Madalyonun öbür yüzü

Dünkü gazetemizde “pazarda 3 lira, tarlanın yanında 7 lira başlıklı haberimizi” okumuşsunuzdur.
Pazar fiyatlarına göre yolda satılan kiraz fiyatlarının yüksek olması konusu bir olumsuzluk olarak değerlendirilerek işlenmiş bir haber....

455
Bir tespit olarak, doğrudur.
Bir de üreticinizin içinde bulunduğu durum açısından olayı değerlendirmek gerekmektedir.
Yıllardır izlenen tarım politikaları itibarıyla üreticiler ürettikleri ürünlerini zararına değerlendirmek zorunda kalmıştır, yıllar geçtikçe de daha çok yoksullaşmışlardır. Üreticiler ürünlerinin gerçek değerlerini alamadıkları koşullarda, doğal olarak bazı arayışlar içersindedirler. Piyasa koşullarında belirlenen fiyat üreticiyi tatmin etmeyince üretici kendi imkanları ile yaratığı satış kanallarında kendilerine uygun olan; yani emeğinin ve maliyetlerinin karşılığını bulacak fiyatları bir şekilde uygulamaktadır. Yoldaki kiraz fiyatlarının yüksek seviyesinin açıklaması tam da budur.
 
Bir de ürün kalitesinin konumu göz önünde bulundurulduğunda fiyat farkı konusu daha iyi anlaşılabilir. Özet ile yolda satılan kiraz fiyatı bir nevi üreticinin, pazarda ürünün değersizleştirilmesine karşı göstermiş olduğu tepki fiyatıdır. Aynı zamanda üretici gerçeklerine göre reel fiyattır. Köylümüzün içersinde bulunduğu durumun bir başka geçeğidir bu uygulama, yani madalyonun öbür yüzü.
 
Bilinçaltı...
Onca uyarıya rağmen telefon ile vatandaşlarımız yine dolandırılmaktadır. Bu olayın bunca uyarıya, bir çok olayın medyada detaylandırılarak haberleştirilmesine rağmen hala sürüyor olmasının ‘nedenleri nedir’ sorusunun cevabı bulunmalıdır. Tüm dolandırılmalarda dolandırıcılar kendilerini ya polis ya da savcı olarak tanıtmaktadırlar ve senaryo bir terör olayı üzerine kurulmaktadır.
 
İşte tüm tılsım burada. Terör, polis ,savcı laflarını duyan vatandaşın bir anda bilinçaltı devreye giriyor ve mantıklı düşünme yeteneğini bir an kaybederek dolandırıcının talimatlarını bir bir yerine getiriyor.
Yıllardır terörize olmuş bir toplumun insanları olarak, bu bilinçaltı tepkinin hemen devreye girmesini de normal karşılamak gerekiyor. Zaten dolandırıcılarda bu gerçeği çok iyi biliyor.
 
Geçenlerde telefon ile dolandırılma girişimine maruz kalmış bir vatandaşın anlattıkları tam da bu paraleldeydi. Vatandaş, bir anda kendisini komiser olarak tanıtan kişinin anlattığı terör senaryosundan öyle ürktüğünü ve o ruh hali ile ilk aşamada karşı taraftaki dolandırıcının kendisine aktardıklarına kontrolsüz bir şekilde uyum gösterdiğini, ancak eşinin müdahalesi sonrasında olayın farkına vardığını anlatıyordu.
 
Bu bakımdan önce vatandaşlarımızın güven duygunun gelişmesini sağlayacak koşulların yaratılması bir kez daha önemini hissettiriyor. Ayrıca polisimiz, güvenlik güçlerimiz, adalet bürokrasisi hakkında beslediğimiz korkular var ise; bunlardan kurtulmalıyız. Bunu sağlayabilmek için güvenlik güçlerimize, adalet bürokrasine önemli sorumluluklar düşmektedir. Her şeyin ötesinde demokrasi ve özgürlüklerin hakim olduğu bir toplumsal sistemin yaşamımıza yön verdiği koşulların oluşturacağı güven duygusu kafalarımızdaki tüm olumsuzlukları silecek temel durumdur. Vatandaşta bunu içselleştirdiği süre içersinde korkularından kurtulacaktır.
 
Ananlara barikat, yakanlara zaman aşımı
Binlerce kişi Sivas katliamını protesto etmek, katledilenleri anmak için Sivas’ta toplanmış, izin alınmış yasal mitinge rağmen Madımak Oteli’nin önünde polis barikatları ile karşılaştılar.  Yine İstanbul’da KCK davasını izlemek için Silivri’ye gitmek isteyen vatandaşlara polis müdahale etti.
 
Devletin bu ceberut tavrı gerçekten anlaşılır gibi değil. Bu mantık ile hareket eden sistemden, gelecek adına ; barış, kardeşlik demokrasi, özgürlükler gibi değerler için bir şeyler beklemek hayal.
Bu mantık, ancak darbecilerin yargılandığı davada bile generallere koruma kalkanları yaratır.
 
Darbecileri yargıladıklarını söyleyenler iki darbeci generali mahkemeye getirecek iradeden bile yoksun oldukça, demokrasi güçlerine daha çok görevler düşüyor. Bu atmosferden, barış ve demokrasi için çözüm nasıl çıkar; düşünemiyorum.
Paylaş