Altın üretim hedefleri ile Kazdağları’nda çalışmalarını sürdüren madenci firmalar nedeniyle Kazdağlarında yaşanabilecek çevre felaketlerine bağlı olarak Çanakkale tüm ülkenin gündemine oturdu. Altın arama çalışmalarının çevreye verdiği olumsuz etkileri araştırmak ve kamuoyunun dikkatini bu bölgeye çekmek amacıyla üç önemli meslek kuruluşu yöneticileri, haftasonu Çanakkale’ye gelerek hem Kazdağları’nı hem de altın arama çalışmalarını yerinde inceledi. İnceleme gezisi öncesinde Truva Otel’de düzenlenen toplantıya CHP Çanakkale Milletvekilleri Ali Sarıbaş ile Serdar Soydan, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı, TBB Çevre Komisyonu Başkanı Av. Ahmet Gürel, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan, TBB Genel Sekreteri Av. Cengiz Tuğral, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, Baro Başkanı Bülent Şarlan, Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, Çanakkale Tabip Odası Başkanı Naci Hasanefendi, CHP İl Başkanı Hamza Karagöz, Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç, hekimler, profesörler, dernek temsilcileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.
Aktan’dan AKP’ye uyarı
“Bölgedeki tüm arama, işletme faaliyetlerini durdurun, ruhsatları iptal edin”
Basın toplantısında inceleme gezisi ile ilgili hazırlanan basın bildirisi kamuoyu ile paylaşıldı. Toplantıda konuşan Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Ahmet Özdemir Aktan, Kazdağları’nda çevre felaketlerine neden olan altın arama çalışmaları nedeniyle siyasi iktidarı bir kez daha uyardı. Siyasi iktidara seslenen Aktan, ilk ağaç kesilmeden AKP hükümetinin bir kez daha düşünmesi gerektiğini ve yöre halkının haklı sesine kulak vererek, tüm arama ve işletme faaliyetlerini durdurup ruhsatları iptal etmesi gerektiğini söyledi.
“Kazdağları için buradayız”
Türk Tabipler Birliği, Türk Mühendisleri ve Mimar Odaları Birliği ve Barolar Birliği olarak Kazdağları’nda devam eden altın arama çalışmalarını yerinde incelemek üzere Çanakkale’de bulunduklarını belirten Aktan; “Bizler Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ( TMMOB), Türkiye Barolar Birliği(TBB) Yönetim Kurulu temsilcileri ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyeleri olarak. Çanakkale ili ve Kazdağları yöresinin binlerce yıllık tarihi, doğal ve yaşam kokan güzelliklerini yine binlerce yıl sonra, bu bölgede yaşayacak olan yurttaşlara taşıyabilmek amacıyla yürütülen mücadeleye destek vermek için buradayız. Bizler yaşamı savunmak, yaşama hakkımıza sahip çıkmak üzere Kazdağları’ndayız, Çanakkale`deyiz. Yöre halkının sesini büyütmek için buradayız. Çanakkale ilinin ve Kazdağları bölgesinin eşsiz coğrafyası ve zenginliklerinin, bizden sonraki nesillere bozulmadan aktarılabilmesi, yüreği olan herkesin görev sayacağı bir durumdur. Mesleki duyarlılığımız ve insani yönümüz, dünyada ender olarak bulunan bu bölgenin korunması ve yaşatılması için bize görev yüklemektedir” dedi.
“Gelişmeleri endişe ile yakından takip ediyoruz”
Yaklaşık 10 yıldır bölgede sürdürülen maden arama faaliyetlerini hem bireyler olarak hem de meslek örgütleri olarak endişe ile yakından takip ettiklerini ifade eden Aktan; “Ancak, bugün Çanakkale`de gelinen nokta, ülkemiz ve gelecek nesiller adına bizi daha da büyük bir endişe içine sevk etmektedir. Arama faaliyetlerinin sona ermek üzere olması, bu arada bölgede binlerce sondajın yapılmış olması, hatta sondajlar sonunda pırıl pırıl suları olan bazı köylerin artık damacana suyu içer hale gelmesi ve daha ilk sondajlarda bu durumun yaşanması bu bölgede yer altı su rezervinin karşı karşıya olduğu tehlikeyi gözler önüne sermektedir. Ayrıca, madencilik şirketlerinin, ruhsat sahalarının genişliği, şirketlerin kapasite artırımı istekleri, arama faaliyetlerin bu seviyede kalmayacağını göstermektedir. Çanakkale ili sınırları içinde, 6 maden işletmesi için ÇED süreçleri tamamlanmıştır. Bunlardan birisinin kapalı, diğerlerinin açık maden işletmesi olması planlanmaktadır. Bunlardan ikisi için ise, kapasite artırımı ve zenginleştirme tesisi başvurusu yapılmıştır” diye konuştu.
“Kazdağı yaşam kaynağıdır”
Konuşmasının devamında Kazdağları’nın önemine dikkat çeken Aktan; “Çanakkale ili, Kazdağı yöresi, Biga Yarımadası, Güney Marmara bölgesi tarihi, mitolojik, sosyal, kültürel, jeolojik, ekolojik birçok zenginlik, çeşitlilik ve değişkenlikleri barındıran nadir bölgelerimizden birisidir. Bölge bereketli topraklan, sulak alanları, yer üstü ve yer altı zenginlikleri, uygun iklim koşullarından dolayı binlerce yıl boyunca insanlığın yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Kazdağı, doğal ve kültürel kaynak değerleri açısından oldukça zengin bir potansiyele sahiptir. Bu değerler Kazdağı kütlesinin tümüne dağılmış durumdadır. Kazdağı, yerüstü ve yeraltı su rezervleriyle, sıcak ve soğuk su kaynaklarıyla, Biga Yarımadası`nın hayat kaynağıdır. Kazdağı, doğal bitki örtüsü olan ormanları, endemik türleri, gen kaynakları ve koruma alanları ile bölgenin yaşam kaynağıdır. Dünyamızın en önemli ekosistemlerinden birisidir. Kazdağı. tarihsel, kültürel, ekolojik ve toplumsal mirasımızdır. Tarım, bölgedeki temel ekonomik etkinliktir. Karasal habitatların başında ormanlar gelmektedir. Çanakkale ilinin il yüz ölçümünün yarısından fazlası ormanlarla kaplıdır. Tarihi, doğası, temiz havası ve suyu ile anılan bu bölge altın madenciliği girişimleri durdurulmaz ise sadece madencilikle anılır olacaktır. Tıpkı Bergama. Balya, Kışladağı gibi kirlilikle anılır olacaktır. Tıpkı Dilovası gibi, tıpkı Ergene havzası gibi anılacaktır” şeklinde konuştu.
“Çanakkale ve köyleri susuz kalacak”
Kazdağı ve yöresinde madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak uluslararası altın şirketlerinin ve yerli ortaklarının yürütmekte olduğu çalışmaların tehlikeli bir noktaya ulaştığını vurgulayan Aktan; altın arama çalışmaları nedeniyle Çanakkale ve köylerinin susuz kalacağını veya su kaynaklarının ağır metal zengini asidik sulara dönüşeceğini kaydederek şu şekilde konuştu: “Kazdağı ve yöresinde, Biga Yarımadası`nda yaklaşık iki milyon insanın içme suyunu sağlayan kaynakları, sulama göletleri, Karamenderes ve Kocabaş çayının suladığı topraklar üzerinden tüm tarımsal ürünleri olumsuz etkileyecek olan, madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak uluslararası altın şirketlerinin ve yerli ortaklarının yürütmekte olduğu çalışmalar bugün tehlikeli bir noktaya ulaşmıştır. Şimdilik planlanan 6 (altı) adet metalik maden işletmesinin her birinde milyonlarca tonluk toprak ve kaya çıkarılacak, bunlar öğütülecek ve siyanürle işlenerek altına dönüştürülecektir. Bu işlem sırasında yine milyarlarca metreküp su kullanılacaktır. Devasa çukurlar açılacak, yüzlerce metre yükseklikte pasa ve liç yığınları bırakılacak, çevreye kaya tozu. silis tozu. ağır metalli tozlar yayılacak, önlem de alınsa bu yığınlardan doğaya asitli sular yayılacaktır. Kirletilen yer altı suları ile birlikte, bölgenin suyu tüketilecek hatta başka havzalarda yapılacak barajlarla bölgeye su taşınacaktır. Milyar tona yaklaşan kaya kazılacak ve coğrafya değiştirilecektir. Ormanlık alanlar ve bölgenin kendini besleyebilen tarım sistemi yok edilecektir. Çanakkale ve köyleri susuz kalacak ya da su kaynakları ağır metal zengini asidik sulara dönüşecektir. Tarım ve ormancılığın çökmesi ile yöre insanı bölgeyi terk etmek zorunda kalacaktır. Su ve toprak kirliliği, bu bölgeden beslenmek zorunda olan insanların kanser ya da başka kronik hastalıklara yakalanmasına neden olabilecektir. Bütün bu manzara, belki de bugünden öngörebildiğimiz sorunların sadece bir bölümüdür.”
“Emek ve doğa toplumun maddi zenginliğini oluşturur”
“Kapitalizm, emek gücünü iş gücü, doğayı da hammadde ve kaynak olarak ele alarak sermaye birikimini ve büyümesini gerçekleştirir” diyen Aktan; “Kapitalizmin varoluşu ve kendini sürdürebilmesi; insanımızın piyasa koşullarında sefalete mahkûm edilmesiyle, çalışanların işsiz kalma korkusu altında her defasında daha düşük ücretle ve daha kötü yaşam koşullarını kabul ederek çalışmalarıyla, doğayı hammadde deposu ve kaynak olarak daha ucuza mal etme arayışı ile mümkündür. Sömürerek büyümeye devam eden sermaye doğanın kendi varlık koşullarını yenileyebilme olanaklarını ortadan kaldıracak şekilde tüketerek, insanoğlunun varlık koşullarını da zorlamaktadır. Yaşanan değişimler küreselleşen kapitalist dünyanın doğayla ilişkilerine de yansımıştır. Onlara göre, ormanlar, balık alanları, meralar, yeraltı ve yerüstü sularının ortak kullanılan kaynaklar olmaları ve mülkiyet haklarının iyi tanımlanmamış olması nedeniyle piyasa düzgün çalışmamaktadır. Onlara göre doğal kaynakların korunması ve piyasanın düzgün çalışması için bu kaynakların ya özelleştirilmesi ya da bedelini ödeyerek kullanmaya razı olan insanların kullanımına açılması gerekmektedir. Bu görüşler doğrultusunda çevre alınır satılır bir meta olarak uluslararası ticaretin konusu haline getirilmiştir. Uluslararası sermayenin, geldiği ülkede üretimden pazarlamaya kadar mülkiyet edinme de dâhil olmak üzere hiçbir sınırlama ve denetimle karşılaşmaması için kuramsal ve kurumsal düzenlemeler tüm dünyada olduğu gibi pervasız bir şekilde ülkemizde de yapılmıştır, yapılmaya devam etmektedir. Bu düzenlemelerde çevre de ticaretin konusu haline getirilmiştir. Eğitim ve sağlık alanında olduğu gibi doğal kaynaklar ve çevreyle ilgili hizmetler de serbest piyasada alınır satılır mallar haline getirilmiştir. Oysa; 1948`de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi`nin 25. maddesi; "yaşam hakkı" çerçevesinde `Sağlık Hakkı`na yer vermiştir. "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 12. maddesi de sağlık hakkını tanımlarken, çevre sağlığını ve sanayi temizliğini her yönüyle ileriye götürme ve salgın hastalıkların, yöresel hastalıkların, mesleki hastalıkların ve diğer hastalıkların önlenmesinden bahsetmektedir. Anayasamız, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu belirtirken, çevreyi geliştirme, çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesinin önlenmesini hem devlete hem de vatandaşa yerine getirilmesi zorunlu olan bir görev olarak vermektedir. Bu nedenle doğa ve insan yaşamı üzerinde olumsuz yönde risk oluşturabilecek bir faaliyete ekonomik değeri düşünülerek izin verilmesi Anayasamızın çevrenin korunması ile ilgili hükümlerine aykırıdır” şeklinde konuştu.
“Altıncılara karşı direnişi sonuna kadar destekliyoruz”
“Bölgedeki tüm arama, işletme faaliyetlerini durdurun, ruhsatları iptal edin” diyerek AKP hükümetini uyaran Aktan; “Ülkemizde altın madenciliği konusunda yaşanan Bergama tecrübesi birçok gerçeği gözler önüne sermiştir. Ancak on yıl önce yargı kararlarına rağmen Bergama`da sürdürülen yanlış bugün Çanakkale ili ve Kazdağlarında da inatla devam etmektedir. Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Türkiye Barolar Birliği olarak bizler siyasal iktidarı ve yetkilileri bir kez daha uyarıyoruz. Siyasal iktidara ve ilgililere sesleniyoruz: Gelin ilk ağaç kesilmeden, ilk kazma vurulmadan, ölüm çukurları açılmadan, toprağımız ve havamız bozulmadan, sularımız zehirlenmeden ve bölgemiz susuz kalmadan önce bir kez daha düşünün. Bölge hakkında yerel örgütlerimizin ve uzman meslektaşlarımızın hazırladığı onlarca raporu algılamaya çalışın. Yöre halkının haklı sesini duyun. Bölgedeki tüm arama, işletme faaliyetlerini durdurun, ruhsatları iptal edin. Meslek örgütleri olarak bizler, bu bölgede yürütülen direnişi saygıyla selamlıyor ve sonuna kadar destekliyoruz. Ve şunu söylüyoruz ki; ne vaat ederlerse etsinler bu güzellikleri görmeyerek yağmalayanları, buna izin verenler ya da görmezden gelenleri, bugün bizler, yarın gelecek kuşaklar asla hoş görmeyeceklerdir” dedi.
Yerel gazetenin tavrı tepki topladı
Basın bildirisinin ardından soru cevap kısmına geçildi. Çanakkale kamuoyunda geçtiğimiz günlerde altıncıların destekçisi olarak deşifre edilen bir yerel gazete, Pazar günkü manşetinden ‘İnsaf Biraz’ başlığı ile verdiği haberde yer alan bazı sorularla toplantıyı sabote etmeye çalışması katılımcılardan tepki gördü. İlgili gazetede çalışan muhabirin gazetede yer alan haberdeki soruları okuması, hem toplantıya katılanların hem de gazetecilerin tepkisine neden oldu. Toplantıya katılan heyette yer alan isimler, gazetenin geliştirmiş olduğu bu tavrını provokasyon olarak değerlendirirken, bazı katılımcılar da bu tür soruların sorulma nedeninin toplantıyı sabote etme amacı taşıdığını dile getirdiler. Ayrıca toplantıda söz alan bazı gazeteciler de soruların gazetecilik açısından utanç verici olarak nitelendirdi.
Soğancı; “Namuslu gazeteciler asla bu soruları gazeteci kimliğiyle sormaz”
İlgili gazetenin tavrına yönelik açıklamalarda bulunan TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı; “Bu gazeteden sorulan sorular, deyim yerinde ise toplantıyı sabote etmeye yönelik sorulmuş sorulardır. Türkiye’nin namuslu gazetecilerinin asla bu soruları bir gazeteci kimliğiyle sormayacağını da çok iyi biliyorum. Bu soruları, soran arkadaşa iade ediyorum” dedi.
Tuğral; “Barolar Birliliği’nin avukatlara dava almayın diyebilme yetkisi yoktur”
Avukatların altıncı şirketlerin davalarını almak istemediği yönündeki soruya yanıt veren Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Cengiz Tuğral şu şekilde konuştu: “Avukatların çevre ile ilgili olarak avukatların madencilerin avukatlıklarını üstlenmemesi konusunda hiçbir yasal hukuk kurumunun baroların ve barolar birliliğinin avukatlara dava almayın diyebilme yetkisi ve hakkı yoktur. Ancak hem yasaların, hem anayasanın, hem uluslar arası sözleşmelerin barolar birliğine ve barolara tanıdığı görev ve sorumluluklar içerisinde çok büyük bir yer teşkil eden insan hakları ve insan haklarının temelini teşkil eden insanın yaşam hakkı ve onu tehdit eden çevre kirliliğine sebebiyet verecek olanlar çevre dokusuna zarar verecek olan olaylar haksızlığa mahkum olan olaylardandır. Bu çerçevede de hem barolar birliği hem barolar kendi mensuplarına madencilerin bu çeşit taleplerine yönelik davaları çevreye zarar verecek fillerinden kaynaklanan olaylara karşı davalarda vekalet almama konusunda tavsiye talebinde bulunabilirler. Buda en doğal haklarıdır. Kurumların yada baroların kendi başına vereceği bir görev değildir. Her insanın sorumluluk duyması gereken gelecek nesillere sağlıklı miras bırakmak görevleri içindedir.”
Nalbant; “Gazetenin bu tavrına şaşırmadık”
Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, söz konusu gazetenin toplantıdaki tavrına şaşırmadıklarını söyledi. Gazetenin daha öncede bu tür girişimlerde bulunduğunu anımsatan Nalbant; “Alamos goldun sesi gazetesi pardon “Kale’nin sesi” gazetesi bu tür davranışlarını hep yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Kızılelma Köyü’nde de yaptı. Orada da siyanür reklamı yaptı. Tüm bilimsel gerçeklere rağmen bunu yapıyor. Tabip Odası’nın siyanür konusunda yaptığı açıklamayı yayınlamayan bu gazete olayı çarpıtarak siyanür reklamı yapıyor. Bunu ne karşılığında yaptığını biz biliyoruz. İlgili gazetenin buradaki tavrından dolayı şaşırmadık. Tüm Çanakkale kamuoyu artık bunu bilecek” diye konuştu. Öte yandan toplantıda söz alan bazı katılımcılarda, provakatif sorularla ortamı germenin doğru olmadığını ve soru sormadan önce etik davranılması gerektiğini altını çizerken, bazı gazeteciler de söz konusu gazetenin sorduğu soruların gazetecilik etiği açısından utanç verici olduğunu dile getirdiler.
Soydan; “Bu mücadele yaşam mücadelesidir”
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Serdar Soydan ise Kazdağları için verilen mücadeleyi yaşam mücadelesi olarak nitelendirdi. Toplantıda sorular sorması için gazetenin görevlendirdiği muhabire tepki gösteren Soydan; “O gazeteci arkadaşımıza şunu sormak isterdim ama kaç lira aldınız diye soru sormuyorum. Ama arkadaşımız Manisa’ya keşke gelebilseydi. Gazeteci şunu unutmasın ,zehirlenen havayı oda soluyacak, kirletilen suları oda kullanacak.Milyonlarca ton toprağın kazılması ile bozulacak eko sistemin zararlarından oda nasiplenecek ” dedi. Soydan sözlerini şu şekilde sürdürdü: “10 yılını dolduran bir AKP hükümeti var. Ne olduysa zaten bu hükümette oldu. AKP hükümeti döneminde 2 büyük tehlike ile karşı karşıya kaldık. Birincisi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu laik Türkiye Cumhuriyeti tehlike altındadır. İkincisi insan yaşamı tehlike altındadır. Bizler sizlerin mücadelesini Ankara’da mecliste sürdürüyoruz. Biz çevre komisyonu olarak gezmeye devam ediyoruz. Kamuoyunu bu konuda bilgilendiriyoruz. Biz Eylül ayında Manisa’ya giderek cehennem çukurlarını gördük. Kazdağları ne kadar önemliyse her yeri önemli. Bakana Kazdağlarını öldürüp dünyanın sonunu getiriyorsunuz dedim. Manisa’da Kazdağlarının geleceğini gördük. 100 metre çukur var. Ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Kazdağı en büyük iki dağdan biri diye bağırıyoruz. Bu siyasi bir mesele değil insanlık meselesidir. Bu meseleye herkes sahip çıkmalıdır.”
Sarıbaş’tan AKP’ye tepki
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Ali Sarıbaş da toplantıda söz alarak AKP hükümetine tepki gösterdi. Sarıbaş; “Çevreyle ilgili son büyükşehir yasası dahil madenlere ruhsat verilmesi yerel yönetimlere bırakıldı. STK’ların kanun hükmünde kararnameler ile içini boşaltılarak çevre kanunlarının buraya gelişi ile birlikte hepsinin vardığı noktada Başkanlık sistemine doğru gidiyorlar ve buda tek adamlıktır. Madencileri kollayan bir zeytin yasası değişikliği var. Altın çıkarırken çok su kullanılacak. Bu suyu önce elde etmeleri lazım. Bardakçılar kaplıca suları bu şirkete satılıyor. Arkadan bu şirket yabancı şirkete devir ediliyor. Yerel yönetimlere de sesinizi çıkarmayın deniliyor. Bu bile iktidarın halkın çıkarlarını değil madencilerin çıkarlarını savunduğunun göstergesidir” dedi.
ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kenan Kaynaş, Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç da toplantıda bir konuşma yaparak altın arama çalışmalarının doğaya vereceği zararları gündeme getirdi. Soru cevap kısmının sona ermesiyle birlikte Türk Tabipleri Birliği(TTB), Türkiye Barolar Birliği(TBB) ve Türk Mühendis ve Mimarları Odaları Birliği’nden gelen heyet, yapacağı incelemeler için Kazdağları’na hareket etti.