Çanakkale Meme Hastalıkları Derneği ile Kanser Savaşçıları, kanserle ilgili iyi haberleri paylaşmak ve toplumdaki farkındalığı artırmak amacıyla Çanakkale’de bir araya geldi. Çanakkale Meme Hastalıkları Derneği ile Kanser Savaşçıları`nın organizasyonuyla Truva Otel`de düzenlenen `Tanı ve Tedavi Sürecinde Kanserle Mücadele` konulu panel yoğun ilgi gördü. Kanser konusunda önemli bilgilerin paylaşıldığı panelde vatandaşlar kanser konusunda detaylı bir şekilde bilgi sahibi oldular. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi`nden Prof. Dr. Mustafa Çetiner, Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi`nden Prof. Dr. Yılmaz Akgün, Amerikan Hastanesi`nden Uzm. Psikolog Aslıhan Kurt Beierlein ve Amerikan Hastanesi`nden Uzm. Diyetisyen Tuğçe Aytulu`nun konuşmacı olarak katıldığı panelde; `Kanser ve Biz`, `Meme Muayenesinin Önemi ve Çanakkale`de Meme Kanseri` , `Kanser Tedavisinde Öncesi ve Sonrasıyla Psikolojik Destek` , `Hastalıklarımız ya da Tedavi Süreçlerimiz Aynı Zamanda Ruhsal Yaralarımız mı?` ve `Kanser ve Beslenme` konuları irdelendi.
Karakaş; “Tek şansımız hastalığa yakalanmayacak tedbirleri almak”
Panel öncesi bir konuşma yapan Belediye Başkan Vekili Dr. Celal Karakaş; kanser hastalığında erken teşhisin önemli olduğuna vurgu yaptı. Karakaş; “Kanser ile mücadelede çok önemli bir sempozyum. Kanser Savaşçıları ve Çanakkale Meme Hastalıkları Derneği`nin ortak çalışmalarıyla bu sempozyum gerçekleşiyor. Bu tür sempozyumlar ve bilgilendirme çalışmaları kentimizde ilerleyen günlerde de yapılacaktır. Çanakkale, Türkiye`nin en yaşlı kenti. Eğer çok yaşamak istiyorsak, hastalıklardan kaçınmak mümkün değil o nedenle tek şansımız hastalığa yakalanmayacak tedbirleri almak. Ve erken teşhis konulmasını sağlamak. Çünkü, kanser hastalığı gerçekten diğer hastalıklara benzemiyor. Kanser hastalığı, kalp hastalıklarından sonra ikinci sırada görülen bir hastalık. Onun için bu sempozyumun çok yararlı olacağını düşünüyorum. Her evde olmasa bile 2 evden birinde kanser hastası var” dedi.
Çetiner; “Buna aslında kanser diyoruz”
Kanser hastalığı ile ilgili katılımcılara bilgiler veren Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi`nden Prof. Dr. Mustafa Çetiner; “Vücudumuzdaki hücreler, genetik kontrol mekanizmalarıyla doğarlar, gelişirler, bir fonksiyon için özelleşirler işlevlerini tamamlarlar ve yine bu genetik kontrol altında çevre dokulara hiç zarar vermeden diğer organ ve hücrelere hiç zarar vermeden sessizce kendilerini yok ederler. Tıp kı bir insanın toplum içindeki hayatı gibi. Bu genetik kontrol kimi zaman kontrolden çıkabilir. Daha doğrusu normal hayatımız boyunca maruz kaldığımız bir takım toksit etkiler bu genetim yapımızda ve genetik kontrol mekanizmalarımızda anormalliklere neden olabilir. Oluşan bu anormallikler sonrası bu hücreler normal işlemlerini yapamazlar ve bir zaman sonra tamamen otomatik olarak vücuda hiç bir yarar sağlamaksızın sadece kendisini düşünerek çoğalmaya başlarlar. Buna aslında kanser diyoruz” dedi.
“İyi bir bağışıklık sistemi kanser oluşumunu engelleyebilir”
İyi bir bağışıklık sisteminin kanser oluşumunu engelleyebileceğini ifade eden Çetiner; “Bir santimlik bir tümör dokusunda bir trilyon hücre vardır. Yani bu inanılmaz büyük bir sayıdır ve bu hücreler tek tek ve büyük bir hızla çoğalarak vücudun normal dengelerini de etkileyerek vücudun bütün kaynaklarını kendisine kullanarak sınırsız bir şekilde çoğalırlar. İşte bu anormal hücre büyümesine kanser diyoruz. Normal hücre zaman içerisinde anormal bir hücreye her zaman dönüşebilir. Yani buradaki mekanizmaların genetik kontrolü bazı hücreleri gözden kaçırması her zaman kanser anlamına gelmiyor. Çünkü, bu anormal hücreleri de kontrol edip yok edebilecek sistem var vücudumuzda. O da bizim bağışıklık sistemimiz. Bağışıklık sistemimiz dışarıdan gelen yabancı maddeleri yok ettiği gibi kendi vücudumuzda oluşan anormal hücreleri de yok edebilme yeteneğine sahip. İyi bir bağışıklık sistemi kanser oluşumunu engelleyebilir. Çünkü, bu anormal hücrelerin birbirini yakalar ve yok edebilir. Ancak, kanserde oluşum için kanser hücresini bu kontrolden kendini kaçırması gerekir. Yani sizin bağışıklık sisteminizi fark etmemesini sağlaması gerekir” diye konuştu.
Kanser genetik mi?
“Kanserde önce bir kütle oluşuyor” diyen Çetiner; “O kütle büyüyor ve ondan sonra dolaşıma yayılıyor bu hücreler ve kendilerine yeni mekanlar buluyorlar. Mesela, beyinde başlıyor sonra karaciğere yerleşiyor. Akciğerde başlıyor bir bakıyorsunuz ilgisiz bir yerde mesela kemik iliğinde bu anormal hücrelerin yayıldığını görüyorsunuz. Organizmanın içindeki bu serbest dolaşımda bağışıklık sisteminden kurtularak ancak mümkün olabiliyor. Bu hücrelerin her bir dönüşümü, zaman içerisinde ve bir genetik kontrol altındadır. Genetik yapı çok önemli. Kanser genetik mi sorusu hepimizin aklından geçen bir sorudur. Bu işin perde arkasında genlerimiz olduğunu unutmamak gerekiyor. Kanser genetik mi? Genel olarak nesilden nesile geçen bizim bildiğimiz klasik genetik aktarım yollarıyla geçen bir hastalık diyemeyiz kanser için. Ama yatkınlık olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin ailesinde kanser hikayesi olması, bir insan için risk faktörü olarak kabul edilir. Mesela ailesinde meme kanseri var ise bir bayanın kendisinde olma riski olmayan birine göre daha yüksektir. Dolayısıyla ailevi genetik geçişinden söz edemeyiz. Çünkü, genetik yapıdaki anormallik yaşamımız süresince ortaya çıkıyor. Maruz kaldığımız toksit etkilerle çıkıyor. İşte radyasyon, kötü beslenme, sigara bunlar genetik yapımızda anormalliklere neden olabiliyor” şeklinde konuştu.
“Kanser sınır tanımıyor”
Kanser hastalığının sınır tanımadığını kaydeden Çetiner şu şekilde konuştu: “Kanser olabilmesi için iki tane genetik anormallik gerekiyor. Bir tanesi onkogen dediğimiz genlerin aktif hale gelmesi. Bu genler, kanser oluşumunu tetikliyorlar. Bunlar aktif olduğu zaman kanser oluşuyor. Bir de kanseri baskılayan genler var. Çünkü organizma aslında o kadar kendisini koruyor ki, yani bu anormalliğe karşı gelebilecek başka bir genetik yapı var bunu fark edip yok edebilen. Yani kanser olması için bu anormal kanser yapan bir onkogenin olması lazım, karşılığında bunu baskılayacak süprasör genlerin olmaması lazım. Bağışıklık sistemimizin de bunları fark etmemiş olması lazım. Bir çok yolla vücut aslında kendisini bu anormalliklere karşı koruyor. Ama biz örneğin sigara içmeye devam edersek bütün kontrollerin işe yaramamasını sağlayabiliyoruz. Kanser sınır tanımayan bir hastalık. Kanser hücresi çok bencil bir hücre. Kanser hücresi sadece kendisini düşünen bir hücre. Vücudun bütün kaynaklarını kullanıyor. Hızlı büyüyor ve çok büyüdüğü zaman artık beslenemiyor ve kendisine yeni damarlar yapıyor. Bir şekilde vücudu kullanmaya başlıyor. Kanser hücreleri kontrolsüz bir şekilde büyüyorlar.Kanser hücresi ölümsüz bir hücredir. Çok özel baskılar yapmazsanız tedavi vermek gibi kendisini yok etmiyor.”
“Bütün kanserlerin %30`u sigarayla ilgili”
Sigara içenlerin %30 kanser riskiyle karşı karşıya olduklarının altını çizen Çetiner; “Hayatımızda ne yapmalıyız? O kadar çok konuşuyoruz ki, mesela baz istasyonları, radyasyon, ultraviyole bütün bunları konuşuyoruz ve kızıyoruz. Mahallemize bas istasyonu kurulduğunda ayaklanıyoruz. Ama günde bir paket sigara da içiyoruz. Bütün kanserlerin %30`u sigarayla ilgili. Sigara çok sayıda kansere neden oluyor. Eğer sigara içmiyorsanız, kanser riskini %30 azaltınız. Akciğer kanseri olmanız için çok şanssız olmanız lazım. Ama sigara içiyorsanız bu şansınız çok yüksek. Yani siz tütünle tanıştıysanız ve sigara içiyorsanız %30 riski sırtınıza yüklemeyi kabul etmek zorundasınız. Bundan kaçış yok. Tüm kanserlerin %30-35`i kötü beslenme, kötü hayat biçimi, stresli hayat gibi faktörlerle ilişkilidir. Eğer siz sağlıklı yaşamayı başarırsanız, %35 riski daha üzerinizden atıyorsunuz. %65 riski elemiş oluyorsunuz” dedi. Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi`nden Prof. Dr. Yılmaz Akgün, Amerikan Hastanesi`nden Uzm. Psikolog Aslıhan Kurt Beierlein ve Amerikan Hastanesi`nden Uzm. Diyetisyen Tuğçe Aytulu da kanser hastalığı ile ilgili önemli bilgiler verdi.