havadurum

HDK,barış ve demokratik çözüm için yeni anayasa sürecini tartıştı

Halkların Demokratik Kongresi Çanakkale İl Meclisi tarafından “Anayasa Görüşmeleri” konulu toplantı düzenlendi. Toplantıda Halkların Demokratik Kongresi Yürütme Kurulu tarafından yapılan açıklamada “Yitirilecek her can yaşanan acıları büyütecektir. Osmaniye bir başlangıç olmalıdır. Diğer cezaevlerinde de sorunların aşılacağı ortam bir an evvel yaratılmalıdır. Atılacak adımların, yurtdışında devam etmekte olan açlık grevlerini de sonlandıracağı görülmeli ve ölümlere engel olunmalıdır” denildi.

672
 
Halkların Demokratik Kongresi Çanakkale İl Meclisi tarafından “Anayasa Görüşmeleri” konulu toplantı Belediye Nikah salonunda yapıldı. Toplantıda Avukat Taner Avşar ve  HDK Üçüncü bölge temsilcisi İkbal Polat Konuşmacı olarak katıldılar. Toplantı öncesi HDK Yürütme Kurulu tarafından yapılan açıklamada “Aralarında BDP`li vekiller ve yerel seçilmişlerin de olduğu tutuklu-hükümlüler eylemlerini bir üst aşamaya çıkararak, 20 Ocak 2012 tarihinden bu yana süresiz-dönüşümsüz açlık grevine çevirmişlerdir. Hükümet, kamuoyu, siyasiler, aydınlar, basın ölüm çığlığını görmezden ve duymazlıktan gelmektedir. Ölüm kapıları çalmadan hükümet bedenlerini ölüme yatıran bu mahpusların taleplerini karşılamalıdır” denildi.
 
“Ölümlere engel olunmalıdır”
HDK Yürütme Kurulu adına açıklamayı okuyan Şehmuz Arslan; “Türkiye`de Devlet, Cumhuriyet tarihi boyunca farklı etnisitelere, din ve mezheplere, farklı düşünce ve ideolojilere karşı adalet ölçüleri ile yaklaşmamıştır. Hükümetin "terörle mücadele, siyasi uzantılar ile müzakere" konsepti; Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar ve yeni hak ihlallerinin yaşanacağının göstergesidir. Nitekim, özel yetkili savcılar tarafından sürdürülen KCK operasyonları Hükümet tarafından sahiplenilmektedir. Bu operasyonlar ile 7 bin civarında BDP`li, milletvekili, parti yöneticisi, belediye başkanı, meclis üyeleri, gazeteciler, avukatlar, sendikacılar, akademisyen ve yazarlar tutuklanmıştır. KCK yargılanmaları sırasında talep edilen Kürtçe savunma talebi konusunda hiçbir ılımlı adım atılmamıştır. Bu bağlamda, kırsal alanda operasyon ve çatışmalar sonucu ölümler devam etmekte, İmralı`da bulunan Abdullah Öcalan`ın ailesi ve avukatları ile görüşmeleri yaklaşık 8 aydır Adalet Bakanının bilgisi dahilinde engellenmektedir. Bu durumun sonucu olarak; Türkiye cezaevlerinde tutulan PKK ve PAJK davalarından tutuklu ve hükümlüler, 8 bin kişinin öncülüğünde 1 Aralık 2012 tarihinde başlattıkları açlık grevine, hükümetten taleplerine ilişkin olumlu bir yanıt gelmeyince, aralarında BDP`li vekiller ve yerel seçilmişlerin de olduğu tutuklu-hükümlüler eylemlerini bir üst aşamaya çıkararak, 20 Ocak 2012 tarihinden bu yana süresiz-dönüşümsüz açlık grevine çevirmişlerdir. Hükümet, kamuoyu, siyasiler, aydınlar, basın ölüm çığlığını görmezden ve duymazlıktan gelmektedir. "Halen başta Şırnak Milletvekilleri Faysal Sarıyıldız ve Selma Irmak olmak üzere birçok cezaevinde 15 Şubat 2012 tarihinde başlatılan ve 200`ü aşkın mahpusun aşağıda belirtilen taleplerinin karşılanması temelinde süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine girerek bedenlerini ölüme yatırdığı TUHAD-FED tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştır. Ölüm kapıları çalmadan hükümete sesleniyoruz: Bedenlerini ölüme yatıran bu mahpusların talepleri şöyledir; Kürt dili üzerindeki her türlü baskının kaldırılması ve kamusal alanda kabul görmesi için yasal güvenceye alınması, Bütün siyasi mahpusların serbest bırakılması, Askeri operasyonların durdurulması,Öcalan üzerindeki `ağırlaştırılmış tecridin` kaldırılıp, çözüme katkı sunması için; sağlık, güvenlik ve iletişim koşullarının sağlanması. Devlet vatandaşının yaşama hakkını korumak zorundadır. Bu zorunluluk gerek Anayasanın 90. madde göndermesi ile Avrupa İnsan hakları sözleşmesinin 2. maddesi, gerekse 1982 Anayasasına göre bir zorunluluktur.”
 
“Halk gerektiğinde parlamenteri görevden alabilmeli”
Avukat Taner Avşar da yaptığı konuşma da sivil anayasa geçiş süreci ile ilgili bilgiler verdi. Türkiye de yapılan anayasaların hiç birinde halk iradesinin anayasaya doğrudan yansımadığını bildiren Avşar; “demokraside halk iradesi egemen olacaksa iradenin nasıl yansıyacağı, irade ile oluşturulacak kurum ve kurul yetkilerinin ne olacağı halkın kendi iradesi ile ortaya konmalıdır. Yapılan anayasalarda devleti birinci öğe alan vatandaşı yönetilen çerçevesinde görülmüştür. İnsan haklarına bakışta da böyle olmuştur. Halk ikinci plana itilmiştir. Böyle bir anayasayı içimize sindirebilir miyiz? Halkların gerek siyasal gerek özgürlük bilinci ile böyle bir anayasa ile yönetilmek istemediğini kabul ettirmiş durumda.  Bugün herkes 1982 anayasasını eleştiriyor. Hiç kimse o anayasayı savunmak bir yana yapanların yargılanması gerektiğini ifade ediyor” dedi.
 
Avşar şunları söyledi; “Merkezi yapı demokratik zemine çekilmelidir. Merkezi yönetim kavramı tartışılmalıdır. Yerel yönetimler önemlidir. Karar mercileri yereller olmalıdır. Türkiye de özerk yapılar olmaması nedeniyle gelişme yaşanamadı. Bölünme fobisi korku imparatorluğu yaratıyor. Ben bir özne olmayacaksan benim taleplerim anayasada yer almayacaksa ben bu yapılanmanın öznesi olamam. Yaşamın demokratikleşmesi gerekmektedir”
 
“Kalkınma ajansları ile ülkeyi böldüler”
Halkların Demokratik Kongresi Üçüncü bölge temsilcisi İkbal Polat yaptığı konuşmada, 26 kalkınma ajansı ile ülkenin bölündüğüne dikkat çekti. İktidarın tek merkezden bu kadar farklılığı olan bir coğrafyayı yönetmenin zorluğunun farkında olduğunu ifade eden Polat şunları söyledi; “Kalkınma ajansları yerelleşemedi. Merkeziyetçi yapının taşeronluğunu yapıyorlar. Yerel yönetimlerle entegre olamadılar. Çoğulcu kültürün gelişimini sağlayacak siyasal özneye ihtiyaç var. Biz böylesine bir siyasal özneyi ete kemiğe büründürmeliyiz.  2014’te yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile siyasal özneyi oluşturma hedefimiz var. Bu yürüyüşü devam ettiriyoruz.”
Paylaş