Maydos'ta tarih kazılıyor
Troya Antik Kenti ile ilişkisi olduğu bilinen Maydos Kilisetepe Höyüğü’nde çalışmalar devam ediyor. Bu yıl 9’uncu sezonunu geçiren 25 kişilik kazı ekibi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Maydos Kilisetepe Höyüğü Kazı Başkanı Doç. Dr. Göksel Sazcı ile çalışmalarına devam ediyor. Son olarak 4 bin yıllık savunma duvarının açılmasıyla devam edilen çalışmaları, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Dokuz, ziyaret etti. Konuyla ilgili yapılan açıklamada, kazı çalışmalarında tereyağı yapımında kullanılan 2 bin 500 yıllık yayık küpü ve 4 bin yıllık ip eğirmede kullanılan Ağırşak bulunduğu belirtildi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Dokuz, kazı ziyareti ile ilgili yaptığı açıklamada; “Çanakkale genelinde toplam 8 arkeolojik kazı gerçekleştirilmekte olup 2010 yılında Kilistepe Höyüğü’nde başlayan kazı, bu sene 9. Kazı dönemi ile sona erecektir. Bundan sonraki yıllarda da Kilistepe Höyüğü’nde daha nice güzel eserlerin bulunmasını ümit ediyorum” dedi.
“Eceabatta’da 2 bin 500 yıl önce tereyağ üretildiğini söyleyebiliriz”
Kazı çalışmalarıyla ilgili açıklama yapan Kazı Başkanı Doç. Dr. Göksel Sazcı ise, son buluntulara göre Eceabat’ta 2 bin 500 yıl önce tereyağı üretildiğini söyleyerek; “Üzerinde dikkat ederseniz iki adet delik var. Bunlar küp kullanılırken, yani çalkalanırken, ağız kısmı deri ile kaplanıyor ve bu deliklerde kapatılıyor. Fakat bu deliklerin bir fonksiyonu var, çalkalanırken, içerisindeki ayran formante oluyor ve gaz oluşuyor. Gaz biriktiği için gazın dışarı çıkması gerekiyor. Bu gazın dışarıya çıkartılması için bu delikler açılıyor. Gaz dışarıya bu deliklerden çıkarılarak çalkalama işlemine devam ediliyor. Bu kap 2 bin 500 yılına ait olup bu teknik Anadolu’da günümüzde halen kullanılıyor. İç Anadolu’da halen kullanılan bu tarz kapların ağzı deri ile kapandığını deliği olan kapların çalkalandığında gaz nedeniyle derinin kabardığını görüyorsunuz. Bu tür kapların geçmişinin en az 2 bin 500 yıl geriye gittiğini söyleyebiliriz. Eceabatta’da 2 bin 500 yıl önce tereyağ üretildiğini söyleyebiliriz. Tabi bu formdan ve güncel araştırmalardan çıkarttığımız bir sonuçtur. Ama kesin sonuç bu küp’ün dibinden alınan örneklerin üniversite de lipit yağ analizleri yapılacak olup, çıkan sonuca göre kesin bir ifade kullanabileceğiz” dedi.
“Ağırşağın diğerlerinden farklı bir özelliği içerisinde kemik kalıntılarının var olmasıdır”
Ağırşağın Türkiye’de prehistorik yapılan kazıların hemen hemen hepsinde var olan bir buluntu olduğunu söyleyen Sazcı; “Bu ağırşağın diğerlerinden farklı bir özelliği olduğunu o da içerisinde kemik kalıntılarının var olmasıdır. Bu ilk defa bir kazıda ağırşakla birlikte içerisinde sap olması gereken kemikle birlikte bulunuyor. Biz daha önceden bunların ahşap takılarak döndürüldüğünü düşünüyorduk ve kazılarda da böyle bız dediğimiz kemik aletler ortaya çıkıyordu. Biz onların deri delme işlerinde ya da diğer örgü işlerinde, dokuma işlerinde kullanıldığını düşünüyorduk. Fakat bu tür bızların ağırşakların içerisine konulup bir nevi kirmen şeklinde kullanıldığını söyleyebiliriz. Yani ilk defa kemik sapının kalıntısıyla birlikte bir ağırşak burada ortaya çıkmış olup yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait” ifadelerini kullandı.
(Atilla Akın)