Nalbant ÇOMÜ’yü topa tuttu

Çevre Platformu öncülüğünde düzenlenen eylemde bir araya gelen katılımcılar, ÇOMÜ’de yaşanan işçi kıyımları ve üniversitenin çevre konusundaki duyarsızlığını protesto etti. ÇOMÜ yönetiminin işçi kıyımlarına ve kapıda bekleyen çevre katliamına karşı sessiz kaldığını belirten Hicri Nalbant, çarpıcı iddialarda bulundu.

966
 
ÇOMÜ’de yapılanlar insan haklarına aykırı iddiası
Yaşam haklarına yapılan müdahalelerin trajik boyutlara ulaştığını belirten Nalbant; “Yıllardır sürdürdüğümüz emek, demokrasi ve haklar mücadelesinde, geldiğimiz noktada artık yaşam hakkımıza ve yaşama alanlarımıza müdahaleler son aşamaya, trajik boyutlara gelmiştir. Havamız, toprağımız ve suyumuz, sağlıklı çevrede yaşama hakkımız, kısacası yaşam kaynakları-mız üzerindeki olumsuz müdahaleler artmıştır, yaşama hakkımıza müdahale edilmeye başlanmıştır. Bu durum, tayinler (sürgünler) yer değiştirmeler ve işten çıkarmalar şeklinde yaşanmaktadır. Yaşama hakkı en temel haktır. Diğer bütün hakların kullanımı ve varlığı bu hakka bağlıdır” dedi.
 
 
“ÇOMÜ’den çıt çıkmamaktadır”
Çanakkale’de tepkilerin odağı olan ÇOMÜ’den çıt çıkmadığını ifade eden Nalbant; “Çanakkale kentinde yaşayan herkesi ilgilendiren bu konularda, sık sık kamuoyunu uyarma görevini yerine getirdiğimiz halde, kentin önemli unsurlarından Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yönetimi ve üyeleri ile, merkezi otorite temsilciliğinden çıt çıkmamaktadır. Yapılanlar, yaşananlar Çanakkale`de yaşayan herkesi, her kesimi ilgilendirmektedir, tabii ki ÇOMÜ Rektörlük Makamı ile Çanakkale Valiliği`ni de ilgilendirmektedir” diye konuştu.
 
Bilim adamlarının susduğunu söyledi
Çok sayıda katılımcının yer aldığı eylemde konuşan tepkisini dile getiren Nalbant, kamuoyunu bilgilendirmeyen ve susan ÇOMÜ’nün öğretim üyeleri hakkında da çarpıcı bir iddiada bulundu. Nalbant; “Çanakkale`nin tek ve önemli içme suyu kaynağı ve havzası (Atikhisar Baraj Gölü) üzerinde planlanan `altın madeni işletmeciliği` daha sondajlar aşamasında suları kirletmiş iken yetkililerden ve akademik camiadan kurumsal olarak bir tek ses çıkmamaktadır” dedi.
 
 
 
Ve çok çarpıcı bir iddia!
ÇOMÜ’nün bu bölgenin üniversitesi olarak gözlerini kapattığını iddia eden Hicri Nalbant; “Tüm bu konularda, özellikle birçok araştırma ve uygulama merkezi olan, ÇOMÜ de susmakta ve kamuoyunu bilgilendirmekte geri durmaktadır. Suskunluğun nedeni; çok uluslu altın tekellerine ÇED raporu hazırlayanlar arasında ÇOMÜ öğretim üyelerinin de bulunması mıdır? Yoksa başka nedenler de mi vardır. Daha önce birçok konuda kenti ve kamuoyunu bilgilendiren, ÇOMÜ Rektörlük Makamı, kenti ve kentliyi ilgilendiren çok önemli konularda niçin suskun kalmaktadır. İnsanı ve bilimi önceleyen özgürlükçü ÇOMÜ`de neler oluyor? Bu konularda ÇOMÜ Yönetimi`ne görev ve sorumluluk düşmüyor mu? Soruyoruz ve duyarlı kamuoyuna hatırlatıyoruz” diye konuştu.
 
Çevre Platformu öncülüğünde düzenlenen eylemde bir araya gelen katılımcılar, slogan atarak ÇOMÜ’de yaşanan işçi kıyımlarını protesto etti. İşten atılan işçilere destek verildiği eylemde konuşan Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, üniversitede işten atılan ÇOMÜ işçileri için bir araya geldiklerini söyledi.
 
Yaşam haklarına yapılan müdahalelerin trajik boyutlara ulaştığını belirten Nalbant; “Yıllardır sürdürdüğümüz emek, demokrasi ve haklar mücadelesinde, geldiğimiz noktada artık yaşam hakkımıza ve yaşama alanlarımıza müdahaleler son aşamaya, trajik boyutlara gelmiştir. Havamız, toprağımız ve suyumuz, sağlıklı çevrede yaşama hakkımız, kısacası yaşam kaynaklarımız üzerindeki olumsuz müdahaleler artmıştır, yaşama hakkımıza müdahale edilmeye başlanmıştır. Bu durum, tayinler (sürgünler) yer değiştirmeler ve işten çıkarmalar şeklinde yaşanmaktadır. Yaşama hakkı en temel haktır. Diğer bütün hakların kullanımı ve varlığı bu hakka bağlıdır. Yaşama hakkının kaynağı, kişinin dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığının korunmasıdır. Bu yüzden gerek ulusal gerekse uluslararası yasalarla da güvence altına alınmıştır” dedi.
 
“ÇOMÜ’den çıt çıkmamaktadır”
Çanakkale’de tepkilerin odağı olan ÇOMÜ’den çıt çıkmadığını ifade eden Nalbant; “Çanakkale kentinde yaşayan herkesi ilgilendiren bu konularda, sık sık kamuoyunu uyarma görevini yerine getirdiğimiz halde, kentin önemli unsurlarından Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yönetimi ve üyeleri ile, merkezi otorite temsilciliğinden çıt çıkmamaktadır. Yapılanlar, yaşananlar Çanakkale`de yaşayan herkesi, her kesimi ilgilendirmektedir, tabii ki ÇOMÜ Rektörlük Makamı ile Çanakkale Vali`liğini de ilgilendirmektedir” diye konuştu.
 
Nalbant’tan çarpıcı iddia
Çok sayıda katılımcının yer aldığı eylemde konuşan tepkisini dile getiren Nalbant, kamuoyunu bilgilendirmeyen ve susan ÇOMÜ’nün öğretim üyeleri hakkında da çarpıcı bir iddia da bulundu. Nalbant; “Çanakkale`nin tek ve önemli içme suyu kaynağı ve havzası (Atikhisar Baraj Gölü) üzerinde planlanan `altın madeni işletmeciliği` daha sondajlar aşamasında suları kirletmiş iken yetkililerden ve akademik camiadan kurumsal olarak bir tek ses çıkmamaktadır. Olayların üzerini, suyu kirlenen köylere tankerler ile su taşıyarak sorunları dile getirenlerin çığlık atan köylülerin üzerine, kolluk kuvvetlerini göndererek örtemezsiniz. Tüm bu konularda, özellikle birçok araştırma ve uygulama merkezi olan, ÇOMÜ de susmakta ve kamuoyunu bilgilendirmekte geri durmaktadır. Suskunluğun nedeni; çok uluslu altın tekellerine ÇED raporu hazırlayanlar arasında ÇOMÜ öğretim üyelerinin de bulunması mıdır? Yoksa başka nedenler de mi vardır. Daha önce birçok konuda kenti ve kamuoyunu bilgilendiren, ÇOMÜ Rektörlük Makamı, kenti ve kentliyi ilgilendiren çok önemli konularda niçin suskun kalmaktadır. İnsanı ve bilimi önceleyen özgürlükçü ÇOMÜ`de neler oluyor? Bu konularda ÇOMÜ Yönetimi`ne görev ve sorumluluk düşmüyor mu? Soruyoruz ve duyarlı kamuoyuna hatırlatıyoruz” diye konuştu.
 
“Rektör susmaktadır”
ÇOMÜ Rektörü Sedat Laçiner’e de tepki gösteren Nalbant; “Hemen her konuda depremden, askerliğe, milli gelirin son 8 yılda 3 e katlandığını iddia eden, domatesten bile anlayan Sayın Rektör sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına yönelik uygulamalar ve planlara karşı ses çıkarmamaktadır. Öğrencisi olmayan, denizi olmayan ilçelere deniz bilimleri profesörü görevlendiren ÇOMÜ Yönetimi, idare mahkeme kararlarını hiçe sayan tutum ile her alanda ve her düzeydeki personeline karşı takındığı tavır ile, kişilerin yaşama haklarına, maddi manevi varlığına yönelik olumsuz tutumlarına tam hız devam etmektedir” dedi.
 
“Bu elim olayın bir parçası olmak nasıl bir duygudur?”
Nalbant açıklamasının devamında son günlerde gündemdeki sıcaklığını koruyan ÇOMÜ’deki işçi kıyımına da dikkat çekti. ÇOMÜ Rektörü Sedat Laçiner’e, eşinin işten çıkarılmasının ardından kalp krizi geçiren gazeteci Mustafa Sezek’in ölümüyle sonuçlanan elim olayın bir parçası olmanın nasıl bir duygu olduğunu soran Nalbant; “Son olarak; yaklaşık 2-3 aydır ÇOMÜ`lü işçilerin iş güvenceleri tehdit altındadır. Geçtiğimiz Cuma günü işten çıkarılanlar ile birlikte toplam 40 işçi, en temel insan hakkı olan yaşama haklarına yönelik müdahale ile karşı karşıya kalmışlar ve işten atılmışlardır. İşten çıkarılanlar arasında hamile olanlar, eşleri işsiz olanlar olduğu gibi, en trajik örnek geçtiğimiz Cuma günü işten çıkarılan Arzu Sezek`in başına gelenlerdir. Bir akşam telefon ile işten atıldığını öğrenen, Arzu Sezek`in çocukları bu habere çok üzülürler, daha çok üzülen baba emekçi gazeteci Mustafa Sezek geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirir. Bizler yaşam savunucuları olarak hiçbir çocuğun ama hiçbir çocuğun üzülmesini istemeyiz. Tabii hiçbir babanın da. Şimdi buradan üniversite yönetimine, Sayın Rektöre soruyoruz. Bu elim olayın bir parçası olmak nasıl bir duygudur? Görüldüğü gibi, üniversitemizde kurulduğu günden bu yana en hızlı siyasallaşma yaşanmaktadır. Hatta yaşananlara bakıldığında militanlaşma dönemine girildiği görülmektedir. Sözde kamuoyu araştırmaları ile Çanakkale`yi germeyi başaramayanlar, maalesef son yaşananlar ile üniversiteyi ve kenti germişler, telafisi zor zararlar vermişlerdir” şeklinde konuştu.
 
Yapılan açıklamanın ardından çeşitli sloganlar atan katılımcılar, ÇOMÜ’de yaşanan işçi kıyımını protesto ettiler.
 
Taşeron sistemine tepki
Öte yandan eylemde yer alan bazı katılımcılar ise, ÇOMÜ’deki işçileri mağdur eden taşeron sitemine tepki gösterdiler. Taşeron firmaların Türkiye’de yaygınlaştığı sürece bu tür olaylarla karşılaşılmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan katılımcıların görüşleri şu şekilde:
 
 
Yasin Hacımusalar
“Taşeron firmalar Türkiye de yaygınlaştığı sürece bundan sonra yaşamımızın her alanında bu tür olaylarla karşılaşacağız. Çocuklarımızın geleceği içinde kaygılıyız. Çünkü buradaki olayda hiç kimse işten atılan kişiyi sahiplenmiyor. Üniversite benim işim değil diyor. Taşeron firma üniversiteye sorun diyor. Bundan sonraki sağlık, eğitimde olsun taşeron firma aracılığı ile yaşanan tüm sektörlerin olduğu yerde orada çalışan insanlarının yarının ne olacağı belli olmayacak. Bir gün çağırıp sen yarın gelme diyecekler. Bu nedenle buradaki tepki haklı ve yeri de tepkidir. Toplumun tüm kesimlerinin bu olaya destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Dışarıdakiler sanmasın ki bu olaylar yarın bizim başımıza gelmeyecek. Bu nedenle Çanakkale kamuoyunun bundan sonra daha duyarlı olmasını bu tür olaylara daha çok tepki vermesini bekliyoruz. Sosyal güvenceleri de yok. Orada da daha büyük mağduriyet var. Bu mağduriyeti hepimiz görmeliyiz.”
 
 
Necip Tokay
“Hizmetler sektöründe gerek sağlık gerek eğitimde kamusal alanın tasfiyesi söz konusu. Burada tabi istihdamı farklı şekillerde yaratan devlet, çalışanları böldü. 4B- 4C gibi çalışanlar yarattı bize. İşçilerin kıdem tazminatı memurların iş güvencesini ortadan kaldırarak emek sömürüsü yaratarak, ucuz iş gücü yaratarak insanları güvencesiz kölece çalıştırmak istiyorlar. İstedikleri zamanda kapı dışarı edebiliyorlar. Bunun örneklerini daha önce her yerde gördük. Burada da gördük. Cep telefonları mesajı ile işlerine son verildiğini gördük. Meşru mücadeleyi toplumun bütün kesimlerinin sahiplenmesi gerekir. Sendikalar siyasi örgütlerin STK’lar sahiplenmeli. Bu bizim geleceğimiz.”
 
 
Hayrettin Pişkin
“Yeni ihalede ihaleyi alan firma bir kısım işçinin sözleşmesini yenilememiş. Yenilemeyebilir ama onarlın yerine 30 kişi çıkarıp 60’dan fazla insan almış. Ayrımcılık yapmış. Yapılan işle istihdam ihtiyacını karşılamak üzere yapılan iş değişmemiş. Ekstradan fazla işçi alması istihdama ihtiyaç duyuyor demektir. Bu insanların sözleşmesini yenilemeyerek bence çalışma yaşamına müdahale etmiş. Çalışma hakkını elinden almış. Kendi açımdan insan hakları ihlali olarak görüyorum.”
Paylaş