İsmail Özay, OLAY’a konuştu

Çanakkale Belediyesi eski Başkanı ve 22’inci dönem CHP Çanakkale Milletvekili İsmail Özay’a gazetemiz Çanakkale OLAY sordu, Özay da içtenlikle cevapladı. Çözüm sürecinden, CHP’deki ulusalcılık tartışmalarına ve Çanakkale’deki çevre sorunlarına yönelik sorularımızı yanıtlayan Özay, barış sürecine ilişkin, “Bu süreç (analar ağlamasın) süreci değildir, bu süreç (ananı da al git) sürecidir” yorumunu yaptı.

1490
Çanakkale’de uzunca bir süre belediye başkanlığı ve bir dönem de CHP milletvekilliği yapan, partinin etkin isimlerinden İsmail Özay, hem parti içi tartışmalara neden olan hem de partiye yönelik eleştiri konusu olan ulusalcılıkla ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaştı. Özay, “Bizim ulusalcılık anlayışımız, sadece Türklük temeline dayalı, sadece Türk odaklı bir yapılanma değildir. Tüm etnisitenin bu coğrafyada var olduğunu kabul ediyoruz” dedi.
“Bu süreç (analar ağlamasın) süreci değildir, bu süreç (ananı da al git) sürecidir” diyen Özay, çözüm sürecine yönelik olarak, “Barış olsun mu? Kime sorsanız Evet der. Analar ağlamasın mı? Ne demek? Sadece analar değil, hiç kimse ağlamasın bu ülkede. Analar ağlamasın, çok güzel, babalar da ağlamasın. Gençler ağlasın mı? Onları da ağlatmayalım. Bu iktidarın sorumluluğu da zaten o dur” dedi.
 
 
Çanakkale OLAY gazetesi aracılığı ile görüşlerini paylaşan İsmail Özay’ın kamuoyuna yönelik mesajları;
 
OLAY: “Barış süreci” yaklaşık 4 aydır kent kamuoyunda tartışılır durumda. Destek veren de var bu süreci engellemek isteyen de. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz.
İsmail Özay: Barış olsun mu? Kime sorsanız Evet der. Analar ağlamasın mı? Ne demek? Sadece analar değil, hiç kimse ağlamasın bu ülkede. Analar ağlamasın, çok güzel, babalar da ağlamasın. Gençler ağlasın mı? Onları da ağlatmayalım. Bu iktidarın sorumluluğu da zaten o dur. Anaları ağlatmayalım tamam. Ama nasıl ağlatmayalım? “Barış süreci” dediniz bu hükümet olarak, iktidar olarak, kapalı kapılar ardında gittiniz, Habur’da bir tane açılım yaptınız, insanlara kapalı kapılar ardında sözler verdiniz, geldiler umutla. Mahkemeleri Habur’a taşıdınız, ne oldu sonra? “Kandırıldık” dedi adamlar, barışı da yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. Sonra, daha çok kan akmaya başladı bu ülkede. Neden? Bu barış girişiminizde de hukuk yoktu, kapalı kapılar ardında yaptınız. Kürt ve Türk halkının daha da arasını açtınız. En büyük hatayı burada yaptınız. Belki barışı siz de istiyorsunuz ama yönteminiz yanlış. Yetmedi akıllanmadınız, Oslo’ya gittiniz. Size “Oslo’da ne görüşüyorsunuz?” diye soranlara “şerefsiz” dediniz, şerefsizce bir görüşme yaptınız. Sonra ne oldu. Kan artarak yine aktı. Tabi ki barışı destekleriz. Ama bu yöntemlerle barış sağlanamaz. Bir aksilik olması durumunda, iki toplumu bir birine düşecek. Yapmayın bu şekilde yapmayın. Tabi ki barışı arayalım, ama bu şekilde barış aranmaz. Eğer bu kez de başarısızlığa uğrayacak olursa -ki inşallah başarısızlığa uğramaz, ben yanılıyorumdur- bir felaket olur. Gizlilik içersinde barış olmaz. Kapalı kapılar ardında pazarlıkların yapıldığı, Büyük Mezopotamya hayallerinin kurulduğu bir anlayışla bu iş olmaz. Kürt unsurlar Suriye’de savaşıyor şimdi. Kürt ve Türk emekçilerinin söz sahibi olmadığı, emekçilerin güneydoğuda feodal sömürüden kurtulup, petrol şirketlerinin, uluslar arası sermayenin sömürüsüne dönüştürüleceği bir düzene, Türk sosyal demokratları evet diyebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Bu girişimin ne Türk halkına ve ne Kürt halkına bir faydası olmaz. Ve çok tehlikelidir. Gerçekten bunu inanarak söylüyorum, çok tehlikelidir. Barış olsun. Nerede olsun? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşarak olsun. Açık olsun. Nereden çıkardın TBMM’ni? Nereden mi çıkardım? Kurtuluş Savaşı’nda savaş da vardı, barış da vardı. Ne oldu? İsmet paşa ile Atatürk, oturdular, kafa kafaya yanlarında da Cebesoy falan 8-10 arkadaş “hadi bakalım savaşalım, hadi bakalım barışalım” mı dediler? O mecliste tabancalar bile masanın üzerine kondu, Topal Osman bir milletvekilini öldürdü ama savaşta barışta parlamento konuşuldu. Uluslararası hukuka dayanıldı. Bir hukukun içindeydiler. Sayın Başbakan diyor ki;“Silahlarını bırakıp gidecekler.” Karayılan da diyor ki; “Yok öyle bir şey, alacağız, gideceğiz.” Böyle saçma, hukuksuz bir şey olabilir mi? Kimse ölmesin ama o silahlar ne olacak? Müzeye mi koyacaklar? Nerede patlayacak o silahlar? 70 milyon her şeyi bilsin mi? Bu olmayabilir ama mecliste bulunan siyasi partilere, 70 milyonun temsilcilerine bu bilgiler verilmeli. Sayın genel başkan Kılıçdaroğlu; “Bilgim olmayan bir konuda size ne söyleyebilirim” diyor. Doğru. Hükümet “Analar ağlamasın, bizi destekleyin” diyor. E “Al ananı git” diyen sen değimlisin? Ne zaman düşündün anaları sen? Bu yöntem barış yöntemi değildir… “al ananı git” yöntemidir.
 
OLAY: CHP içindeki ulusalcılık tartışmalarını ve bu paraleldeki eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
İsmail Özay: Öncelikle CHP’deki ulusalcılık meselesinden başlayalım. CHP’nin bir sınıf partisi olmadığını hepimiz biliyoruz. CHP Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan hareketle kurulmuş, hatta Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce kurulmuş bir parti. Hiç tartışmasız içinde cumhuriyetin kuruluş refleksleri ve ilkeleri var. Atatürk’ün kurduğu bir parti. Bununla övünüyoruz. Atatürk’ü sadece kendimize mal etmek istemiyorum. Ama Atatürk’ün kurduğu bir partiyiz. Aynı zamanda CHP, Atatürk ilkelerinden hareketle, devrimci bir ideolojiye de sahiptir. Yani sürekli değişimi ve gelişimi arayan bir partidir. Sürekli devinim gösteren bir yapımız var. Hangi noktada? Örneğin Türkiye’ye demokrasiyi getirmesinden tutun, Türkiye’de sosyal demokrasinin CHP içersinde evrilmesine kadar birçok değişim sürecimiz var. Tabi bu süreçleri geçirirken, örneğin CHP sol, sosyal demokrat söyleme geçerken, bir kısım arkadaşımız, CHP’den ayrılmışlardı. Ama CHP küçülmemişti, güçlenmişti. Bugünkü süreç içersinde CHP’de, Cumhuriyetin ilk kuruluş reflekslerini taşıyan kadrolarımız var, doğaldır, olması gerekir. Çünkü bizim kuruluş referansımız o. Bizim ulusalcılık anlayışımız, sadece Türklük temeline dayalı, sadece Türk odaklı bir yapılanma değildir. Tüm etnisitenin bu coğrafyada var olduğunu kabul ediyoruz. Bu coğrafyada özellikle,1071’den sonra, yani yaklaşık bin yıldır Türklerin ağırlıklı olduğu devletler kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti de ilk yapılanmasında, nüfusundan, konuşma diline kadar bu konsept altında yapılanmıştır. Bunun anlamı şu değildir; herkes Türk olacak. Hayır, böyle bir şey yok. Böyle bir iddiamız yok. O noktada belki daha sağda düşünenlerden farklı bir yapımız var, bunu doğal karşılamak lazım. Partinin içinde sadece Türkler yok. Kürtler de var, farklı etnisitelerden yurttaşlarımız da var. Bizim Kürt milletvekillerimiz var onların çalışmalarından gurur duyuyoruz. CHP’nin ulusalcılığını muhafazakar, sağcı ve kafatasçı bir anlayıştan ayırmak gerekiyor. Bizim Ulusal yaklaşımımız, Cumhuriyetin kuruluş referanslarına yönelik değerlendirmeleri özünde barındırıyor, bu da çok önemli. Partimizin içinde sosyalist ya da liberal arkadaşlarımız da var. Onlarla benim aramda nüans farklılıkları da olabilir ama bu hiçbir şey ifade etmez. Çünkü değer olarak CHP ortak paydasında bir araya geliyoruz.90 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi bu tür farklılaşmaları çok gördü, geçirdi. Biz CHP’liler olarak endişeli değiliz. Tabi çok gördü geçirdi de kulağımızı mı tıkayalım? Hayır. Ona göre kendimize, üslubumuza tavrımıza dikkat edeceğiz. Ama bunlar endişe yaratacak olan farklılıklar değil.
 
OLAY: Siyasi kulislerde, yerel seçimlere yönelik yapılan değerlendirmelerde, CHP’nin Çanakkale’de seçim kaybetmesinin kendi yanlışları temelinde olabileceğini söyledi. Bu sözler sizin için ne ifade ediyor?
 
İsmail Özay: CHP’nin çok iç işleyişini bilmeden dile getirilen bu değerlendirmeyi yaparken bazı eksiklikler olabilir. Hiç tartışmasız kavgalı bir ortamda, başarıya ulaşılmaz. Buradan hareketle “Kavga ederlerse bölünürler, bölününce oy dağılır” gibi bir yaklaşım içersinde bulunulabilir. Doğrudur bu tespit. Sosyal demokratlar buna benzer bir süreci 1984’te yaşamıştı. SODEP ve bağımsız hareket olarak seçime ayrı ayrı girilmişti. Yani örgütlü bir bölünmeydi o.Başka riskler de geçirdik. Kardeş parti DSP’nin daha güçlü olduğu dönemlerde bu sıkıntıları yaşadık, hatta SHP-CHP tartışmaları sürecinde bu sıkıntılar yaşandı. Bugün itibariyle CHP’de buna benzer bir sorun yok. Sorumlu insanlar olarak bu tür hataları kesinlikle yapmayız. Aksine CHP’de farklılıkların varlığı, iyi bir üslup kurulursa parti içinde bir zenginlik yaratır. Bu süreçte sayın Gökhan’a benim bir eleştirim yok. Kamuoyunda çok ciddi olarak ne benim ona bir eleştirim oldu, ne de onun benim şahsıma yönelik bir eleştirisini duydum. Başka bir arkadaşımız daha var; Cem Belli. Ona da saygı duyuyoruz, onun da iddiaları var. Dediğim gibi bu bir zenginliktir.
 
OLAY: Çevre sorunu kentin en önemli sorunlarından biri. Kazdağları’ndaki altın madenciliği, Biga tarafındaki termik santraller deyim yerindeyse kentin başına bela oldular. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
 
İsmail Özay: Hemen şunu ilan ediyorum. Seçimin hemen ardından yani 2 Nisan 2014 günü Atikhisar havzasının Çanakkale Belediyesi’ne devri ile ilgili resmi başvuru hemen yapılmalı. Eğer mümkünse daha erken yapılmalı. Bir aylık süre beklenmeli. Bir ayda cevap gelmeyecektir, devlet biraz ağır işlediği, ağır aksak çalıştığı için hemen yargıya başvurmalı ve Atikhisar su havzası çevresi mücavir alan içine alınmalı, aldıktan sonra o havzayı kirleten her atıkla mücadele etme hakkını elde edersiniz. Örneğin Serçiler’de, şu oldu, bu oldu, altın madenciliği başladı. Sularımıza sızması söz konusu. Birincisi hukuksal bir süreçtir bu. Sadece ÇED raporuna itiraz etmek yetmiyor, keşke yetebilse. Jandarmanın gölgesinde bir süreç. Üniversite köşe yazısı için açıklama yapıyor. Hakaret içerikli bir köşe yazısının basın özgürlüğü olduğuna dair açıklama yapıyor, Malatya’daki Kürecik’teki füze kalkanı için yürekli, delikanlı çocuklar açıklama yapıyor, polis dövüyor, çocukların canına okuyor, üniversitenin kılı kıpırdamıyor. Altın, siyanür, Üniversite, senato açıklaması gerekiyor. Biz kurumsal olarak tepki istiyoruz. Kimden istiyoruz? Milletvekillerinden istiyoruz. İsmail Kaşdemir, teknik konularda ahkam kesiyor, laf kalabalığına gerek yok. De ki; “Altın madenine karşıyım.” Mehmet Daniş. Yahu Mehmet ayıp çık söyle. Çocukların burada yaşayacak ya. Allah affetmez. Karşı çıkacaklar. Çıkmıyorlarsa neden karşı çıkmadıklarını söyleyecekler. Siyanür ya öldürür ya da öldürmez. Bir şey söyleyeceksin.
 
OLAY: Çanakkale’de CHP örgütlerini performansları itibariyle eleştiriyordunuz. Bugün gelinen noktada bu eleştirilerinizin karşılığını nasıl buluyorsunuz? CHP il örgütü sizin değerleriniz ve kavrayışınız itibariyle bir değişim yaşadı mı?
 
İsmail Özay: Tabi ki kadro değişikliğinin de önemi var ama önemli olan anlayış değişikliğidir. Ben neye karşı çıktım o dönemde hatırlayın? Görevden alınmalara karşı çıktım. Bir kişi ancak görevden halkın iradesi veya parti içiyse delegenin iradesi ile alınabilmelidir. Beş sene önce partide bir görevden alınma sorunu yaşadık. O zaman “Neden aldınız?” dedik, buna karşı çıktık. Ama o durum düzeldi. Üstelik onurlu bir biçimde, seçimle demokrasi işletilerek düzeldi. O gün görevden alınmasına çok ses çıkarmayan arkadaşlarımızın katkıları ile düzeldi. Tartışma bitti, bu süreçten hepimiz bir şeyler öğrendik. Pazarlıkla siyaset olmaz dedim. Bu belediye meclis üyesi senden bu benden, yaz alta, üste, seçtiririm seçtirmem tartışmalarına karşı çıktım. Bunun çok iyi bir yöntem olmadığı yaşanılarak görüldü. Şimdi örgüt ön seçim kardeşim, ön seçim diyor. Doğru diyor. Koyarsınız üyenin ya da delegenin önüne, en azından yönetimlerin önüne karar verir. Şimdi parti içi demokrasi çalıştırılıyor. Benim derdim kişilerle değil, uygulamalarla ilgili. O gün eleştirdiğimiz hiçbir uygulama bu gün yapılmıyor. Delege seçimi yapıldı mı? Yapıldı. Kongrelerde iki aday var mıydı? Vardı. Yarış, rekabet o da vardı. Benim eleştirdiğim dönemde kongrelerde iki aday değil tek aday vardı. O kongrelere ben katıldım, bunları eleştirdim. Ben değerlendirmeleri kamuoyuna yapmadım. Parti toplantılarında yaptım. Hiçbir tane haber gösteremezsiniz, kamuoyunun önüne çıkıp ya da bir gazeteciyi çağırıp eleştiri yaptığımı. Ben eleştirileri yaparken bazı sorumsuzlar “Örgütü şirket gibi yönetiliyor” deyip, gazeteye demeç verip, sonra geri alıyordu. Ama böyle bir üslubu kullanmayan bir kişi olarak, onlarla aynı muhalefeti yapıyormuş gibi algılandığım için, o dönemde çok rahatsız oldum. CHP’ye şirket deme cüretini gösteren bu insanları hiç unutmadım ve unutmayacağım.
 
-Devam edecek-
Paylaş