1923 devrimi ile birlikte, Osmanlı’dan konakları ve gayrimüslimlerden çeşitli yapıları devralan kent, yeniden yapısal gelişme evresine girerken, dünyanın en yıkıcı savaşlarından biriyle burun buruna geldi. Almanya’da ortaya çıkan Hitler Faşizmi, önce tüm Avrupa’yı, ardından Avrupa’nın doğusu, balkan ülkeleri ve Sovyet Rusya’yı büyük savaşın içine çekti. Avrupa’nın bazı ülkelerinde de yükselen ırkçı-milliyetçi faşizm, halkları katlederek, hapishanelere ve toplama kamplarına sokarak boyunduruğu altına alırken, savaş Türkiye’yi de iyiden iyiye tehdit ediyordu. Kuruluşundan itibaren, konumu gereği bir garnizon kenti olan Çanakkale, Birinci Dünya Savaşı etkilerini gideremeden, İkinci Dünya Savaşı’nı da kapısında buldu. Aktif olarak savaşın içinde yer almasa da siyasi, askeri ve ekonomik politikalarını bu doğrultuda kurgulayan Türkiye, her an savaşa dahil olabilme ihtimalini hiç kaybetmedi. Bu zorlu şartlar elbette yurttaşları etkilerken, kentlerin, özellikle yapısal ve mimarı gelişimleri de olumsuz olarak etkilendi. Mimar İsmail Erten’in değerlendirmesine göre, 1930’lu yıllarda yapılabilecek imar planı, savaş koşulları nedeni ile 1940’lı yıllara kaldı… Erten bu süreci, “1950 tarihli Arkitek dergisinin içinde yer alan Çanakkale’nin İlk İmar Planı, kentsel tasarım çizimleri ve plan hükümleri, notları 1994’lü yıllarda tarafımdan keşfedilince, yerel belediye ve ulusal bakanlık arşivlerinde var mı diye araştırmaya koyulduk. Bulunamayınca, yine tarafımdan bir önceki yıla ait olacağı öngörüsüyle 1949 Çanakkale İlk İmar Planı” deyimini ortaya attım. Cumhuriyet ile birlikte ortaya çıkan kent planlama ve plan tasarımları anlayışı, 1920’li yıllarda Ankara’da başlatılmış, 1930’lu yıllarda İstanbul, İzmir ve diğer büyük kentlerde yaygınlaşmıştır. Nüfusu az da olsa Çanakkale gibi stratejik kentler planlamaya 1940’lı yılarda girmiştir. 1932’de ilk hali hazır haritasının yapımı ve ilk imar planına altlık oluşturması göz önüne alındığında, Çanakkale İmar Planının 1930’lu yıllarda yapılması mümkünken, 2. Dünya savaşının halleri, çalkantılı dönemleri bu planının yapımını 1940’lı yıllara ertelemiştir. Küçük ölçekli bir kentin öncelikli imar planına alınması, Çanakkale’nin stratejik bir kent oluşundan kaynaklanmaktadır. İlk İmar Planı’na dönersek, planı ilk okumamız şudur ki, hala kentin en önemli kararlarının yaşadığı bir çok kent oluşumunun bu plan ile karara bağlandığını görüyoruz. En önemli karar, meydanı olmayan bir Osmanlı kentinden, en önemli Cumhuriyet meydanı ve cumhuriyet kenti dönüşümünün oluştuğu görülür. Hala yerinde korunan Cumhuriyet Meydanı ve M. Kemal Atatürk yaşarken yapılan ve meydanlara dikilen ilklerden olan Atatürk Heykeli, kentin odak noktası olamaya devam etmektedir. Üstelik bu meydanın toplumun yumuşak karnı olan ve 1940’lara kadar defin işlemi yapılan Müslüman Mezarlığının üzerine (bazı mezarlar taşınmış olsa bile) yapılmasıdır. Cumhuriyet meydanının civarının ise Tüm idari ve yönetsel Cumhuriyet binalarıyla donatılması önerisi günümüzde pek makbul görülmemiştir. Önce valilik bir belediye meclisi kararıyla 1950’li yıllarda şimdiki yerine inşa edilmiştir. Diğer resmi kurum ve kuruluşlarda kentin çeşitli yerlerine dağıtılmıştır. Karayolları, Köy hizmetleri, Stat, Erkek sanat okulu vb. gibi simgesel binaların 1949 planında yerlerinin işaret edildiği tespit edilir. Plan, iskele ve kordonun yerini sabitlemiş ve buna paralel İnönü caddesi, Atatürk caddesi ile kordona dik caddeleri belirlemiştir. Tarihi kent mekanlarına (Osmanlı dönemi yerleşme ve kentsel dokuya) hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Yeni konut gelişme alanlarını Kuzeyde hastane bayırına doğru, doğuda ise stat ve civarına doğru olacağını 2-3 katlı konut binalarıyla işaret etmiştir. Defalarca yıkılıp çok katlı apartman anlayışına yenik düşen planın 2 katlı bahçeli evlerine şimdilerde, özel uğraşlarla çok aranınca belki bulunur halde rastlanabilir. Bu plan, Barbaros Mahallesi olarak bilinen Sarıçay’ın güney bölgelerine herhangi bir konut gelişme alanını işaret etmez. Küçük sanayi ve el sanatları için zaten var olan Sarıçay kenarlarını pekiştirir, ağır sanayi veya fabrika alanları için ise 2 bölge ve istikamet gösterir; Ezine-İzmir yolu istikameti ile Çan - Balıkesir istikametinde yapılamasını öngörür. Bu planla izi bırakılan küçük sanayi ve büyük sanayi alanları tüm Cumhuriyet tarihi boyunca bu bölge ve istikametlerde gelişir, hala varlıklarını sürdürür” ifadeleri ile anlatıyor.
Erten, “Çanakkale’nin ilk imar planı yürürlüğünün üzerinden 10 yıl geçmiştir ki, konut alanları yetersiz kalır ve bazı gelişme yönlerine doğru kentin yerleşimleri farklı yönelimler gösterir. Bu durumda, 1957-58’li yıllarda Çanakkale hali hazır harita çalışmalarının tekrar yapıldığı görülür. Bu hali hazır haritalara bağlı olarak yapılan imar planlaması ise 1963-64’lü yıllarda hazırlanır ve onaylanır. Aradaki uzun yılların gerekçesi, plan yapma yetkisinin Ankara’da merkezi hükümette olmasına bağlamak mümkündür. Biz bu hali hazır ve imar planlarının fiziki pafta ve belgelerine tüm araştırmalarımıza rağmen ulaşamadık. Ancak bu bilgileri dönemin idari kadrolarında çalışan kişilerin kendisi veya bir önceki dönem tanıklarından aktarılanlar ile yani sözlü bilgilerle edindik. 1949 planı 40 bin nüfus perspektifini hedefler. Bu nüfus projeksiyonu henüz gerçekleşmemiş olsa da, Sarıcay üzerine yapılan araç geçiş köprüsü (beton köprü-Atatürk köprüsü) konut gelişme alanının bu yöne yani Harmanlık-Plaj mevkilerine doğru gelişmesinin öncüsü olur. Kent diğer taraftan Sarıçay boyunca küçük sanayinin gelişmesine olanak sağlayacak hedefleri öne koyar. Tabii ki, kentin kuzeyine doğru Hastanebayırı, doğusuna doğru stat ve civarı da bu aşamada konut alanı gelişmesine olanak verir. 1963-64 planlaması bu tür revizyonları kapsayan bir planlamadır. Özellikle Beton köprüden güney ve kuzey istikametine doğru açılan Atatürk Caddesi (Ezine yolu) kentin ana bulvarını, gelişme yön ve boyutunu tayin eder” dedi.
80 öncesi dönemde, özellikle 70’li yılların ilk yarısında yaşanan göç dalgasının kentte yapısal değişikliklere neden olduğunu ifade eden Erten, “1970’li yıllar, tarımda yapılan makineleşmeye bağlı yoksullaşmanın sonucu olarak, kente göçün hızlandığı ve kentlerin gerek çok katlı apartmanlaşmayı gerek yaygın yapılardan oluşan gecekondulaşmanın keşfedildiği yıllardır. Çanakkale bu yıllarda öncelikle kendi ilçe ve köylerinden olmak üzere, çeşitli bölgelerden göçlerle insanların geldiği ve yerleştiği bir kente dönüşür. Bürokrat ve asker ağırlıklı aile yapısının oluşturduğu bir demografik yapıdan, kırsal kesim göçlerinin de artarak çoğaldığı karma kentsel demografik yapıya dönüşür. Bu dönemde kent 2 boyutlu bir büyüme yaşar. Birinci büyüme tüm dönemlerde olduğu gibi yatay büyümedir, yani kuzey de Hastanebayırı, kuzeyde Ezine yolu- Barbaros mahallesine, Balıkesir yolu-Sarıçay boyunca ve bu yönlere doğru bir büyümeyi hedefler. İkinci büyüme ise, düşey büyümedir. Özellikle 1972 li yıllarda kat irtifa-ve kat mülkiyetinin keşfiyle, önceleri sadece bina satılırken, bu yasal değişiklikle bir binanın her bir dairesinin satılabilir hale getirilmesi çok katlı bina kültürünün yerleşmesine olanak taşır. Artık her mahallede oluşan müteahhitler, kat karşılığı binaları yapıp toprak sahibiyle çabuk anlaşabiliyor ve yaptıkları / yapacakları apartman binalarının konut dairelerini hızla satarak nakde çevirebiliyorlardı. Bu durum, yani kentlerin ranta dönüşmesi, adeta bir mucize olarak görülür ve tüm Türkiye’de olduğu gibi Çanakkale’nin de tüm oluşmuş kent parçaları masaya yatırılır. Çanakkale planlama tarihinde ilkler yaşanır, şimdiki kentsel sit alanı, o dönemin eski kent mahalleleri, 1974 planıyla ve Ankara’dan gelen plancılarla 2-3 kattan, 4-5-6 katlı planlara dönüşür. Şükretmeliyiz ki, binalardaki planla yaratılan ve cinayet işlenir gibi yok edilen eski yapılardaki bu değişimi, sokak ve kent dokusunda görmeyiz. Mahalle-sokak –meydan dokularının hala izleniyor olmasını bu duruma bağlamalıyız. Diğer yönden, ana arterlerde otomobil yolu diğer yaşam alanlarının önüne geçtiği bir dönemin başlangıcını yaşarız. Günümüz Çanakkale’sinde, otomobil kenti yutmuştur. Bunun başlangıcı 1974-78 yıllarındaki planlama anlayışıyla oluşur. Her sokak otomobile göre, kentin caddeleri cift yönlü bulvarlarla planlamaya katılır. Bu yıllardaki ana caddeler ve kordon boyunca, çok katlı apartmanların planlamaya yansıdığı ve hastane bayırına doğru ekabir kesimin manzaralı apartman tercihinin inşaata yöneldiği dönemdir. Bahçeli ev, konak ve köşkler zenginliğin simgesi olmak yerine, köylülük ve feodalitenin, geri kalmışlığın binaları haline dönüşür ve hepsi yıkılmaya başlar, yerlerini lüks hayat ve modernizmin simgesi olan apartmanlara bırakır. Bu yıllardaki büyüme, geleneksel çarşının (Yalı caddesi-çarşı caddesi ve civarı)yeterince alışveriş isteklerine yanıt veremediğini gösterir. Çarşı büyük cadde (İnönü-Atatürk-Kordon-Demircioğlu vb) ve bulvarlara doğru kayar. Genellikle çok katlı apartmanların zemin katları dükkan, perakende satışlı işyeri olarak (konvansiyonel çarşı) kullanılır, üst katları ise yer yer ofis-büro ve konut şeklinde düzenlenir. Hala simge apartman olan zafer evleri, Truva oteli, Emniyet binası, Otogar, ilave hastane, okullar, gibi kamu eliyle yapılan binalar da Çanakkale’nin bir başka yüzünü oluşturur” dedi.
(Devam edecek)
(HABER MERKEZİ)