Öğrencilerle “Kızlı-erkekli” röportaj yaptık!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın “Muhafazakar-demokrat” yapıya uygun bulmadığı ve “Kızlı-erkekli” diye tabir edilen öğrenci evlerini öğrencilere sorduk. Öğrenciler bu bakış açısını uygun bulmadıklarını, kişilerin özel yaşamlarına kimsenin, hiçbir koşul altında müdahale edemeyeceklerini söylediler.
Başbakan Erdoğan`ın eleştirdiği ve izin vermeyeceklerini söylediği öğrenci evleri tartışması devam ediyor. Tüm yurtta olduğu gibi Çanakkale`de de çeşitli kesimlerin yoğun tepkisini alan tartışmayı bu kez ÇOMÜ öğrencilerine sorduk. “Başbakanın kız-erkek karışık kalınan öğrenci evleri ile ilgili yasal düzenleme yapılabileceği yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soruya cevap veren ÇOMÜ`lü öğrenciler başbakanın bu yaklaşımının kabul edilebilir olmadığını ifade ederek, bunun karşı çıkılması gereken bir durum olduğunu vurguladılar. Hükümetin, kendini muhafazakar demokrat olarak niteleyerek üniversite öğrencilerinin manevi sorumluluğunu üstlenmesinin yarattığı algı noktasında da açıklamada bulunan ÇOMÜ öğrencileri, “Başbakanın son çıkışı, kızlı-erkekli evlerin valiliklerce denetlenmesi hikayesi eğer uygulanmaya kalkışılırsa, Gezi olaylarından on misli daha fazla tepki göreceğini düşünüyorum” ifadelerine yer verdiler.
İşte ÇOMÜ öğrencilerinin konu ile ilgili görüş ve düşünceleri;
Musa Kurtuluş: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan benim gördüğüm kadarıyla iktidarda olduğu yaklaşık on yıldır gerek dünyada olup bitenlerle, gerek Türkiye’de olup bitenlerle ilgili yaptığı açıklamalar ve yasa önerileriyle beni şaşırttı. Şaşırtmadan kastım şudur ki, böyle söylemlerde bulunan birisi nasıl olur da on yılı aşkın bir sürede iktidarda kalabilir? Kendi cevabımı verecek olursam eğer, bu topraklarda yaşayan halkların son derece apolitize olduğunu söyleyebilirim. Başbakanın son çıkışı, kızlı-erkekli evlerin valiliklerce denetlenmesi hikayesi eğer uygulanmaya kalkışılırsa, Gezi olaylarından on misli daha fazla tepki göreceğini düşünüyorum. Öncelikle `muhafazakar demokrat` diye bir tanımlama yapılamaz, böyle bir şey mümkün değildir. Muhafazakar olmak, radikal olmayı gerektirir. Ve eğer demokrasi farklı düşüncelerin ve çeşitliliğin temsili ise, demokrasinin olduğu yerde radikallikten ve muhafazakarlıktan bahsedilemez. Benim `maneviyattan` anladığım şudur ki, insanın kendini gerçekleştirme sürecine saygısı, diğer insanlar ve doğa ile birlikte uyumlu olması gerekliliğidir. Yani benim için maneviyat hiçbir dini kuralı gerektirmez. Eğer birilerine gerektiriyorsa da bu ilkel, totaliter kuralları kullanarak başkalarının hayatına müdahale etme hakkını vermez.
Ali Diker: Bu açıklamaları tamamen gündem değiştirmeye yönelik buluyorum. Kamuda başörtüsü mevzusu, Marmaray projesindeki fiyaskolar ve sağlık reformu adı altında yapılan değişikliklere bir örtüleme olarak görüyorum. Bu klasik kirli AKP stratejisidir. Bir devlet, içinde yaşayan gençlerin özgürlüğünü sağlamaktansa; “manevi sorumluluk” bahanesi altında aslında tehtid olarak gördüğü gençlerin özgürlüğünü kısıtlamaya kalkıyorsa; o devlet aklı hür, vicdanı hür insanlar için aslında bir tehdit haline gelmiştir. Bilhassa gençler için… AKP hükümeti artık bir ülkenin aydın insanları, aydın gençleri için vucütlarında bulunan işlevini kaybetmiş bir organın üzerindeki tümör gibidir. Ve bizi gün geçtikçe daha da zehirlemektedir. Unutulmamalıdır ki değişmeyen tek şey değişimdir! Ve nasıl çağlar kendi içinde kendine has zamanları barındırıyorsa; bunlarda kötü zamanlarımız. Gün gelecek herkes kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek ve bizim olan günlere devletin bütün mekanizmalarıyla birkaç ayrıcalıklı insanın değil yalnızca halkın devleti olduğu günlere çıkacağız.
Aslıgül Şahiner: Yaz başında Akit gazetesinin iğrenç ithamlarında geçen “kızlı-erkekli” ifadesi, takdir edersiniz ki tahmin edilmesi zor değil, Sayın Başbakanın muhafazakâr demokrat değerlerini tehdit eden, “içinde karışık işler dönen öğrenci evlerine” de sıfat olarak yakıştırıldı. Bu yakıştırmaların doğrudan hedefi olan Türkiye gençliği, AKP hükümetinin kirli stratejilerine alet edilmeye kalkışılıyor. Bana göre Sayın Başbakanın öncelikli görevi benim namusumu gözetmek yerine, Ali İsmaillerin yaşam hakkını korumaktı. Onu da başaramadı. Benim manevi sorumluluğum ne bir devlete, ne Başbakana, ne bir kuruma, ne de benden başka bir kişiye aittir. Devlet benim üzerimden “manevi sorumluluk” gibi bir ifade üretmeden önce maddi sorumluluğumu tam anlamıyla üstlenebildi mi? Türkiye gençliği “muhafazakar demokrat” hükümetin oyuncağı değildir, ve olmayacaktır. Ben, 18 yaşını geçmiş bir “birey” olarak kendi sorumluluğumu üstlenebilecek, kendi kararlarımı “düşünerek” verebilecek durumdayım. Ve Sayın Başbakana benim değerlerim üzerinde benim adıma kararlar verme yetkisini tanımıyorum.
Ali Can Gün: Dün 6 Kasım`dı. 12 Eylül Askeri darbesinin ürünü olan YÖK`ün kuruluş yıldönümü. Her sene olduğu gibi yine binlerce genç alanlardaydı. Alanlara çıkan gençlerin talebi; YÖK`ün kaldırılması, bilimsel eğitimin önünün açılması, parasız ve anadilde eğitim talepleri... Ama sadece bununla da sınırlı değil elbette. Her fırsatta özel yaşamlara karşı saldırılarına devam eden Başbakana karşı "kızlı-erkekli" alanlardaydı gençler. Kendisine bu konu hakkında soru soran gazeteciye fırçayı atıyor "muhafazakar demokrat" Başbakan... Muhafazakar olduğunuzu anladık da; demokratlık bunun neresinde? Dün olduğu gibi bugün de gençler başbakan ve hükümetine, bu "namus bekçiliği" üzerine birleşiyor, alanlarda ses çıkarıyor.
Fevzi Yüceer: Başbakan milletin nerede, nasıl yaşayacağına, kiminle kalacağına çare arayacağına yurtların sayısını ve kalitesini artırsın. Ama onun anladığı gibi cemaat ve tarikat yurtlarının değil. KYK`da 8`er kişilik odalarda kalınıyor. Bazen su yok bazen elektrik. Ama başbakan hala özel hayata müdahale olmadığını söylüyor.