Mehmet Daniş ve AKP

‘Çanakkale’nin Mehmedi’ olarak yaratılmak istenen imaj ile AKP Belediye Başkanı Adayı olarak belirlenen Mehmet Daniş, beni Memo abimizin muhabbetlerine götürdü,
Çanakkale’nin Mehmedi olmanın nasıl bir sorumluluk gerektirdiğini Memo abimizin muhabbetlerinin satır arasında yakaladım.
İçinde Çanakkale olan, bir o kadar sıcak muhabbet sırasında Yahudi hemşerilerimizden Sebatay’ın fırınının poğaçaları ve fırın yumurtasının lezzetini hatırlayarak ‘Çanakkale’nin Mehmedi’ olabilmenin nasıl bir emek, istikrar ve fedakarlık gerektirdiğini düşünürken; Danış’a çizilmek istenen böyle bir imajın arkasındaki gerçeklerde kafamda belirmeye başlamıştı.
Danış 3 dönemdir bu kentin milletvekili, şöyle bir düşündüm; dile kolay 11 yıldır milletvekilliği yapan bir kişi olarak ancak şimdi ‘Çanakkale’nin Mehmedi’ olarak hatırlanması, böyle bir imaj çizilmeye çalışılması; temele ilişkin bir sakatlığın varlığına işaret etmekteydi.
Danış’ın bugüne kadar ki Çanakkale halkı ile ilişkilerindeki eksiklik, yetersizlik, paylaşımdaki başarısızlık kendisine yeni bir imaj çizilmesi gereksinimini ortaya koymuştu.
Buna karşın insan ilişkilerindeki olumsuz performansına, bir de 11 yıllık siyasi yaşamında Daniş’ın Çanakkale merkez için yaratmış olduğu bir başarı hikayesinin olmaması bu imajın Daniş tarafından taşınmasını imkansız hale getirmektedir.

1487
Şimdi Çanakkale’de yeni bir AKP klasiği yaşayacağız; takiye, çarpıtma, saptırma.
Bu klasiğin belki karalama, çamur atma ayağı eksik kalabilir.
Mehmet Danış’ın tercümanıyım; kendisi böyle davranacağını belirtti, bakalım göreceğiz.
AKP Belediye Başkan Adayı olarak Mehmet Daniş’ın, bir Çanakkaleli üzerinde nasıl bir etki yaratabileceğini düşündüm.
11 yıllık siyasi yaşamında Çanakkaleli vatandaşlarla nasıl bir iletişim kurmuştur?
Çanakkalelilere ne kadar dokunabilmiş, kendileri ile neyi paylaşabilmiştir.
Bunların dışında AKP milletvekili olarak 3 dönem siyasal hayatın içersinde olan vekil Daniş, AKP temsiliyeti anlamında güçlü bir görüntü vermiş olabilir.
Buradan hareketle Daniş’i görmek, genel algı düzeyinde AKP’yi görmek olarak değerlendirilebilir
Bu tespit bana göre algı düzeyini aşmış, bir olgu olarak biçimlenmiş niteliktedir.
Adaylığının açıklanmasından Çanakkale’ye gelişi ve basın karşısına çıkmasına kadar olan süreçte Mehmet Daniş’ın vatandaş üzerindeki etkisi; ‘Daniş nezdinde AKP’yi görmek’ formatında olmuştur ki, bu da Daniş için bir dezavantajdır.
11 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti uygulamış olduğu politikalar ile özellikle Çanakkale kent merkezinde yaşayan geniş kesimlerin   bu uygulamalardan rahatsızlık duyduğu, kabul etmediği, karşı çıktığı, öfke duyduğu bir çok olay yaşanmıştır.
Özetle AKP’nin karnesi kötüdür.
Mehmet Daniş’ın AKP ile bu denli özdeşleşmesi ve temsil niteliğinin güçlü olması İlk bakışta AKP politikalarının olumsuzlukları ile anılmasını gündeme getirecektir.
Çünkü yerel anlamda bu algıyı kırabileceği bir başarı hikâyesi yoktur.
AKP Belediye Başkan adayı olarak Mehmet Daniş’i gören Çanakkaleliler, ilk elden baskı şiddet ve tahammülsüzlüğün göstergesi olan AKP’nin o ucube demokrasi anlayışını hatırlayacaklardır.
Unutulmamalıdır ki yerel yönetimde başarının olmazsa olmaz kuralı demokratik işleyişin her şeyi ile tesis edilmesidir. 
“12 Eylül ile hesaplaşmak” iddiası ile çıkılan yolda, bugüne kadar yaşanan anti demokratik gelişmeleri, ancak darbe dönemlerinde yaşanacak baskı ve şiddet uygulamalarının gün geçtikçe arttığını hatırlayan Çanakkaleliler nasıl olurda “Ak” belediyecilik masalına inanırlar?
 Çanakkaleliler, 12 Eylül referandumu sonrası yasama, yürütme ve yargıda yaşanan değişiklikler, AKP muhaliflerine yönelik olarak başlatılan cadı avı ve sonrasında yaşanan gelişmeler, Türkiye’de eski statüko ve vesayet ilişkilerinin yerine AKP’nin kendi statükosunu ve tek parti vesayetini getirdiğini hatırlayacaklardır.
Danış’ı görmek; basılmamış kitaplar için baskınlar yapıldığını, iktidarın uygulamalarını eleştiren muhalif gazetecilerin içeri atıldığını, telefon dinlemeleri, internet yasakları, muhalif gazete ve dergilerin kapatılması, gazetecilerin onlarca yıllık hapis cezalarına çarptırılması vb uygulamalarla, ülkenin kelimenin tam anlamıyla “açık cezaevi” haline getirilmeye çalışılmasını görmek demektir.
Danış’ı görmek; KPSS’deki kopya skandalını, YGS sınavındaki şifre iddialarını ve diğer skandalları görmek demektir.
11 yıllık AKP iktidarının uygulamaları ile Çanakkale halkının karşı çıktığı, tepki gösterdiği o kadar çok uygulama olmuştur ki; Çanakkale’yi “Ak” belediyecilik ile buluşturacaklarını söyleyen yaklaşım için inandırıcılık sorunu temel bir sorun olacaktır.
Çünkü yaşamsal değerlere ilişkin veriler; yerel yönetim anlayışına da referans teşkil edecek şekilde son derece olumsuzdur.
Önemli gördüğüm bazı uygulamaları ve verileri  bu analize temel teşkil etmesi açısından paylaşmak istiyorum,tabiî ki 11 yıllık AKP karnesindeki tüm detayları bu satırlar aracılığıyla sizlerle paylaşmak  mümkün değil.
Şöyle bir bakalım neler olmuş;
Türkiye, Yale Üniversitesi`nin 2012`de açıkladığı Çevre Performansı İndeksi`nin iki ana başlık üzerinden hesaplanan toplam çevre notuyla 132 ülke arasından 109`uncu sırada.
Peki, bu bir tesadüf mü?
Şöyle bir Kazdağlarına bakmak, bölgemizde kurulmak istenen termik santral yatırımlarını hatırlamak bu veriyi çok net olarak doğrulamaktadır.
Dünya Adalet Projesi”nin 2012 araştırmaları bir çok gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Bu projenin “Hukuk Düzeni Endeksi”nde Türkiye, “temel hakların korunması”nda 97 ülke arasından 76. sırada yer alıyor.
Bir başka ifadeyle Türkiye, demokrasiye yeni geçen Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında konumlandırılıyor.
Aynı projenin diğer araştırmalarında ise Türkiye, “ceza adaleti açısından” 71. ve “asayiş ve güvenlik açısından” 70. sırada yer alıyor.
Diğer yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de Türkiye en çok haksız bulunan ve tazminat ödemeye mahkûm edilen ülke durumunda.
Bu mahkûmiyetlerin başında ise ifade ve basın özgürlüğü ihlalleri ve yargılamadaki hukuksuzluklar geliyor.
İşte bundan dolayı  parasız eğitim isteyen öğrenciler, mesleğini yerine getiren gazeteciler, demokratik haklarını kullanan sendikacılar, demokratik siyaset yapmak isteyen siyasetçiler  cezaevlerine doldurulmuş durumda.
Kızlı erkekli evler tartışması ile başlayan,  kız ve erkek öğrencilerin merdivenlerinden, yemekhanelerinin ayırt edilmesine kadar vardırılan bir gericileşmenin mantığından kent yönetiminde  çağdaş bir yaklaşım nasıl çıkar , düşünmek gerekir !
Etnik kimliklerinden, inançlarından mezheplerinden dolayı hala ayrımcılığa tabi olan çeşitli kesimler var ise; bu anlayışın eşit yurttaşlık uygulaması noktasında samimi olmasını beklemek kelimenin tam anlamıyla saflıktır.
Hükümetin, siyasi partiler ve seçim yasaları, YÖK Yasası gibi 12 Eylül yasalarına dokunmaması ve anayasa konusunu sonunda “başkanlık sistemi”ne bağlaması; ifade ve hak arama özgürlüğünü sürekli biçimde ihlal etmesi, adil yargılama ilkesini yok sayması gibi uygulamaları AKP’nin “kendine demokrat” bir parti olduğunun göstergesi olarak; değişim olarak lanse ettikleri bir belediyeciliği gerçekleştirmeleri söz konusu olamaz.
Vesayetçi anlayıştan değişim çıkmaz.
Çok övündükleri ekonomi alanında ise, göstergeler yaşanılan tablonun felaket tablosu olduğunu ortaya koymaktadır.
2002`de 242,7 milyar TL olan kamu borcu (2012 Eylül itibariyle) 2012`de 287, 8 milyar TL artarak 530,5 milyar TL`ye ulaştı.
İç borç 237,8 milyar TL artarak 387,7 milyar TL`ye ulaştı. 2002`de iç borç 149,9 milyar TL`ydi. Aynı dönemde kişi başına kamu borcu 3 bin 676 milyar TL`den 7 bin 83 TL`ye yükseldi. Bu dönemde dış borç stoku, kamu dış borcu ve özel sektör dış borcu katlanarak arttı.
AKP döneminde cari işlemler açığında Cumhuriyet rekoru kırıldı. 2002 öncesi 80 yıllık dönemde cari açık 44 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. AKP`li 9,5 yılda cari açık 80 yılın 7 katına; 329, 7 milyar TL`ye ulaştı. 2002`de 626 milyon dolar olan cari açık, 2012 (Ağustos itibariyle) 58,4 milyar dolar artarak 59 milyar dolara yükseldi. Türkiye bu rakamlarla Dünya Cari İşlemler Açığı Sıralamasında 39 sıra yükseldi. Türkiye bu sıralamada 2002 yılında 41`inci iken 2011 yılı sıralamasına göre 185 ülke arasında 2`nci duruma yükseldi.
Yine ilgili dönemde cari işlemler açığının milli geliri oranında da 9,7 puanlık artışla yüzde 10`a yükseldi. 2002`de bu oran  yüzde 0,27`ydi
AKP döneminde temel gıda maddelerinde, temel ihtiyaçlara zam üstüne zam geldi.
 Çanakkale için çok övündükleri 11 yıldır henüz gerçekleştiremedikleri yatırımları referans alan bir AKP belediyeciliği ekonominin içinde bulunduğu bu koşullarda şimdi Çanakkalelilerin karşısına laftan öte gitmeyecek vaatler ile çıkmaktadırlar.
Çanakkaleli kadınların, propagandası yapılan AKP belediyeciğini kendi deneyimleri ile çok iyi kavradıklarını düşünüyorum.
Cinsiyete dayalı şiddetin  giderek normalleşip olağanlaştığı; şiddet, tecavüz, cinayet, taciz, sömürü, ücrette eşitsizlik gibi konularda siyasal iradenin çaresizliği ortada iken   Türkiye`de kadın cinayetleri 10 yılda yüzde 1400 artmıştır.
AKP karnesinin bu denli zayıf olduğu koşullarda Çanakkale’de AKP belediyeciliği adına verilecek sözlere temel olabilecek elle tutulur, inandırıcı hiçbir veri yoktur.
Özelikle demokrasi, insan hakları, insanların yaşam tarzlarına saygı gösterilmesi anlamında ciddi sabıkaları olan bir siyasal yaklaşımın, belediyeciliğinden çıksa çıksa bu uygulamalarının postmodern versiyonları çıkar.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok; daha düne kadar kendisi dışında herkesi fişleyen açığa çıkınca da gazetelere soruşturma ile başlayıp vatan haini ilanına kadar süren baskı politikaları, barış ve çözüm sürecine rağmen Hakkari’de vatandaşlarını kurşunlayarak katledilmesi karşısında klasik savunma mekanizmaları yaratarak gerçeklerin üstünü örten bir siyasal iradenin yerel yönetimlerde, insan üzerine bir politika üretmesi söz konusu olamaz.
Hükümetin ‘Çanakkale’ye  verdiği değer’ gibi bazı yaklaşımlar için yukarıdaki analizi hatırlamanızı önerir, ayrıca 11 yıllık AKP iktidarının Çanakkale performansının bir muhakemesini yapmanızı  özellikle belirtmek isterim.
‘Çanakkale’nin Mehmedi’ olmak kuru sözlerle olmaz; hele hele 11 yıllık milletvekilliği süresinde yaratılan bazı ilişkilerin üzerinde ancak belirli çevrelerin Mehmedi olunabilir.
GESTAŞ’a ait gemilere çaldırılan sirenler bunun işaretleridir.
Gemide yakılan meşaleler bunun ışığıdır.
Çanakkale için sözü olan, yerel demokrasiye,  katılımcılığa, barışa, adalete insan haklarına saygısı olan vizyonun işidir; Çanakkale’nin Mehmedi olabilmek.
Yukarıdaki analizi de bunun için yaptım.
Çanakkaleliler her zaman sağduyuları ile hareket etmişlerdir.
AKP bu karnesi ile Çanakkale’de yapacağını ileri sürdüğü,  gerçi Aday Mehmet Daniş’ın bir rüya olarak değerlendirdiği   “Ak” belediyecilik şimdiden yok hükmündedir, Daniş’ın değerlendirdiği gibi bir rüyadır.
Paylaş