"İnsanların en büyük hastalığı yalnızlık"

505
Bilinçaltı Dönüşüm Uzmanı ve Yaşam Koçu olan Eğitimci Yazar Oya Özer, korkular ve bilinçaltının arasındaki bağa dair ipuçları verdi. "Korkular bilinçaltındaki travmaları besler" sözlerine dikkat çeken Özer, ulaşamadığı insanlara da yazılarıyla ulaşmayı hedefliyor. "Vazgeçme Kendinden" ve "Sen Nasılsın?" kitaplarıyla okuyucuların kişisel gelişim ve hayatın içindeki farkındalıklarını anlatabilmeyi amaçlayan Özer`in yeni kitabı "İletişimsiz İlişkiler" ise raflardaki yerini aldı. "Danışan hikayelerinde gördüğümüz ama hepimizin hayatında yaşadığımız döngülerin bir yansıması. Bana ulaşanlara ben ulaşmaya çalışıyorum. Ulaşamadıklarıma da kitaplarımla ulaşmaya gayret ediyorum. Bu anlamda evet bütünsel bir çalışmanın içerisinde yolculuğumuz devam ediyor" sözlerine yer veren Özer, gazetemiz Çanakkale OLAY`a verdiği röportajda; pandemi sürecinde insanların yaşadıkları, üretim süreçleri ve iç motivasyonun gücü, korkular ve kıtlık bilincine dair bazı değerlendirmelerde bulundu...
 
"Dönüşüme katkıda bulunuyoruz"
OLAY: "Danışan" terimini açabilir misiniz?
Özer: Görüşmelerimizde, bir şey satın almıyorsunuz ve bir şey satmıyoruz. Biz burada dönüşüme katkıda bulunuyoruz. Daha çok danışmanlık üzerinden aslında danışman da değiliz. Bir öneride bulunmuyoruz ama sistem bize bu terimi öngördü. Biz de bunu kullanıyoruz. 
 
"Önemli olan içsel motivasyonu sağlayabilmek"
OLAY: Pandemi, kriz, ekonomi; dış koşullar bizleri nasıl etkiliyor?
Özer: Birçok arkadaşım aslında online çalışmalara başladı. Bu işin içerisine biraz daha direnç gösterenlerdenim. Online çalışmaları sevmiyorum. Çünkü işimiz ne kadar duygu ve düşünce üzerinden olsa da dokunsal çalışmalarla da dönüşümü sağlarız. Bu anlamda da hiç işimi bırakmadım. Danışanlarımı görmeye gittim. Tabii ki maskeler ve mesafe kurallarıyla... Birebir çalışma her zaman benim için çok daha önemlidir. O yüzden zorlandık. Ama süreç devam etti Önemli olan da bu zaten. Zorluğun içerisinde varlığınız, kendinizle ilgili inancınız; çok daha kuvvetlenir. Dış koşullar değildir hiçbir zaman benliği belirleyen. Önemli olan içsel motivasyonu sağlayabilmektir. Pandemi dönemi hepimizin hayatına çok büyük değişimler, dönüşümler yarattı. Çok kayıplar verdik bu anlamda. Duygunun çalışma şekli de değişti. Hayatlarımızda korkuya teslim olduk. Hastalık kendi içerisinde birçok çok başka alanlarda kendini gösterdi. Bu reddettiğim bir şey değil...
 
"Baskı kalktıktan sonra asıl duygu ortaya çıktı"
OLAY: Pandeminin olumsuz sonuçları nasıldı, devam ediyor mu?
Özer: İnsanların birçok alanda da kendilerini teslim etmiş olmasından büyük bir üzüntü duydum. İnsanların biraz daha yalnızlığından ne kadar çok fayda sağlayabileceğini gördük. Belki çok fazla bağlandığınız o dış hayatların aslında ne kadar boş olduğunu gördük. Şimdi daha çok etkilerini görüyoruz. Neden? Şimdi danışanlarımda ilişki problemlerinin daha çok ortaya çıkmaya başladığını gördüm. Çünkü mecburi kalınması gereken bir süre vardı. Ve insanlar bu sürenin içerisinde baskıya teslim olurlar ve onun içerisinde kalırlar. Ama baskı kalktıktan sonra asıl duygu ortaya çıkar ki, asıl problemler buradan çıkmaya başladı. Çocuklarda büyük bir özgüven ve sosyal problem sorunlarına girmiyorum bile...Hepsi bilgisayar başında... 
 
"Sosyal fobiler oluşmaya başladı"
OLAY: İç dünyaya, evlerimize kapanma süreçlerinde ne gelişti?
Özer: İnanılmaz sosyal fobiler oluşmaya başladı. Zaten dijital ortamda, klavye başındaki hayatlar; hiçbir zaman gerçek hayatlar değildir. Dışarıda, iki cümleyi bir araya getiremeyen nesil ortaya çıkmaya başladı. Çok üzgünüm bu anlamda. Herkes maalesef ekranlarla hayatlarını yönetebildiğini zannediyorlar. Peki neye çok yaradı bu süreç? Alışverişe çok yaradı. Herkes oturduğu yerden hayatı yönetebildiğini ve alabildiğini düşünüyor. Ama bana göre her zaman insan insanla beslenir. Her zaman. Ben biraz daha bunun üzerine gidiyorum. Ve bence hayatlarımıza çok büyük dokunuşlar yaptı. Umuyorum ki etkilerini olumlu anlamda görmeyi seçeriz. Bu anlamda faydası ne oldu derseniz... Sanıyorum kendimizi biraz daha net görmeye başladık. Biraz daha insan kendisiyle baş başa kaldı. Pedagoglardan veya psikologlardan danışmanlık aldı. Küçük bir kesim olsa da aldı. Her şey onlinea döndü. İnsan tek başına yaşayabilen bir varlık değildir. Ortalama tek başına yaşayabilme süresi maksimum beş gündür. Ondan sonraki süreçte mutlaka konuşmak enerjisel olarak paylaşmak insanın en büyük ihtiyacıdır. 
 
"Üretemediğiniz zaman hasta olursunuz"
OLAY: Baş başa kaldığımız süreçte iç dünyamıza döndük... 
Özer: Farkında olmadan içe çekilmeler oldu. Kendiyle barışık olanlar ya da kendini fark edenlerden muazzam üretimler ortaya çıktı. Ki biz bunun adına sanat diyoruz... Üretemediğiniz zaman hasta olursunuz. Dolayısıyla birçok anlamda ihtiyacımız olduğunu gördük ki insanların zaten en büyük hastalığı da yalnızlıklarıdır. Bunun içerisinde ne kadar çok kendinizle görmeyi, var olmayı öğrenirseniz o kadar çok bu hayatların içinden güçlü çıkarsınız. Aslında pandemi bize dışarıda yaşadığımız hayatın ne kadar gerçek olduğunu gösterdi. Yazdığım kitabın içinde de var; yatak odası yalnızlığı diye. Asıl gerçek hikayeniz, sizin kendinizde baş başa kaldığınız yerde başlar. O yüzden de her zaman onu tavsiye ediyorum. Pandemi ya da bir başka bir yerde. İnsanın kendi kendiyle üretebilmeyi var olabilmeyi öğrenmesi lazım. Baktığımızda covid döneminde ve şu an yaşadığımız ekonomik krizde; insanlarda inanılmaz bir kaygı ve korku var. 
 
"Korkular bilinçaltındaki travmaları besler"
OLAY: Kaygı ve korku nasıl kendini gösteriyor?
Özer: Farklı şekillerde farklı etkilerle ama ölüm korkusu yarını geçirebilecek miyim korkusu var. Bilinçaltının en büyük travma yaratan durumu; korkulardır. Korkular bilinçaltındaki travmaları besler. Buradaki en büyük korkumuz kaybetme korkusudur. Yalnız kalma korkumuzdur. Ve buna eklenen bir ölüm korkumuz var. Ölüm, evet hayatlarımızda var da; pandemiye kadar hiç bu kadar hayatımızda değildi. Uzakta duyardık ama çok ani ve çok yanımızda ölümler gördük. Ve bu anlamda da ölümün ne kadar gerçek olduğunu gördük. Ve kaybettirebilmenin bizim elimizde olmadığını gördük. Hayatımızda aslında hiçbir şey kontrol edemediğimizi gördük. Hayat bir dönüşüm. Öncelikli olarak bunu kabul etmeli ve buna inanmalıyız. Ve bu dönüşümün içerisine kayıplar kendi içerisinde kendini var etsin ya da kendi kendine dönüşsün. Yalnız kalma korkunuz var ama yalnız kaldınız. Gördüğünüz gibi bununla yüzleşemediğiniz sürece hayatta var olamazsınız. Kaybetme korkunuz var. En yakınlarımızı kaybettik. Demek ki hayatımızda birçok şey gidebiliyor. Onun yerine başka şeyler gelebiliyor. Sanıyorum korkuların adını bilmek ve bunlarla yüzleşmek önemli bu anlamda. Belki de bunu öğrenmemiz gerekiyordu. 
 
"Kıtlık bilincimiz çok üst sıraya çıktı"
OLAY: Pandemi döneminde, aklınızda belirgin bir sahne var mı?
Özer: Covid döneminde alışverişle ilgili bir not aldım. İnsanlar internet üzerinden de olsa alışveriş yapmaya başladılar. İlk sokağa çıkma yasaklarının başladığı zaman Gaziantep`te bir markette Luppo alan amcamız vardı. Sonrasında şeker ihtiyacı olarak söylendi. Şeker ihtiyacı vücudun beslemesi açısından diye... Bununla ilgili aslında olay; korkular. Kıtlık bilincimiz. Aslında kolektif olarak da baktığımız zaman, ülkesel olarak da savaş gibi bir kültürümüz vardır. Kışlık yapmak gibi bir kültürümüz var. Bunun altına yatan şey aslında zor zamanlarda her zaman yeme içgüdüsü, bir ilk ihtiyacımızdır. Yemek en temel ihtiyaçtır. Uyku ve barınma sonrasıdır. Kıtlık bilincimiz bizim çok üst sıraya çıktı. 
 
"Yaşamın içinde varım"
OLAY: Bilinçaltındaki kıtlık bilincini biraz daha açabilir misiniz?
Özer: Burada öncelik, hayatta kalabilmek. Zaten covid ölüm mü? Ölüm ve yok oluş. Hayatta kalabilmek için yemelisin. Yemek zorundasın. İhtiyacını karşılamak zorundasın. Örneği bile hayatın içinde. Var olmaya ve hayattan tat almaya çalışmak aslında bilinçaltının bize en büyük göstergesiydi. Çok büyük bir semboldür bana göre. Neden? Çünkü hala bir şekilde hayattan keyif almaya direniyor. Şekerlememle birlikteyim. Onunla mutlu olacak bir şekilde. Sürecin içerisine baktık ki kıtlık bilinci. Alışveriş yapmak, almak zenginliktir. Zenginlik nedir? "Yaşamın içinde varım" duygusunun karşılığıdır. Bu nedenle hayattayım demek için ne kadar çok para harcarsanız o kadar hayatın içerisinde kendi kimliğinizi hissedersiniz. Çok mu doğru? Değil. Ama kendinizi var etmeye çalışırsınız ki bağımlılıkların altına yatan şey de budur.
 
"Ulaşamadıklarıma kitaplarımla ulaşmaya gayret ediyorum"
OLAY: Ve bir de kitaplarınız var... Merakla okunmayı bekleyen...
Özer: 2017 yılında "Vazgeçme Kendinden" kitabını çıkarttım. Üçüncü baskısı çıktık. 2020 yılında ise "Sen Nasılsın" kitabını çıkarttım. Onunda ikinci baskısı çıktı. "İletişimsiz İlişkiler" kitabı ise yeni kitabım olarak raflardaki yerini aldı. Kitaplar; kişisel gelişim ve bilinçaltımızın hayatın içindeki farkındalıklarımızı anlatabilmek, paylaşabilme adına yazıldı. Danışan hikayelerinde gördüğümüz ama hepimizin hayatında yaşadığımız döngülerin bir yansıması. Bana ulaşanlara ben ulaşmaya çalışıyorum. Ulaşamadıklarıma da kitaplarımla ulaşmaya gayret ediyorum. Bu anlamda bütünsel bir çalışmanın içerisinde yolculuğumuz devam ediyor. 
Paylaş