Depremler, hiç kuşkusuz doğal afetlerin en tehlikeli ve yıkıcı olanı. Türkiye`nin bulunduğu coğrafya, tarihi boyunca çok defa şiddetli sarsıntılara uğradı, deyim yerindeyse yerle bir oldu ve yeniden kuruldu. Deprem nedir? İnsanın depremle imtihanı ilişkisi ne zaman başladı? Eski çağlara ait deprem bilgilerine nasıl ulaşıyoruz? Ege Denizi çevresinin deprem geçmişi bize neler söylüyor? Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Kayan Gazete Duvar`dan Nuray Pehlivan`ın sorularını yanıtladı. Kayan, "eski çağlara ait deprem bilgilerine nasıl ulaşıyoruz?" sorusuna; "İnsanın var olmadığı yerlerde depremlerle ilgili bilgi de söz konusu değil. Yine insan nüfusunun, dolayısıyla yerleşim yerlerinin çok az ve seyrek olduğu yerlerde de depremin etkilerinin gerçek boyutuyla bilinmesi mümkün değil. Sağlıklı ve ölçülebilir olmayan eski çağlardaki deprem bilgilerinin yorumu ve bugünkü kriterlere göre derecelendirilmesi dolaylı yöntemlerle yapılabiliyor. Örneğin arkeolojik kazılardaki yıkıntı ve yangın tabakaları bu konudaki önemli veri kaynaklarıdır. Kuşkusuz, böyle yıkımların savaşlar veya başka nedenlerle de olması mümkün. Ancak, yakın yerlere ait başka verilerle karşılaştırma yaparak bazı sonuçlara ulaşabiliyoruz. Eski çağlardaki depremlerin şiddetini belirlemedeki zorluklardan biri de yerleşim yerlerinin coğrafi özelliklerine göre kullanılan yapı malzemeleri ve mimari geleneklerin farklılığı. Taş yığınları ile oluşturulan duvarlarla, kerpiç veya ahşap çatma ile yapılan evlerin depreme dayanıklılıkları aynı değildir. Bu nedenle, farklı yapılardan oluşan yerleşim yerleri arasında yıkıma bakılarak şiddet karşılaştırması yapılması, depremin şiddet ve büyüklüğü hakkında bilgi edinilmesi zordur. Tabii bu tür farklılıkların etkileri günümüz için de geçerli" ifadeleri ile cevap verdi.
`Troya`nın uğradığı felaketlerden birisi de deprem`
"Batı Anadolu deprem tarihinde, günümüzden 5 bin yıl öncesine kadar uzanan geçmişi ile Troya`nın özel bir yeri var" diyen Kayan, "Homeros`un İlyada Destanı`nda anlatılan Troya`nın uğradığı felaketler arasında deprem de bulunuyor. Troya`da çalışan arkeologların çoğu, son Tunç Çağı`nda, Troya VI surlarının büyük bir depremle yıkıldığını kabul eder. Bundan başka, farklı dönemlere ait taş yapılardaki onarımların ve uygulanan farklı mimari tekniklerinin depremlerle ilişkilendirilmesi de Troya araştırmalarında üzerinde durulan konulardandır. Anadolu`nun en önemli deprem kuşağı olan Kuzey Anadolu fay zonu ile Ege fay sistemi arasında yer alan Troya`nın büyük depremlerden etkilenmiş olması çok doğal. Ancak, çeşitli nedenlerle yıkılan duvarların tekrar tekrar yenilendiği uzun bir geçmişte, eski ve yeni bölümler arasındaki uyumsuzlukların her seferinde depremlerle ilişkilendirilmesinin bilimsel olarak kanıtlanması mümkün değil ve varsayımdan öteye gitmez. Troya VI surlarının doğu bölümü. Burada son Tunç Çağı depremi ile taşlarda gevşemeler şeklinde hasar meydana geldiği öne sürülür. Mimarlık tarihi araştırmacıları, duvardaki dikey çıkıntıların depreme karşı dayanıklılığı artırmak için yapıldığını belirtirler. Troya eteklerinde ve sırtı çevreleyen alüvyal ovada yaptığımız, 327 delgi sondajdan sağlanan sedimantolojik bilgilerle Troya çevresinin fiziki coğrafyasında meydana gelen değişmeler incelenip, paleocoğrafya haritaları çizildi. Buna göre, son buzul çağını izleyen dönemde yükselen deniz, önce Karamenderes Vadisi`ne 15 km kadar sokularak günümüzden 7-6 bin yıl öncesinde, 3-5 km genişlikte bir körfez meydana getirdi. Bundan sonraki süreçte deniz seviyesinin yükselmesinin durmasıyla bu körfez, Karamenderes Irmağı`nın alüvyonları ile dolmuş, kuzeye ilerleyen delta kıyısı zaman içinde bugünkü konumuna, Çanakkale Boğazı`na ulaşmıştır" dedi.
`Troya`da tsunami olduğuna dair bilimsel bir dayanak yok`
"Troya yıkıntılarında sık rastlanan denizel kavkıları, Troya`nın depremler sırasında oluşan tsunamiler nedeniyle sularla kaplandığının bir kanıtı olarak yorumlayanlar var" diyen Kayan, "Troya, doğu-batı doğrultulu bir sırtın batı ucunda, 25-30 m. kadar yükseltide yer alır ve batıdan Karamenderes Irmağı`nın, kuzeyden Dümrek Çayı`nın 7-8 m. yükseltideki alüvyal ovaları ile çevrelenir. Karamenderes Ovası, taşkınlarla oluştu ve geçen yüzyıl ortalarına kadar büyük taşkınlarda zaman zaman sular altında kaldı. Ovanın tarımsal kullanımını geliştirmek için yapılan setlerle taşkınlar önlendi, daha sonra yapılan baraj ve regülatörlerle taşkın riski bütünüyle ortadan kaldırıldı. Bu nedenle, ovanın sular altında kalmasını sadece deprem ve tsunamilerle ilişkilendirmek doğru değil. Ayrıca geçmişte, gerek akarsu taşkınları, gerekse denizden gelen etkilerle zaman zaman suların Troya eteklerine kadar yayılması doğal ve olağandır. Özellikle kıyı çizgisinin Troya`ya daha yakın olduğu Troya VI ve izleyen dönemler için de bu çok normal. Ancak, Troya kentini denizle kaplayacak bir doğa olayının düşünülmesinin bilimsel bir dayanağı yok. Troya yıkıntıları arasındaki denizel kavkılar, Troya`nın deniz altında kaldığını gösteren bir kanıt değil. Bunlar çeşitli amaçlarla çevredeki eski bataklık ve kıyı kumsallarından insanlar tarafından getirilmiştir. Kıyı yerleşmelerinin hepsinde bulunan bu tür kavkıların çoğunlukla yiyecek artığı olduğu, bir kısmının kerpiç malzemesi olarak getirilen çamurlardan kaynaklandığı, bazı türlerin boya ve süs malzemesi olarak kullanıldığı da biliniyor" ifadelerine yer verdi.
(Haber Merkezi)