu gelişmeleri birlikte değerlendirdiğimizde temel hak ve özgürlüklere dönük olarak sürdürülen bir saldırının varlığı ortaya çıkmaktadır.
Özellikle yasalaştırılmak istenen güvenlik yasa tasarısı da bu boyutuyla önem kazanmıştır.
Lafla, hamasi nutuklarla bu gerçek gizlenemez.
Nasıl, Otel salonlarından sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin kabul edilemeyeceğini söylemekle sağlık çalışanlarının karşılaştığı şiddet gerçeği yok edilemiyorsa “özgürlük” nutuklarıyla da halk üzerinde estirilen baskı ve şiddet gerçeği gizlenemez.
Daha bir gün önce demokratik haklarını kullanıp greve çıkan sağlık çalışanları hastanede özel güvenlik güçleri tarafından taciz edilmişlerdir.
Özel güvenlik güçlerine bu emri kim vermişse ortaya çıkarılıp, hesap sorulmadıkça sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet için her türlü tedbiri alıyoruz sözlerinin hiç karşılığı olmayacaktır. 
Bu kent demokratik hak ve özgürlüklerin hiçbir şekilde kısıtlanmadığı, bu haklarını özgürce kullanarak kazandığı çağdaş vizyonuna sahip çıkarak yaşamını sürdürmeye kararlıdır.
Bunun için demokratik güçlerin bu gelişmeler karşısında sorumluluk alması gerekliliğini de ayrıca belirtmek isterim.
Paylaş