Hep söyledik.
İfade özgürlüğü temel bir insan hakkı olarak özgürlükler açısından olmaz ise olmaz kavramdır.
Ana muhalefet partisinin genel başkanının düşüncelerini ifade edemediği koşullar için artık çok fazla söylenecek bir şey kalmamıştır.
Özgürlüklere sahip çıkıp, bu alandaki talepler için birleşip, mücadele etmek ve bu taleplerin anayasal güvence altına alındığı dönüşümü yaratmaktan başka yapılacak bir şey yoktur.
Şimdiye kadar sözde “demokrasi” hatta “ileri demokrasi” laflarının arkasında kamuoyunu yanıltanlar kendi ifadeleri ile “demokrasi bir araçtır” anlayışı ile hareket edenlerdir.
Demokrasi adına yaşanan bu acı gerçekler karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun tepkisini oldukça anlamlı buluyorum.
Beraberinde CHP örgütlerinin, milletvekillerinin tepkisi de önemli gelişmelerdir.
Düne kadar demokrasi özgürlükler adına meydanlarda sokaklarda mücadele eden insanların tepkileri şimdi daha net olarak algılanabilecektir.
Gazetecilerinin cezaevlerine doldurulduğu, 500 yakın öğrencinin aynı şekilde cezaevlerinde olduğu ,işine aşına sahip çıkan emekçilerin baskı altında olduğu, sendikal haklarına sahip çıkan işçilerin işlerine son verildiği, yaşam haklarının elinden alınıp, kendi karları için çevremizin talan edildiği, demokratik siyaset yapma hakkının yok edildiği, eğitimin sağlığın kamusal hizmetlerin ticarileştirildiği, kendi yurttaşlarının üzerine bombaların yağdırıldığı bu ülkede Kılıçdaroğlu fezlekesi bardağı taşıran bir damla olmuştur.
Bu anti demokratik, piyasacı uygulamalar gün gibi ortada ilken siyasi iktidar demokratik görünüm için bir çok manevra yapmaktadır.
“Darbeciler ile hesaplaşma” ,”12 Eylül cuntasının yargılanması” gibi göstermelik bazı girişimler ile gerçekler örtülmeye çalışılmaktadır.
Demokratik, özgür, barışın hakim olduğu, insanca yaşam koşullarının yön vereceği bir gelecek açısından herkese düşen görevler vardır.
CHP milletvekillerinin ve partililerin böylesi bir sorumluluk üstlenmeleri önemli olup, CHP’ye dinamizm getirecektir.
Kılıçdaroğlu tepkisi ile bu işareti vermiştir.
CHP demokrasi mücadelesinde daha etkin bir rol ile var olacaktır.
Yoksa Alman rahip örneğinde olduğu gibi faşizmin saldırıları karşıda bir gün gelecek kendisine sahip çıkacak kimse bulamayacaktır.
Bu nasıl iştir...
Ülkemizdeki ‘kadın gerçeği’ konusunu bir kez daha gözlemledik.
Ezilen dövülen, öldürülen, ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlarımız gerçeğini kentimizde yaşadığımız taciz olayında bir kez daha yaşadık.
Bir kamu kurumunda çalışan kadın tacize uğradı, şimdi de sürüldü.
Çanakkale gibi çağdaş bir kentte özellik ile kadına değer verilen bir yaklaşımın olduğu bir atmosferde yaşanılanların böyle olması üzücü.
Hakkında taciz iddiası var olan müdürün, bir başka ile tayin edildiği belirtilmiş idi.
Kent bu kararı olumlu değerlendirerek bir nebzede olsa vicdanen rahatlamış idi.
Konuya müdahil olan sendika ve kadın örgütlerinin bunu yeterli bulmamalarına rağmen.
Sonradan ortaya çıkanlar herkesi şaşkına çevirdi.
Aradan aylar geçti,, müdürün görevinin başında olduğu fakat tacize uğrayan kadının tayininin yapıldığı ortaya çıktı.
Şimdi yetkili birimler susuyor.
Bu kabul edilemez.
Çanakkale’deki dinamikler bu konuda gerekli tepkiyi vermelidirler.
Aksi durumda; Çanakkale’nin çağdaş yüzü yaralanacağı gibi ,tacizi koruyan anlayış bir kez daha korunmuş olacaktır.