Kazdağları ve yöresinde çalışmaları süren, sayıları da giderek artan altın madenciliği faaliyetleri, artık sadece Çanakkalelilerin, köylülerin, siyasilerin ya da sivil toplum örgütlerinin değil, yurtdışından gelerek bölgeyi gezen yabancı konukların bile tepkisini çeker duruma geldi. Son olarak bu yıl 50`ncisi düzenlenen Troia Festivali kapsamında kente gelen Alman konuklar, bölgede bir dizi inceleme yaparak, mevcut durumu kendi gözleri ile görme şansı buldular. Bölgedeki güzelliklere hayran kalan yabancı konuklar, bu güzelliklerin madencilik faaliyeti ile yok edilmesine kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini ifade ettiler. Konuyla ilgili olarak açıklama yapan, Çanakkale Çevre Platformu Dönem sözcüsü Hicri Nalbant, yabancı konukların duyarlılıklarının önemli olduğunu ifade ederek Çanakkale`deki çevre mücadelesinin önümüzdeki dönemde daha da yükseleceğine inandığını dile getirdi.
Kazdağları geçim kaynağı
“Kazdağları Çanakkale, Balıkesir ve Biga Yarımadasının en önemli doğal, tarihsel ve kültürel zenginliğidir” diyen Nalbant, “Başta Sarıçay olmak üzere, Biga Kocabaş çayı, Gönen çayı ile Karamenderes çaylarının doğduğu ve hayat verdiği bölgedir. Kazdağı ve yöresi arkeolojik, mitolojik, kültürel, biyolojik ve fiziksel coğrafya açısından eşi zor bulunur, önemli doğa alanıdır. Dünyada bütünlüğü korunan önemli orman alanlarındandır.Yaban hayatı için de, değerli bir yaşam alanıdır. Bandırma`dan Ayvalık’a kadar yörede yaşayan iki buçuk milyon insanın temiz , güvenilir su kaynağıdır. Kazdağı yöresi, barındırdığı bitki ve hayvan toplulukları ile, Anadolu’nun en önemli sığınaklarından birini oluşturmaktadır. Bölge nüfusunun (Çanakkale ve Balıkesir) yaklaşık yüzde 50`si (750 bin kişi), geçimini doğrudan tarımdan sağlamaktadır. Şimdi; bu bölgede yani Kazdağlarında, Kazdağlarının doruklarında, su kaynaklarında, metalik madencilik (altın-gümüş) çalışmaları gayri sıhhi müessese ruhsatı alma aşamasına, yani işletme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Bir yandan da, sondaj çalışmaları devam etmekte ve ÇED aşamasını tamamlayan firmalar şimdi kapasite artırımı için başvurmakta, yeni ÇED’ler ve yeni ruhsatlar almak üzere çalışmalarını sürdürmektedirler. Yani fırsat bulurlarsa, Kazdağlarının önemli bir bölümünde altın işletmeciliğine geçecekler. Böylece de yöremizde su kaynaklarımızı oluşturan ormanlarımız katledilecek, sularımız kirletilerek yok edilecek (yaklaşık 1 ton kayaçtan 1 gr altın elde etmek için 3 ton suyu kirleterek yok edeceklerdir) tir. Milyarlarca ton kayacın işleneceği düşünüldüğünde, yine milyarlarca ton suyun kirletilerek yok edileceği açıktır” şeklinde konuştu.
“Toprak yenilenemez doğal kaynaktır”
Nalbant, açıklamasında toprağın korunması gerektiğini, onun yenilenemez doğal bir kaynak olduğunu ifade etti. Nalbant, “Ağır metaller ile kirletilmiş, yerüstü ve yer altı sularıyla sulanacak tarım topraklan da kirlenecek, böylece tarım dışına çıkmış olacaktır. Yöremizde yetişen, dünyanın en kaliteli tarım ürünleri, başta İstanbul olmak üzere, ülkemizin bir çok bölgesinde tüketilmekte ve yurt dışına ihraç edilmektedir. Metalik madencilik yüzünden ağır metallerle kirletilmiş sular ve topraklar tarımsal üretimin niteliğini de bozacak, bölge ürünlerinden beslenen geniş bir kesimin sağlığını da riske edecektir. Toprak, yenilenemez ve sınırlı, doğal bir kaynaktır. Eğer kirlilik ağır metallerden kaynaklanıyor ise, toprakların pratik olarak temizlenmesi ve tarıma kazandırılması mümkün olmamaktadır” dedi.
“Su kaynaklarını korumalıyız”
Türkiye`nin yaklaşık 25 yıl sonra su fakiri ülkelerden biri olacağının uzmanlar tarafından söylendiğini hatırlatarak, su kaynaklarının konunması gerektiğini ifade eden Nalbant, “Bu bölgede yapılacak metalik madencilik faaliyetleri, işletmeye komşu köylerden başlayarak, Çanakkale’ye kadar çok geniş bir bölgede, insanların fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığını olumsuz etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Daha sondajlar aşamasında, birçok köyde sular içilemez hale gelmiş, çeşmeler kurumuş, hayvanlar hastalanmış ve sütten, üremeden kesilmişlerdir. Madencilik faaliyetleri ile yaratılacak olan, toprak ve suyun ağır metal kirliliği, kronik hastalıklara ve özellikle de kanser hastalıklarına zemin hazırlayacaktır. Metalik madencilik işletmeciliğinin, çevre ve insan sağlığı üzerinde yaratacağı sorunlar ve kayıplar, madenciliğin getirisinden kat kat fazla olacaktır. İlimiz tarım, turizm ve eğitim-kültür kenti olarak vizyonunu belirlemiştir. Özellikle Kazdağlarının bu bölgeye kazandırdığı nimetlerden, sağlık turizminden, doğa turizminden, eko turizmden beklenen fayda henüz sağlanmamıştır.Yürütülmekte olan metalik madencilik faaliyetleri, hem yaratacağı kirlilik ile, hem de soğuk-sıcak yer altı ve yerüstü su kaynaklarına adeta el koyarak, turizm sektörünün önünde de engel oluşturmaktadır. Türkiye, su zengini bir ülke değildir. Bilimsel veriler, 25 yıl sonra 74 milyon olan nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağını göstermektedir. İşte o zaman, Türkiye su fakiri ülkeler arasında yerini alacaktır. Bu nedenle, acilen yapmamız gereken su kaynaklarını özenle korumak ve suyu tasarruflu kullanmaktır. Çanakkale’de, sulanabilir alanların ancak yüzde 69`u sulanmakta, yüzde 31`i su beklemektedir. Yöremiz su kaynakları açısından (içme, kullanma ve sulama), ancak kendine yetecek durumdadır. Metalik madencilik faaliyetleri için tahsis edebilecek, 1 gr suyumuz olmadığı gibi, mevcut kaynaklarımızı da tasarruflu kullanmak zorundayız. İl sınırları içerisindeki, içme, sulama ve taşkın önleme amaçlı olarak faaliyette bulunan Atikhisar Barajı, 130 bin kişiye içme ve kullanma suyu sağlamaktadır. İlimiz üzerindeki göç baskısı, bulunduğumuz bölge ortalamasından daha yüksektir. Bu nedenle gelecekte, daha çok insana içme ve kullanma suyu sağlayacak olan Atikhisar Barajının su toplama havzasında (uzak koruma alanı içerisinde) yasadışı, hukukdışı bir şekilde sürdürülen altın-gümüş madeni sondaj çalışmaları, eğer işletmeye geçerler ise, şehirde ve çevresinde yaşayan tüm insanların sağlığını risk altında bırakacaktır. Buradan görüleceği gibi, yöremizde tarım topraklarını, su kaynaklarını, orman alanlarını, turizm potansiyelini, sağlığı olumsuz etkileyecek metalik madencilik faaliyetleri için kritik noktaya gelinmiştir. İşletmeye geçilmesi durumunda telafisi imkansız zararlar oluşacaktır” dedi.