Karanlığa karşı "hayır" da buluştular

529

 16 Nisan’da yapılacak olan Anayasa referandumu öncesinde Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi tarafından Çanakkale’de düzenlenen “Gericiliğin Karşısına ‘Hayır’ İle Dikilmek" paneli geçtiğimiz hafta sonu Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve TKP Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan’ın katılımı ile gerçekleştirildi. Çanakkale Belediyesi Çalışanları Sosyal Tesislerinde gerçekleştirilen panelde Terkoğlu ve Okuyan Anayasa paketi ve referandum sürecini değerlendirdi. Panelde konuşan Terkoğlu, AKP’nin Anayasa isteyip istemediğini sorarak; “Bu Anayasa toplantılarına önce şöyle bir soru ile başlıyorum, gerçekten AKP veya AKP demek de çok doğru değil, çünkü birden çok AKP var. Erdoğan rejimi bir Anayasa istiyor. Tabi ki bu soru sorulduğu zaman ülkenin her hangi bir sokağında, kafesinde soruyorsanız, çoğunlukla aldığınız cevap ‘evet’ oluyor. Burada ‘evet’ verecek kimsenin olmadığını ve çoğunluğun da ‘hayır’ vereceğini düşündüğüm için oradan başladığımızda, ben buna hayır, Anayasa istemiyor diyerek başlıyorum. Çünkü Anayasa dediğimiz şeyin tipik bir özelliği vardır. Son dönemde liberaller Türkiye solunun da aklını zehirlemiş olduğu için, sanki Anayasa toplumun uzlaştığı bir metin, toplumsal bir uzlaşma metni olarak gösteriyorlar. Hayır, Anayasalar böyle metinler değildir. Anayasa, ister Avrupa’da, İsterseniz ki bizim topraklarımızdaki örneklerine bakın ki, gelişmiş bir Anayasa tarihi kavgası var Türkiye’de. Her ikisine de baktığımızda Anayasa, iktidarı elinde tutan güce sınır çizen bir metindir. Anayasanın başka bir özelliği yoktur. Anayasa tarihin rahmine ilk düştüğü an, modernleşmenin tarihine özdeşleşmiş bir tarihtir. İktidarı elinde tutan güce şunu demişlerdir, iktidarı tanrının elinden aldığını iddia edenlere şunu demişlerdir, ‘Senin iktidarının kaynağı orası değildir, sen iktidarını sınırsız, koşulsuz, keyfi bir şekilde sürdüremezsin. Senin iktidarının bir sınırı var’ demişlerdir. İşte Anayasa tarihi o gün başlamıştır. O yüzden Anayasaların tipik bir özelliği vardır. Anayasalar iktidara sınır çizen metinlerdir. İktidar genelde sınır çizmediği için Anayasa bir kavga metnidir. Anayasalar o yüzden hiç kalemle yazılmaz. Anayasalar sopa ile yazılır. O yüzden Fransız Devrimi Anayasasının kapağında, “İnsan derisi ile kaplı Anayasa’ yazar” dedi. 

 
“Anayasasızlaştırma kavgasıdır”
Türkiye’nin Anayasasızlaştırılmak istediğini ifade eden Terkoğlu; “Şimdi bu soruyu biraz daha geliştirmek adına soruyorum. Anaya mı istiyorlar? İstemiyorlar. Çünkü bu metinle iktidarın sınırını mı koymak istiyorlar, yoksa iktidarın önündeki sınırları ortadan mı kaldırmak istiyorlar. O yüzden Türkiye’deki siyasi kavganın durağına bakıldığında, bugünkü siyasi kavga, AKP iktidarının, Erdoğan rejiminin önündeki sınırları kaldırma kavgasıdır. O yüzden bu kavga Türkiye’yi Anayasasızlaştırma kavgasıdır diye düşünüyorum” şeklinde konuştu. 
 
“İktidarı sınırsızlaştırmaya çalışırlar”
Referandumun sonucunda ‘hayır’ çıkmasının büyük bir değeri olacağını ifade eden Terkoğlu; “Bunun sonucunda ‘evet’ de, ‘hayır’ da çıkabilir. Ancak ikisi de bugün önümüze koymuş oldukları krizi kendileri adına çözmeyecek. Anayasa yapmak bir cürettir. Çünkü Anayasa yapmak devleti yeniden örgütlemek demektir. Devletin örgütlenme metinleridir Anayasalar. Anayasa cüreti, yani devleti yeniden örgütleme cüreti tarihte iki kesime bahşedilmiştir. Bir devrimcilere bahşedilmiştir, bir de karşı devrimcilere. Çünkü devrimciler yıkarlar, yeniden yaparlar. Yeniden yaptıklarında da iktidara sınır çizerler, topluma özgürlükler, haklar dağıtırlar ve bunun metnini ortaya koyarlar. Örgütlenme özgürlüğü vardır devrimcilerin yaptığı Anayasalarda, insan hakları, insani özgürlükler vardır. Öte yandan gericiler de Anayasa yaparlar. Fakat gericilerin devleti örgütlerken yaptığı Anayasalar, hiçbir zaman Anayasaya benzemez. Çünkü onlar, tıpkı 12 Eylül Anayasasında olduğu gibi, hep iktidarı sınırsızlaştırmaya çalışırlar. İktidarın yetkilerini, her şeyinin önünü açmaya çalışırlar, ama aslında bütün bu yaptıkları ile birlikte bir siyasi krizi toplumun içerisine atarlar. Bugün önümüzde bu iki cüretten karşı devrimcilerin yapmış olduğu Anayasa teklifi ile karşı karşıyayız ve emin olun o bir siyasi krizin de Türkiye’deki ilk tohumu olacak. Yüzde 51 ‘evet’ çıkması ile yüzde 51 ‘hayır’ çıkmasının arasında bir fark vardır. Yüzde 51 ‘hayır’ çıkması demek, bu ülkede halkın başarısıdır. Bu ülkede her şeye rağmen sokaklarda dolanan insanların başarısıdır. ‘Hayır’ çıkması demek, 200 yıllık Anayasa tarihimizin toplumun içine attığı tohumların karşılıksız olmadığının göstergesi demektir. ‘Evet’ çıkması ise, toplumun yarısı rejim dışı demektir. Toplumun yarısının rejim dışı olduğu bir düzen birkaç sene sürecektir. O yüzden karşı devrimcilerin tarihteki örneklerine baktığımızda, 1876’da parlamento fesih edildi, 12 Eylül parlamentoyu fesih etti, işgalciler parlamentoyu dağıttılar” dedi.  
 
“Anayasalar kendilerini yazanları yargılayamazlar”
İktidarın güçlü olarak gösterildiğini, ancak iktidarın Anayasayı değiştirecek gücü olmadığını ifade eden Terkoğlu; “Bundan 13 ay önce Davutoğlu, ‘Mayıs-Haziran gibi başkanlık paketi yürürlüğe girecek’ diyor. Geçen 13 aya baktığımızda ortada  olan şey ise şu; Davutoğlu Başbakan değil, hatta AKP’nin hiçbir kuruluna, toplantısına dahil edilmiyor, ülkede  bir darbe girişimi olmuş, MHP yön değiştirmiş… Yani birkaç ay içinde anayasada köklü değişiklik yapacak kadar gücü olduğunu iddia eden iktidarın aslında o kadar güçlü olmadığının kanıtını sağlıyor bu durum. Peki, neden bu anayasayı niye bu kadar çok istiyorlar? Bir, son 15 yıldır karşı-devrim onda simgeleşmiş. KHK’lar, işçi cinayetleri, gericileşme… Kurmuş olduğu düzeni korumak istiyor. İki, anayasaların bir özelliği vardır. Anayasalar genellikle kendilerini yazanları yargılayamazlar. Örneğin Kenan Evren’i yargılayamadılar. Evren’in ilk sözü ‘Bu anayasayı biz yazdık bizi nasıl yargılayacaksınız?’. Bunları yapanlar yargılanmamayı garanti altına almak istiyorlar. Üç, söylediğim gibi bir siyasi kriz var. Erdoğan rejimi ilk günden beri hep sandığı gösterdi ve hep en yüksek oyları aldı ama yine de Türkiye’de ‘istikrar’ sağlayamıyor ve yönetememe krizi yaşıyor” dedi.
 
“Bunun üzerine bir istikrar sağlanamaz”
Panelde konuşan TKP Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan, AKP’nin sırtını dayadığı kitle ile ülkeyi daha fazla yönetemeyeceğini ifade ederek; “Panelde Yüzde 50, 51, 49 bu oranlar, sayısal bir kilitlenmenin söz konusu. Ama başka bir yere de işaret ediyor. O da şu, AKP iktidarının neredeyse 2005’lerden itibaren mahkum olduğu bir sorun. AKP iktidarı Türkiye toplumunun en durağan kesimine sırtını yaslamış durumda. Toplumun gelişkin kesimi nedir? Kimileri eğitim der. Hayır. Toplumun gelişkin kesimi kapitalizmin unsurlarıdır. İşçi sınıfıdır, orta sınıftır, kapitalizmin yarattığı yönetici sınıftır. Bunlar, kapitalist toplumların temel modern sınıflarıdır ve genel olarak kentlerde yaşarlar. Bu kırları önemsizleştirmiyor, ama bir ülkenin, Türkiye gibi hatırı sayılır bir ekonominin temel nüfusu genel olarak kentlerde çalışan, ağırlıklı olarak eğitilmiş iş gücüdür. AKP bu kesimde açık bir şekilde ret edilme ile karşı karşıya. Büyük kentlere doğru gelindikçe AKP’nin işi zorlaşıyor. Büyük kentlerin merkezlerine doğru gelindikçe daha da zorlaşıyor. Şöyle bir şey olamaz. Siz bir toplumda Anayasa yaratacağız diyeceksiniz, peki sırtınızı nereye dayayacaksınız? Sırtınızı bu toplumun en durağan, bilimsel olarak da en geri kesimine dayayacaksınız,  nüfusun en dinamik kesimini de yöneteceksiniz. Bir yıl, on yıl yönetirsiniz, ama sonra öyle bir patlar ki, bunun üzerine bir istikrar sağlanamaz. Şimdi Erdoğan’ın söylediği şey ne, ben varsam istikrar var, ben yoksam istikrar yok diyor. Hayır, Erdoğan’ın bu şekilde Türkiye’yi yönetme imkanı yok. Mesela sadece sayılar değil. Siz yüzde 30 ile bir ülkenin kaderini değiştirebilirsiniz. O yüzde 30 bu ülkenin dinamik kesimi ise, bir ülkenin kaderini değiştirebilirsiniz. Ama AKP’nin dayandığı kitle ile Türkiye’yi yönetemezsiniz” dedi. 
 
“Kilitlenmeyi bu oylama çözmez”
Anayasaların toplumdaki büyük kavgaların ürünü olduğunu ve kavgadaki güçler arasındaki denge sonucunda çıktığını ifade eden Okuyan; “Anayasalar her zaman büyük toplumsal kavgaların ürünüdür. Uzlaşma Anayasası denilen şey, o kavgadaki güçler dengesinin Anayasaya yansımasıdır. Burada Erdoğan diyor ki, ben herhangi bir şekilde kendi gücümü belirleyecek bir şey istemiyorum. Anayasanın bir başka özelliği nedir? Anayasa iktidara sınır çeker, ama aynı zamanda Anayasa bir siyasi iktidarın toplum projesidir. Şimdi bunu da ortadan kaldırıyorlar ve topluma şunu söylüyorlar, ‘Benim toplum projem benim kafamda ve ben bunu hayata geçireceğim. Sizin görevinizse beni desteklemek, bana sınır koymamak ki, ben kafamdaki toplum projesini hayata geçireyim’. Yeni Anayasada topluma bir vaat yok. Siyasi iktidarın önündeki engelleri kaldırmak dışında. Çünkü Anayasalar, örneğin bir sosyalist ülkenin Anayasası, bir sosyalist toplumun çerçevesini çizer. Fransız Devriminden sonra bir burjuva Anayasası ortaya çıktı. Özgürlükçüydü, ama bir burjuva toplumunu resmediyordu. Şimdi Erdoğan’ın dediği şey ise iktidarın sınırsız özgürlük elde etmesi ve denetlenememesi üzerine kurulu. Topluma bunu dayatıyorlar. Bunu dayatırken de şu hesabı yapmıyorlar, toplumun kabaca yarısı Erdoğan ve ekibine böyle bir yetki vermek istemiyor. Böyle enteresan bir kilitlenme yaşanıyor ve bu kilitlenmeyi bu oylama çözmez. Herkes 16 Nisan’a endekslendi, ama 16 Nisan’da ‘hayır’ da çıksa, ‘evet’ de çıksa bu kilitlenme aşılmayacak. 
 
“Bekleyen bir kriz var”
Büyük kentlerden yüksek oranda ‘hayır’ çıkacağını ifade eden Okuyan; “16 Nisan’da ağır bir tablo ile karşılaşacağız. Ağır tablo AKP açısından şu olacak, Türkiye’nin büyük kentlerinin çok büyük bir bölümünde baskın bir ‘hayır’ çıkacak. Kent merkezlerinde baskın bir ‘hayır’ çıkacak. Küçümsemek için değil, sosyolojik bir gerçek, Türkiye’nin taşrasında da baskın bir ‘evet’ çıkacak. Bununla Türkiye’yi yönetemezsiniz. O yüzden de 16 Nisan’da ‘evet’ ya da ‘hayır’ çıksa da bekleyen bir kriz var. Aynı zamanda da Türkiye’deki dinamik toplumsal kesimlerle, daha durağan kesimler arasında ayrışma olacak. Türkiye’de en son Galatasaray eklendi ‘hayır’ cephesine. Erdoğan yuhalandı. Bir de Fethullahçı iki futbolcuyu ihraç etmekten vaz geçtiler ve üstelik de hükümete tavır aldılar. Galatasaray çok köklü bir kulüp, Türkiye sermayesi ve bürokrasisinde ağırlığı olan bir kulüp. Onların bu çıkışını önemseyelim, ama mutlu olmayalım. Galatasaray Kulübündeki zengin, çok büyük bir bölümü kapitalist olan insanların ‘hayır’ cephesinde sesin yükseltmesinden heyecan duymayalım. Biz heyecanı halkın içerisinden duyalım” dedi. 
 
“Bizim istediğimiz bu değil”
Türkiye’nin siyasi temelinin zayıf olduğunu belirten Okuyan; “Tarihte çok fazla örnek var. Komünistlere, devrimcilere dönük bu denli önlem almasının nedeni bu değişimlerin çok hızlı olabileceğini bildiğidir. Ancak biz bunu çok sık unutuyoruz. Çünkü sermaye şunu bilir, Türkiye’de siyasi temel çok zayıftır. AKP güçlü falan değildir. Gezi çok güçlü ve dinamik olmasına rağmen iktidarı devirecek örgütlülüğe sahip değildi. Ama AKP bu hareketlenmede bile kaçacak delik aradı. İşçi sınıfı adına siyaset yapan bir özne Türkiye siyasetinde çok hızlı örgütlenebilir. Bu örnek çok önemlidir: 1916’nın sonunda biri dese ki, işçi sınıfı iktidarı alacak, bunun başını da Bolşevikler çekecek; bunu söyleyene ‘sen tımarhaneliksin’ derlerdi. Ne oldu da 1917’dedevrim yapabildi Bolşevikler? Büyük bir kriz, emekçilere hitap eden bir siyaset… Ve hızla büyüdü Bolşevikler. Ekim ayında da devrimi yaptılar. Rusya’da Petrograd’ı tutan her yeri tutuyordu. Dolayısıyla ‘hayır’ çıkmazsa ‘yandık, bittik’ demek pek anlamlı değil. İşimizi doğru yapacağız. Şu an yanlış yapıyoruz çünkü. Kimseden reçete beklemeyeceğiz. Kendi işimizi kendimiz yapacağız. Erdoğan’ın üstünden biz gelmezsek Almanya gelir ve kendi çıkarları doğrultusunda gelir. Bizim istediğimiz bu değil” dedi.
(Burhan Mert Balcı)
Paylaş