Hep aynı yöntemler

Günümüzde mevcut sistemden beslenen kesimlerin birincil olarak başvurdukları yöntemler arasında; yalan, entrika karalama çarpıtma ve dezenformasyon gelmektedir.
Bu yöntemsel ortaklık, geçmişten çok daha yoğun bir şekilde hayata geçirilmektedir.
Bilgiye ulaşma konusundaki olanakların gelişmesi, gerçeklerin gizlenmesini zorlaştırmış, diğer yandan kapitalist sistemin artan krizi nedeniyle yönetemezlik olgusunun olumsuzluklarının kırılması amacıyla bu yöntemler ile sürdürülen iletişim teknikleri ön plana çıkarılmıştır.
Şu günlerde yalan rüzgârları çok daha şiddetli bir şekilde estirilmektedir.
Günümüzde bu kadar şiddetlenen yalan fırtınası karşısında ayırt edici bir kriter olarak “bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye” yaklaşımı toplumda daha çok yankı bulmaktadır.

558
Bir araştırma şirketinin raporuna göre; ‘Türkiye’de çok az bir kesimin ayrımcılığa maruz kaldığı’ verisi geçen hafta gündeme damgasını vurdu.
Hatta Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan bu konuya ilişkin bir yazı kaleme aldı.
Akdoğan anketin ortaya çıkardığı durumu “Ayrımcılık ve yaşam tarzına müdahale konusunda ciddi bir sorun yok” şeklinde yorumladı.
Seçmece ankette öyle sonuçlar var ki; ayrımcılık ve yaşam tarzı konusunda sorun olmadığına ilişkin pompalanan rüzgârın ne kadar gerçek dışı olduğunu ortaya koyuyor.
Örneğin BDP’li oldukları iddia edilen seçmenlerin yüzde 72’sinin  “etnik köken konusunda herhangi bir ayrımcılığa uğramadığı” anketin ortaya çıkardığı sonuçlardan biri .
Yine cinsiyet konusunda ayrımcılığa uğramadığını iddia edenlerin oranı %97.
Bunun gibi, yaşamın ve toplumun kendi gerçekleri ile bağdaşmayan, sonuçlarını her gün yaşadığımız onca olay ile bizzat idrak etiğimiz ayrımcılık konusunda, neredeyse ayrımcılık yoktur sonucu yaratılmak istenmektedir.
Hâlbuki böyle olsaydı Gezi direnişi ile başlayan, tüm yurda yayılan, milyonların katıldığı bu tepki kendisini gösterebilir miydi?
Kamuoyu algısının bu temelde yönetilmek istenmesinin önemli nedenleri vardır.
Bu nedenlerin neler olduğu konusunu şimdilik bir yana bırakıp, bu dezenformasyon çalışması konusunda görev almış kurum, kuruluş ve kişilerin üzerinde biraz kafa yormak gerekecek.
Bu araştırmayı yapan şirketin genel müdürünün AKP’ye yakınlığı ile bilinen bir şirket olmasının ötesinde, şirketin referanslar bölümündeki tek siyasi partinin AKP,ayrıca referanslar bölümünde yer alan belediyeler kısmında da AKP’li isimlerin başkan olduğu belediyeler diğer bir dikkat çekici ayrıntı.
AKP İktidarı toplumsal algının manipülasyonu konusunda, dezenformasyon boyutuyla oldukça organize işler hayata geçirmekte.
Yaşamın çeşitli alanlarında çeşitli yöntemlerle sürdürülen bu çabalar için bazen öyle isimler görev almaktadır ki; tüm ezberleri bozacak sonuçlar oluşturmaktadır.
Çanakkale halkı olarak yakından takip ettiğimiz, bu rolü üstlenmiş bilim adamı kılıklı bazı kişilerin organize çalışmalarıyla,  toplumsal huzurun bozulmasının eşiğine gelinmiştir.
Üstelendikleri bu role bağlı olarak hayata geçirdikleri her türlü hukuksuzluğun gizlenmesi için; yalanın, kurgunun tertibin, her türü kullanılmakta, bu çabalara karşı duran insanların sindirilmesi için de çeşitli yollara  başvurulmaktadır.  
FBI taktiklerini hatırlatan bu girişimlerin boşa çıkarılması ancak toplumsal muhalefetin ortak mücadelesiyle gerçekleşebilir.
Siyasi partilerden, sendikalara, sivil toplum örgütlerinden her türlü örgütlü kesime kadar Çanakkale Halkı sürdürülen bu dezenformasyon girişimlerine karşı tavır almalıdır.
Unutulmamalıdır ki; böylesi girişimlerle mağdur edilen, ötekileştirilen, yalan ve iftiralarla karalananlar bugün bir başkası ise, yarın sizler de olabilirsiniz.
Çünkü bu saldırılar; organize olarak sürdürülen kendileri dışındaki herkesi hedef alan karakterdedir.
Şimdi daha iyi anlıyorum
Toplumun manipülasyonu için rol almış bazıları Çanakkale’de müstear isimlerle yazmış oldukları karalama iftira ve yalandan öte gitmeyen yazılar ile görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar.
Hep düşünmüştüm; bu kişiler neden böylesi illegal yöntemleri seçerler diye…
Halbuki bu girişim içersinde olanlar toplumun önünde açıkça kimliklerini belirtmeseler de, üstlendikleri rolün gereği Çanakkale halkının yakından bildiği insanlardır.
Böyle olunca kimliklerini gizlemenin bir anlamı olmadığını düşünürdüm.
Meğerse yanılmışım.
Onlar kimliklerini gizlememiş olsalardı; sürdürdükleri yalan ve iftira kampanyaları nedeniyle sokakta her görüldüklerinde suratlarına tükürülen insanlar olurlardı.
Bu çalışmaların nasıl sürdürülmesini bilen, bunun eğitimini almış insanlar olarak onlar da tedbirlerini böyle almaktadırlar.
Onları şimdilik geçtik, birde onların yanaşması ve hizmetkârı olanlar var ki onların durumu da bambaşka bir şey.
Bu tipler Çanakkale halkının bildiği kişiler.
Bunların durumu ise çok daha vahim, umut ederim sonları hayırlı olur.
Paylaş