Kazdağları her şeyiyle korunmalı...

Kazdağlarının onlarca yerinde altın madencileri sondaj çalışmalarını sürdürüyor. Çoğu yabancı birçok şirket 2013 yılında altın üretimine başlayacaklarını açıkladılar. Bu şirketlerin hisse senetleri Kanada’nın Toronto borsasında çoktandır işlem görüyor.

695
Altıncı şirketler Kazdağlarındaki altını “Turkish Delight-Türk lokumu” sloganıyla pazarlıyorlar. Oysa altın madencileri için “lokum” olan altın işletmeciliği Kaz Dağı  ve yöresinde yaşayan on binlerce insan için kelimenin gerçek anlamıyla zehirden başka bir şey değil. Bin Pınarlı İda’da, ‘tanrıların dağı’nda altın madenciliği sırasında 400 bin ton siyanür kullanılacak çünkü.
 
ÇOMÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, Kaz Dağı ’nın tarımsal zenginliği, genetik ve biyolojik çeşitliliğinin öneminin altını çizdikten sonra ekliyor, “Kazdağlarıyla bağlantılı bütün vadiler, sırtlar, yamaçlar ve orada onun üstünde, içindeki börtü-böcek, ağaç kuş ne varsa korumak gerekli.” Murat Türkeş, Kazdağlarında yapılmak istenen altın işletmeciliği ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
 
 
Kazdağları gibi bitki örtüsü, biyoçeşitlilik, tarımsal girdileri, turizm ve tarihi önemi olan bir yörede altın işletmeciliği yapılmak isteniyor. Hem de onlarca yerinde birden. Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biga Yarımadası’nın içerisinde özellikle, Çanakkale yöresi, adalarla birlikte Gelibolu Yarımadası, Kaz Dağı  Yöresi, Ağı dağı yöresi, Çan ve Biga’da ki dağlık alanlar çok hassas ekosistemler. Yani kendine özgü biyolojik çeşitliliği, fiziki coğrafya koşulları, sınırlı su kaynakları ve bitki örtüsü bulunan alanlar. Örneğin Kaz Dağı  ve hemen bugünlerde çok tartışılan Ağı Dağı’nın da, bulundukları bugünkü coğrafyanın ve iklim koşullarının dışında buzul çağlarından bize miras kalan bitki türleri var. Yine buzul çağlarından kalmış, bugünkü koşulla, iklimle açıklayamayacağımız, yüksek dağlık alanlarda, nemli serin kuzey yamaçlarındaki paleoboreal Avrupa orman florası egemendir. Buradaki vejetasyonun içinde, Kaz Dağı  göknarı, Anadolu kestanesi, doğu kayını, fındık ve kızılağaçlar gibi çeşitli yaprağını döken ağaç türlerini sayabiliriz. Bunlar, bugünün ikliminde değil, bundan 20 bin yıl önce son buzul çağında egemen olan iklim koşullarında yörede yayılış gösteren floranın, bitki tür ve topluluklarının, iklim daha sıcak ve kurak olmaya başlamasıyla birlikte yaşamlarını yeni iklim koşullarında sürdürebilmek için sığındıkları kendine özgü yaşam ortamlarıdır. Bunun dışında yöremiz endemik türler açısından da çok zengin. Örneğin Kaz Dağı  göknarı büyük ve ünlü bir kozalaklı/iğne yapraklı bir ağaç türü, Kaz Dağı ’nda yetişiyor. Yapılan orman botaniği çalışmaları, bu türün ayrı bir göknar türü olduğunu, yani sadece Kaz Dağı  yöresine özgü bir endemik tür olduğunu gösteriyor. Bunun dışında otsu ve çiçekli, 80 tane endemik ve nadir türler var.
 
Burada yapılacak altın işletmeciliğinin ileride bölgeye ne gibi etkisi olabilir?
Siyanürlü altın/gümüş maden işletmeciliği, özellikle hava su ve toprak kirliliğine ve su kaynaklarının azalmasına neden olacağı için, bölgenin su kaynakları üzerinde ek bir baskı oluşturacak. Ayrıca, bu tarz maden işletmeciliğinin sürecinden kaynaklanan atıklar ve işletme sırasında kazılarak hiçbir sürece tabi tutulmadan depolanan kayaçların ayrışmasıyla açığa çıkacak olan ağır metaller çevreye, doğal ve insan yaşamına ciddi zararlar verebilecektir, Arama ve işletme sırasında kazılan maden alanları ağaçların kesilmesini yaratacak, toprak, hava ve su kirliliği sonucunda yörenin tarım kaynakları, tarımsal zenginliği ve biyolojik çeşitliliği zarar görecektir. Başka bir deyişle, maden işletmeleri, Akdeniz ikliminin ve yağış rejiminin egemen olduğu Biga Yarımadası; Çanakkale ve Kaz Dağı yörelerinde, var olan yıllık su açığını ve yetersizliğini kuvvetlendirecek; zaten kıt, ancak dengede olan su kaynaklarını aşırı kullanarak bölgenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının azalmasına neden olacaktır. O nedenle bu yörelerdeki tüm su havzalarının, doğal orman alanlarının, orman ekosistemlerinin, yani sadece Kaz Dağı’nın değil, su kaynaklarını, akarsuları besleyen bütün dağlık alanları, ormanlarıyla birlikte koruma altına alınması gerekiyor.  Başka bir deyişle, yöredeki hidroloji ve su kaynakları, ekolojik ve ekolojik biyocoğrafya açısından önemli ve hassas olan tüm orman ekosistemlerine ve su toplama havza ve kaynaklarına, uygun koruma statülerinin verilmesi gerekiyor ki, bu yolla hem biyolojik çeşitliliği, yani buradaki biyocoğrafyayı bir bütün halinde koruyabilmek, hem de bu coğrafyayı ve ekosistemi oluşturan türleri koruyabilmek olası olsun. Aynı zamanda içilebilir su kaynaklarını koruyabilmek için bu mutlaka yapılmalı, yoksa yöre madencilik etkinliklerine feda edilmiş olur.
 
Kazdağlarının yüzde 30’luk kısmı Milli Park olarak koruma altında. Altın madenciliği dağların bu kesimine zarar vermez mi?
Kaz Dağı’nın Milli Park dışında kalan öteki bölümleri de, benzer ve hassas özelliklere sahiptir. Hatta, Kaz Dağı’nın Çanakkale il sınırları içinde kalan bölümü, özetle sözünü ettiğim bitki türleri, tür toplulukları, endemik türler ve su kaynakları açısından güneyden daha zengindir. Dolayısıyla, konuya ekolojik ve tarihsel biyocoğrafya açısından, hava, iklim ve su kaynakları, arazi kullanımı ve jeomorfolojik açıdan baktığımızda Kaz Dağı ve yöresinin, bu zengin bitki örtüsüne sahip tüm alanlarının bütüncül bir yaklaşımla Milli Park ilan edilmesi gerekiyor.
 
Başka bir deyişle, Kaz Dağı ile bağlantılı bütün vadiler, sırtlar, yamaçlar, habitat ve biyotoplar, barındırdıkları tüm canlı türleri ve doğal özellikleriyle birlikte korunmalıdır. Bu, yalnız insanın bugünkü kuşakları için değil, gelecek kuşakları açısından da çok önemli bir ekolojik etik ve sürdürülebilir yaşam konusudur.
 
Kaynak : Evrensel Gazetesi
Paylaş