Krizin nedenleri masaya yatırıldı

752

 Son dönemde yaşanan ekonomik kriz, firmaların birbiri ardına konkordato ilan etmelerine, işten çıkarmalara, küçük esnafın işyerini kapatmasına, alım gücünün düşmesine, ekonomik ve sosyal hayatta birçok soruna neden oldu. Emek Partisi İl Örgütü (EMEP), düzenlediği panel ile ekonomik krizin nedenlerini masaya yatırdı. Prof. Dr. Türkan Saylan Sosyal Tesisleri’nde yapılan panelin konusu ise, ‘Ekonomik kriz, nedenleri ve toplumsal yaşam üzerindeki etkileri’ oldu. CHP Tarım Politikaları ve Tarım Örgütlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Nuray Sancar ve İktisatçı Yazar Prof. Dr. Sinan Alçın, panelde konuşmacı olarak yer aldı. Emek Geçliği Üyesi Deniz Tatar ise, programın moderatörlüğünü yürüttü. Panele, CHP Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Belediye Başkan Yardımcısı Rebiye Ünüvar, Kepez Belediye Başkanı Dr. Ömer Faruk Mutan, Belediye Başkan aday adayı Celal Karakaş, CHP İl Başkanı İsmet Güneşhan, CHP İl ve Merkez İlçe Kadın Kolları Yönetimleri, EMEP İle Yönetim Üyeleri, Emek Gençliği Üyeleri, Belediye Meclis Üyeleri, STK, Oda, Sendika Temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.  Programın açılış konuşmasını Prof. Dr. Sinan Alçın yaptı. Alçın, şuanda yaşanmakta olan krizin geçmiş dönemlerde yaşanan krizlere göre çok daha ciddi olduğunu söyledi. İkinci konuşmacı olan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Nuray Sancar, konuşmasını; “Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, geçen yıl 3 liraya aldığımız soğanı, bu yıl 5 liraya, 6 liraya alıyorsak siz, buna istediğiniz kadar ‘manipülasyon’ deyin. Bu kriz, bizim günlük hayatımızın her yerinde var ve biz, bunu iliklerimize kadar hissediyoruz” şeklinde sürdürdü. CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ise, konuşmasını geçmiş dönemde yaşanan darbeler ve tarım politikaları üzerinden yaptı. 

 
“2008 yılında krize ilk giren ülkeler, aynı zamanda krizden ilk çıkan ülke oldular”
Geçmiş dönemde yaşanan krizlerden örnekler vererek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Sinan Alçın; “2008’de yılında dünya genelinde yaşanan kapitalist krize baktığımızda hem ulusal düzeyde hem de sınıfsal açıdan aktarım mekanizmasının çalıştığını görüyoruz. 2008 yılında krize ilk giren ülkeler, aynı zamanda krizden ilk çıkan ülke oldular. Hemen kısa bir süre içerisinde, 2018 yılında patlamış olan konut balonunun yerine yeni bir sektör seçildi. Bu, yeni birikim alanı savunma sanayiydi. Savunma sanayi, ismi ‘savunma’ olduğu için her ne kadar seviyeli gözükse de aslında doğrudan saldırıyı içermektedir. Burada savunma sanayinin çalışabilmesi ya da orada bir sermaye birikim alanı ortaya çıkabilmesi için de çeşitli ölçeklerde çalışmaların, savaşların ortaya çıkması gerekiyordu. Aradan geçen 10 yıllık sürece bakarsak eğer, krizin ilk çıktığı ülkeler, hızlı bir toparlanmaya girdiler, işsizlik oranı tarihsel olarak en düşük seviyelere geriledi. Fakat bunu yaparken, dünya genelindeki diğer coğrafyalarda yaşayan halklar, bir taraftan kan ağlıyorlardı bir taraftan da üretim mekanizmasında sömürü çarkı çok daha şiddetli bir şekilde işlere devam ediyordu. Yine aradan geçen 10 yılda Türkiye’nin de içinde bulunduğu ve gelişmekte olan piyasalar diye adlandırılmış olan bir grup var. 1990’ların başından itibaren öncelikle Çin, Türkiye, Endonezya, Bangladeş, Tunus, Cezayir, Mısır gibi ülkelerde hızlı biçimde üretim çılgınlığı yaşandı. Burada ‘üretim çılgınlığı’ olumsuz olarak kullanılıyor. 90’ların başında parmakla sayılacak kadar HES varken şuanda HES olmayan hiçbir yer yok. Nükleer santral kuruyoruz” dedi. 
 
“Geçen yıl 3 liraya aldığımız soğanı, bu yıl 5 liraya, 6 liraya alıyorsak kriz vardır”
Yaşanılan krizin manipülasyon olmadığını, krizin hayatın her alanında hissedildiğini söyleyen EMEP Genel Başkan Yardımcısı Nuray Sancar; “Ülkedeki en önemli konulardan bir tanesi, ekonomi diğer, işsizliktir. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, geçen yıl 3 liraya aldığımız soğanı, bu yıl 5 liraya, 6 liraya alıyorsak siz, buna istediğiniz kadar ‘manipülasyon’ deyin. Bu kriz, bizim günlük hayatımızın her yerinde var ve biz, bunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Bundan 2-3 yıl önce iktisatçıların yazdığı köşe yazılarında bir kriz beklentisi vardı. Seçim zamanında devlet kaynakları, hazinedeki paralar seçim seferberliğinde harcandı ve sonrası için de ‘Allah kerim’ deniyordu. Tam bu dönemde lütuf olarak değerlendirecek vesile çıktı. Türkiye ile Amerika’nın karşılıklı tartışmaları giderek daralmaya başlayan pazarlamadaki hareketlilik kolaylıkla dış güçlere yıkıldı. Dolayısıyla vatandaşın içinde bulunduğu şok ortamından da yararlanarak sürekli olarak taşlar önüne kaydırıldı. Fakat Brunson’un serbest bırakılmasından sonra pazar fiyatlarına ne azalma, dolar kurunda ne kayda değer bir düşüş ne de Türk lirasında bir yükselme olmadı. Buna rağmen her gün Konkordato, işten atmalar ve dükkan kapatmalar yaşandı. Dolayısıyla kriz alametleri, giderek arttı ve göze çarptı. İktidar, bunu manipülasyon olarak adlandırsa da kriz için alınmaya çalışılan önlemlerle ‘manipülasyon yapalım da bu krizi lehimize çevirelim’ noktasında olduğumuzu görüyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
“12 Eylül darbesinden sonra 24 Ocak 1980 kararları hayata geçmedi”
12 Eylül darbesinden önce yaşanan 24 Ocak 1980 kararlarının çok şeyi değiştirebileceğini söyleyen CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal; “Evet, kriz yaşıyoruz ama bu ülkenin kriz yaşamadığı bir dönem oldu mu? Yani illa ekonomik kriz mi yaşamak gerekiyor? 1980 24 Ocak kararları Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de küresel ekonomiye entegre edildiği, serbest piyasa düzenine alıştırıldığı ve elbette kuralsızlığın egemen olduğu o tarihsel dönemin en önemli günüdür. 24 Ocak 1980 kararlarında Türkiye, tarımda ve diğer alanlarda tamamen yenidünya düzeninin bir parçasın olacaktı, yenidünya düzeninde artık devletin egemen olmadığı şirketlerin, büyük sermaye gruplarının, uluslararası büyük şirketlerin egemen olacağı ve onların yaşamın her alanını belirleyeceği bir dönemdi ama olmadı, 24 Ocak 1980 kararları hayata geçmedi. Çünkü o gün Türkiye başa bir ülkeydi. O gün Türkiye, toplumun geniş kesiminin örgütlü olduğu bir yapı içerisindeydi. Öğretmen örgütlüydü, işçi örgütlüydü, memuru örgütlüydü ve 24 Ocak 1980 kararlarını hayata geçiremediler” dedi
 
“12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra bu ülkede çok şey değişti”
Milletvekili Sarıbal; “12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra bu ülkede çok şey değişti. Sadece siyaseti yapmakla hükümlü olan ya da siyaseti yapmakla kendini bu konuda etkin gören öğretim üyeleri, üniversitedeki öğrenciler değil, bütün alanlardan siyaseti uzaklaştırıp siyasetin başka bir yöne eğrildiği bir dönemin dışında aydın, demokrat, ilerici, çağdaş, geleceği gören, emperyalizme karşı direnen bütün etkileri yok ederken aynı zamanda siyasetin de bütün gerçek şekli değiştiriliyordu ve en önemlisi artık Türkiye’de yeni bir dönem başlıyordu. Ve o yeni dönemin bir askeri uygulamacıları vardı, o günün otoriter, diktatörel yapısı bugün, muhafazakar, otoriter, yağmacı ve talancı bir döneme dönüştü. O zamanlarda otoriter, baskıcı ve zulümcü bir yönetim vardı, bugün üstüne biraz daha ilave etti ve yağmacı talancı, muhafazakar ve otoriter yönetim sitiline dönüştü” ifadelerini kullandı.
(Baykal Sağlam)
Paylaş