KESK Çanakkale Şubesi Yönetim Kurulu tarafından 1 Ağustos’ta başlayacak 2020-2021 yıllarını kapsayan toplu Sözleşme görüşmelerin ile ilgili açıklama yapıldı. Açıklamada, şu ana kadar yapılan söz konusu görüşmelerde insanca yaşamaya yetecek bir ücret alamadığı, gelir vergisi adaletsizliğinin ve ek gösterge adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasından, ek ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılmasına kadar hiçbir temel sorunun çözülemediği belirtildi. OHAL ve ekonomik kriz nedeniyle çalışma yaşamlarının güvencesiz hale getirildiği belirtilen açıklamada; “4 bin 570’i konfederasyonumuza bağlı sendikaların üyesi olmak üzere 130 bine yakın kamu çalışanı kaderine terk edilmiştir” denildi. Toplu sözleşmelerde kamu çalışanlarının taleplerinin sıralandığı açıklamada, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 6 bin 750’TL’yi aştığı belirtilerek, inanca yaşamaya yetecek ücret, grevli toplu sözleşme ve örgütlenme özgürlüğü istendiği ifade edildi. KESK Çanakkale Şubesi tarafından yapılan açıklamada; “Kamu emekçileri ve emeklikleri olarak önemli bir sürece giriyoruz. 2020-2021 yıllarını kapsayan ‘Toplu Sözleşme’ görüşmeleri 1 Ağustos 2019 Perşembe günü başlayacak. 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisinin gözü kulağı iki hafta sonra kurulacak masada olacak. Söz konusu mutabakatlarda; insanca yaşamaya yetecek bir ücretten, güvencesiz, sözleşmeli istihdama son verilmesine, gelir vergisi adaletsizliğinin ve ek gösterge adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasından ek ödemelerimizin emekli aylıklarımıza yansıtılmasına kadar hiçbir temel sorunumuz çözülmemiştir. Üstelik ülkemizde bir yıldır devam eden ekonomik kriz, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ve bunların kalıcı hale getirildiği düzenlemeler çalışma yaşamımızı daha güvencesiz hale getirmiş, yaşadığımız sorunları daha da derinleştirmiştir. OHAL KHK’leri ile herhangi bir yargı süreci işletilmeden, sorgusuz, sualsiz işinden ekmeğinden edilen 4 bin 570’i konfederasyonumuza bağlı sendikaların üyesi olmak üzere 130 bine yakın kamu çalışanı kaderine terk edilmiştir. Maaşlarımızdaki erime sürmektedir. Hedeflenen enflasyon oranlarına, hatta bazen bunun bile altındaki rakamlara imza atanların ‘tarihi başarıları’ sayesinde maaşlarımız her yıl açlık sınırına daha fazla yaklaşmıştır. TÜİK, krizin faturasını emekçi kesimlere yıkmanın bir aracı haline getirilmiştir. Nitekim yaklaşık bir yıldır iğneden ipliğe her şeyi kapsayan zam yağmuru TÜİK`in resmi enflasyon rakamlarına adeta damla olarak yansımaktadır” denildi.
“Maaşlarımızdaki sefalet artışını ‘müjde’ diye yutturmaya çalışanları kınıyoruz”
Tüm bunlara rağmen ne yazık ki bir kısım medyanın kamuoyunu yanıltıcı haberlere imza atmaya devam ettiği ifade dilen açıklamada; “3 Temmuz’da enflasyonun açıklanmasından hemen sonra, hayatımızda bir arada görmediğimiz para destesi fotoğraflarının yer aldığı bu haberlerde büyük puntolarla `memura 3 zam birden” manşetleri atılmıştır. "En düşük memur maaşı 3 bin 723 TL oldur" denilmiştir. Elimize geçen maaşlar tüm bu haberlerin koca bir palavradan ibaret olduğunu ispatlamaktadır. Bu ülkede yaşayan 81 milyon TÜİK`in resmi enflasyonu ile düşük gösterilmeye çalışılsa da sokakta, pazarda yaşanan gerçek enflasyonun en az yüzde 40 olduğunu biliyor. Buna karşın maaşlarımızda yüzde 5`lik `toplu sözleşme` zammını, yüzde 1,01`lik enflasyon farkını, iki günlük bebek bezi almaya yetmeyen çocuk yardımının üç beş kuruş artırılmasını `memura üç zam birden` diye sunanları, en düşük maaşı hesap oyunları ile 650 – 700 TL fazla gösterenleri, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine atananların maaşlarında yüzde 40 zam yapılmasını görmeyip bizim maaşlarımızdaki sefalet artışını ‘müjde’ diye yutturmaya çalışanları buradan kınıyoruz. Yıllardır en temel sorunlar arasında yer alan gelir vergisi adaletsizliğinin bugün daha da yakıcı hale geldiği ifade edilen açıklamada; “Nitekim dün zamlı maaşlarını alan kamu emekçilerinden önemli bir bölümü daha ikinci vergi dilimine girmiştir. Yani maaş artışlarımız daha cebimize girmeden gelir vergi olarak kesilmiştir. Ayrıca 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimler öncesinde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından verilen 3600 ek gösterge sözünün gereği aradan geçen bir yılı aşkın zamana rağmen yerine getirilmemiştir. Bunlara ek olarak kamuda siyasi kadrolaşma ve sendikal ayrımcılık hiç olmadığı kadar artmıştır. Kamu görevine almada ve görevde yükselmede KPPS ve yazılı sınavların etkisinin azaltılması ile kariyer ve liyakat ilkeleri tamamen ortadan kaldırılmıştır. Yani torpilin, kayırmanın, ayrımcılığın siyasi kadrolaşmanın kapsı sonuna kadar açılmıştır. KPSS’yi, sözlü sınavları ya da mülakatları aşan adaylar Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması ile üçüncü bir elemeye tabi tutulmaktadır. Böylece kamuya alınacak olanların siyasal iktidarla aynı çizgide olması, dolayısıyla sendikal tercihini yaparken de siyasal iktidarla sembiyotik bir ilişki içinde olan konfederasyona bağlı sendikalara üye olmasının yolu açılmıştır” denildi.
“Bugün dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 6 bin 750’TL’yi aşmıştır”
Bunun için önümüzdeki toplu sözleşmede yer alacak talepler ise; “Grevli toplu sözleşme ve örgütlenme özgürlüğü istiyoruz! İnsanca yaşanabilir bir ücret istiyoruz! Bugün dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 6 bin 750’TL’yi aşmıştır. En düşük ücrette bu yoksulluk sınırının temel alınmasını, eşi çalışmayan iki çocuklu en düşük maaşı alan kamu emekçisinin maaşının buna göre artırılmasını, eş ve çocuk, kira, yakacak, yemek ve ulaşım yardımları ile cebine giren paranın yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını, tüm kamu emekçilerinin maaşlarının bu durum gözetilerek artırılmasını istiyoruz. Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini. Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, maaşlarımızın asgari ücret tutarını aşan kısmı için gelir vergisinin ilk dilim olan yüzde 15 oranın uygulanmasını. Tüm lisans ve ön lisans mezunu kamu emekçilerinin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmasını. Bunun dışında kalan kamu emekçilerinin mevcut ek göstergelerinin 800’er puan artırılmasını, yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların öğrenim durumlarına göre diğer hizmet sınıflarına sınavsız atanmalarını. Ek gösterge konusunda en mağdur kesim olan Yardımcı hizmetlilere ek gösterge cetveli çıkarılmasını. Hangi ad altında olursa olsun tüm ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını. Mevcut emekli maaşlarının artırılmasını. Emeklilikte Yaşa Takılma (EYT) haksızlığına son verilmesini. İşe almada ve görevde yükselmede, unvan değişikliğinde mülakatın güvenlik soruşturması arşiv kaydı araştırmasının kaldırılmasını. Mahkeme kararı olmadan, hukuksuz bir şekilde KHK ile ihraç edilen tüm kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesini. 0-6 yaş grubundaki çocuklarımız için tüm kamu kurumlarında tam gün hizmet veren ücretsiz kreşler açılmasını. Maaşlarımızdan isteğimiz dışında yüzde 3 kesinti yapmaya dayalı zorunlu BES sistemine son verilmesini. Kadınların sürekli ve güvenceli işlerde istihdamının sağlanmasını, ayrımcılığın son bulmasını istiyoruz” şeklinde sıralandı.
“Haklarımızın peşkeş çekilmesini hep beraber engelleyelim”
Açıklamada; “Sevgili kamu emekçileri, sevgili emeklilerimiz biliyoruz içinde bulunduğumuz tablo oldukça karanlık. Unutmayalım bu karanlığa alışmak, tepkisiz kalmak kanıksamayı ve kabullenmeyi de beraberinde getirir. Her şeye rağmen bu karanlık tabloya alışmamak, umudumuzu diri tutmak bizim elimizde. Konfederasyonumuz KESK’in toplu sözleşme teklifi sadece hükümete sunulmuş bir teklif değildir. Sendikalı sendikasız tüm kamu emekçilerine sunulmuş insanca yaşam, güvenceli iş ve güvenli gelecek teklifidir. Gelin taleplerimize birlikte sahip çıkalım, haklarımızın peşkeş çekilmesini hep beraber engelleyelim” denildi.
(Zeynep Kocaman)