Tabii bundan rahatsız olanlar çeşitli tertipler içersine girdiler. Irkçılık düzeyinin yüksek olduğu propagandaların etkisi ile oluşan kışkırtmalar bazı illerde direkt saldırılara kadar vardı. Düşük düzeyde ise endişe ve kaygı ortamı yaratılmaya çalışıldı. Çanakkale’deki kutlamalar için böylesi bir hava pompalandı.
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın göstermiş olduğu örnek tutum, Çanakkale’nin barışsever kimliğine uygun olarak her yıl olduğu gibi bu yılda takdir topladı.
Ülgür Gökhan birleştirici ve ötekileştirmeye karşı duran demokratik tavrı ile halkın belediye başkanı olmasının gereğini yerine getirdi .
Bundan rahatsız olanların saldırıları bizzat Ülgür Gökhan’ın değerine değer katmaktan başka bir sonuç vermemiştir.
Çanakkale halkının belediye başkanı olan bir kişinin hiç kimseyi ötekileştirmeden, hemşerilerinin duygularını, sevinçlerini, üzüntülerini paylaşmaktan başka daha doğal ne olabilir ki?
Fakat düşük yoğunluklu olarak sürdürülen karalama kampanyasına alet olanlar Nevruz kutlamalarını bir huzursuzluk aracı olarak gösterdiler, sonra da halkın belediye başkanı olarak Nevruz kutlamalarına katılan belediye başkanı üzerinden CHP politikalarını sorgulama yöntemine başvurdular.
Ülgür Gökhan cesaret ile, korkmadan halkların kardeşliğine verdiği önem ile belediye başkanı olmasının gereğini yapmıştır.
Ona dil uzatanlar sonuçta kardeşliğe, barışa dil uzatmaktadırlar.
Sorun tam da buradadır.
Kürt sorunun barışçı demokratik çözümü için atılan adımların henüz başında olduğumuz bugünlerde şunu çok iyi kavramalıyız:
Bu sorun sadece Kürt halkının sorunu değildir.
Kürt halkının olduğu kadar diğer halklarında demokratik talepler temelindeki kazanımlarının yaratacağı demokratik bir dönüşüm sürecidir bu süreç.
Tabi ki ilk elden silahların susması, çatışmasızlık, akan kanın, ölümlerin durması,s on derece sevindirici bir gelişmedir.
Bu süreç desteklenmelidir.
Bu sürecin başarılı bir şekilde sonuçlanması için tüm demokratik güçlerin ortak iradesi ile oluşacak bazı çabalara ihtiyaç vardır.
Özellik ile CHP bu sürecin içersinde yer almalıdır.
1989 yılında hazırlanan Kürt raporundan bugün öne çıkan başlıkların CHP tarafından içselleştirilmesi gerekmektedir.
Gelelim, AKP’nin bu sürecin neresinde olduğuna.
Bunu anlayabilmek için şöyle bir etrafımızda olanlara bakmakta fayda var.
Hemen yanı başımızda 26 Martta Çanakkale’de yapılacak bir yargılama var.
Barış isteyen savaşa karşı olan çeşitli demokratik güçler ve barış destekçilerinin AKP’yi protesto etmek için yapmak istedikleri bir basın açıklamasına emniyet güçleri tarafından müdahale edildi, şimdi de 46 kişi yargılanıyor.
Ne yaptı bu insanlar; sadece barış istediler.
Siyasallaştırılmış yargı bugün AKP hükümetinin anti demokratik uygulamalarının teminatçısı rolünde.
AKP hükümeti kendisine muhalif olan herkesi anti demokratik baskıcı yöntemler ile, teminatçısı özel yargı yolu marifetiyle sindirmeye çalıştıkça bu süreçte inandırıcı olması zordur.
Ergenekon denilen ne olduğu bilinmeyen bir dava ile gazeteciler, bilim insanları, milletvekilleri, aydınlar derin devletin bazı temsilcileri ile aynı çuvala konularak yargılanıp , yargılama sürecinde de tüm hukuk işleyişinin ayaklar altına alındığı bir yöntemsellik ile hareket edilerek haklarında müebbet hapis cezaları isteniyorsa bir kez daha düşünmek gerekecektir.
Hele hele daha dün bir gazetecinin işine son verilmesi noktasında basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı bir gerçekleşme söz konusu ise; bu süreç için AKP samimiyeti noktasında iyi düşünülmelidir.
Mevcut durumun böyle olması şu anlayışı getirmemelidir; var olan sürecin başarıya ulaşması için sorumluluk alınmalı, demokratik talepler temelinde verilecek mücadele ertelenmemelidir.
Bugünlere bu mücadelenin kazanımları ile gelindi, aynı sorumluluk ile sürdürülmelidir.
Bu sürecin provokasyonuna hizmet edecek her türlü zararlı girişimden uzak durulmalı ve hassas davranılmalıdır.
Barışa şiddet ile ihtiyacımız olduğu bir dönemde herkese önemli sorumluluklar düşmektedir.
Gelecek yıllarda Nevruz ateşlerinin aynı zamanda barış ateşleri olarak yanması umuduyla…