İnsan Hakları Derneği, Çanakkale ve Balıkesir Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini gündeme getirdi. Birçok konuda hak ihlallerinin yaşandığı ifade edilen Çanakkale`de, özellikle sağlıksız ve hijyenden uzak olduğuna vurgu yapıldı. Sağlık hizmetlerine erişimde salgın nedeniyle ciddi aksamalar yaşandığı belirtilen Çanakkale Cezaevinde, "Kurumdaki karantina uygulaması ciddi anlamda problemlidir. Zira karantina koğuşunun çok kalabalık, sıkışık, tavanı çok alçak ve havalandırma ve hijyenin yetersiz olduğu belirtilmiştir" denildi.
Karantina süresi 8 hafta!
"Her dışarı gidip gelen aynı koğuşa alınmaktadır" denilen Çanakkale Cezaevinde, tutuklu ve hükümlülerle yapılan görüşmelerde çarpıcı iddialar dile getirildi. Cezaevi raporunda; "Aynı koğuşta yaşlılar, hastalar olduğu, her yeni biri girdiğinde, daha önce koğuşa gelenlerin de karantina süresi uzadığı, bu nedenle zaman zaman karantina süresinin 8 haftaya kadar uzadığı belirtilmiştir. Karantina koğuşunun zaman zaman bir bulaş merkezi haline geldiği, bunun da mahpusları hastaneye gitme konusunda caydırdığı anlaşılmaktadır. Karantina koğuşunun bu hali nedeniyle mahpuslar hastalıklarına ilişkin muayenelerini ertelemekte olduğu, bunun da başka hastalıklara sebebiyet verdiği anlaşılmıştır" denildi.
"Yatış izni verilmeyen bir hasta vefat etti" iddiası
İHD raporunda; "Mahpusların, müşahede odası adı altında bir hücreye alındığı, burada tam anlamıyla bir tecridin söz konusu olduğu, basık ve havasız bir odada kaldıkları, saat, gazete, kitap, dergi, Kuran bile verilmediği, odadan çöplerin yeterince sıklıkla alınmadığı, bu nedenle hasta mahpusların son derece olumsuz koşullarda kaldıkları belirtilmiştir. Hastaneye sevk edilen hastalara ilişkin olarak savcılık kurumunun yatış izni vermediği, bu nedenle bir hastanın vefat ettiği belirtilmiştir. Sağlık hakkından yoksun bırakılma asla bir cezalandırma aracı olamaz. Hem Anayasamız, hem ulusal mevzuatımız hem de tarafı olduğumuz Uluslararası Sözleşme ve standartlar gereğince, mahpusların yeterli ve gerekli tıbbi müdahaleye erişimi için gereken standartlar acilen sağlanmalı ve bu hususlardaki mağduriyetler giderilmelidir" denildi.
"1,5 yıldır çocuklarını göremiyorlar"
Raporda, mahpusların pandemi nedeni ile çocuklarını bir buçuk yıldır göremediğine de dikkat çekilerek, "Sosyal etkinliklerin pandemi sürecinden bu yana hiç yapılmadığı, koğuşlar arsında ortak etkinlik ve sohbet imkânı olmadığı belirtilmiştir. Atölye, eğitim, spor gibi hiç bir etkinliğin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahpusların ayda 4 kez yapılmakta olan görüşlerinin pandemi nedeniyle ayda 2`ye düşürüldüğü, bunun da kapalı görüş olduğu belirtilmiştir. Açık görüşün, hiç değilse avukat odalarındaki gibi arada tek yalıtıcıyla yapılmamasının, özellikle dışarıda çocukları olan mahpusların kendileri ve çocukları üzerinde olumsuz etki oluşturduğu anlaşılmaktadır" denildi.
Altı yaşında bir çocuk!
"Kurumda 6 yaş altı bir çocuk tespit edilebilmiştir" denilen raporda, "Çocuğun da kreşte öğretmen olmadığı için hiç bir sosyal etkinliğinin olamadığı anlaşılmıştır. Çocukları yanında olan, sevgi evine gidecek ya da gitmiş olan anneler ve çocuklar için yeterince psiko-sosyal destek verilmediği, kurum psikoloğunun görüşme taleplerine dönüş yapmadığı anlaşılmıştır" ifadelerine yer verildi. Raporda, "Türkiye`nin de tarafı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocuk Koruma Kanunu gereğince, çocuklara ihtiyacı olan sosyal ve psikolojik desteğin verilmesi, çocukların ebeveynleriyle yeterli ve sağlıklı ilişki kurmasının koşullarının sağlanması kamu otoriteleri açısından bir zorunluluktur. Bu anlamda çocukları sevgi evlerinde kalan mahpuslarının çocuklarıyla en azından haftada bir gün, arada yalıtıcı bile olsa görüşmelerinin sağlanması gereklidir" denildi.
Çıplak arama iddiası
Mahpuslara, kuruma giriş çıkışlarında çıplak arama yapıldığı görüşülen hemen hemen tüm mahpuslar tarafından ifade edildiği de belirtilen raporda, "Mahpusların bir rutin uygulama şeklinde çırılçıplak soyularak aramaya tabi tutulması hukuken mümkün değildir. Kaldı ki böyle bir düzenleme ya da talimat, tarafı olduğumuz Uluslararası Sözleşmeler ve Anayasaya göre onur kırıcı muamele hiçbir istisnası olmaksızın yasaklanmış olduğundan, uygulama hukuka aykırıdır ve hatta suçtur. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmesi, uygulamayı sürdürmekte ısrar eden kamu görevlileri hakkında gerekli disiplin ve cezai tahkikatın başlatılması gerekmektedir" denildi.
(Seçkin Sağlam)