Halkın zekası ile dalga geçmek!

ÇOMÜ yönetimi Rektör Laçiner’i savunma adına yaptığı açıklamalarla, siyasileşmenin en uç örneğini oluşturarak; tarihe geçecek bir kimlik kazanmıştır.
Bunu yaparken de rektörlerinin, gerici her türlü hakaretini aklama adına komik duruma düştüklerinin de farkında değiller.
Gelinen noktada bu aklama girişimleri ile kentin sabrını da zorlar bir duruma gelmişlerdir.
Rektör Laçiner’i aklamak adına bu kentin aklı ile dalga geçen açıklamalara imza atan bir performans ile bir bilim kurumundan ziyade siyasal bir örgüt gibi hareket etmektedirler.
ÇOMÜ yönetimi üstlenmiş olduğu bu rol ile Çanakkale’nin değil ancak yandaşlığını yaptığı siyasi partinin gözbebeği olabilir.
Neden mi?

680
Rektör laçiner’in “Türk baharı yaratma çabası” başlıklı yazısında Gezi Parkı protestosunda bulunanları “bahar değil eşkıyalık” şeklinde değerlendirmesi üzerine gündeme gelen eleştiriler için yapılan açıklamadaki ;“Rektörünün bir açıklamasının cımbızlanarak içeriğinden saptırıldığı görülmüştür. Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner hiçbir konuşmasında Taksim göstericilerine dönük olarak ‘eşkıya’ veya ‘çapulcu’ gibi tabirleri kullanmamıştır. Bahse konu olan ‘eşkiyalık’ ifadesi göstericiler için değil, araba ve evleri kundaklayan ve göstericilerin arasına katılarak gösterileri anarşi eylemine çevirmeye çalışan suçlular için kullanılmıştır. Herhalde bu tür saldırıları Gezi parkı gösterisine katılanlar da dahil olmak üzere toplumumuzda hiç kimse tasvip etmemektedir” değerlendirmeleri bizlerin aklı ile dalga geçmekten başka bir şey değildir.
Yazının bütünü okuduğunuzda tüm gerici, halk düşmanı güçlerin ortak iradesi olarak gündeme gelen tüm ülkeye yayılan tepkiler için klasik söylevin “eşkıyalık” , “çapulculuk”, “terör “,”anarşi” edebiyatı ile gündeme getirildiği çok net iken ÇOMÜ Rektörlüğünün, rektörlerinin kişisel olarak kendi tasarrufu olarak bir gazetede yazmış olduğu yazıyı aklama girişimini anlamak gerçekten mümkün değil.
ÇOMÜ yönetimi bir an önce asli görevine dönmeli, üniversitenin bilimsel eğitim ve çalışmaları için enerjilerini harcamalıdır.
ÇOMÜ yönetiminin görevi; Rektör Laçiner’in bir gazetede kendi görüşlerini ifade etmesine karşılık gelişen tepkileri bertaraf etmek adına görev üstlenmek değildir.
Böylesi bir görev, ne zamandır bir üniversite rektörlüğünün görevi olmuştur.
Laçiner, gelinen noktada siyasal bir vizyon üstlenmiş bir kişi olarak rektörlük görevinin dışında bir başka gömleği de olan bir kişidir.
Rektörlük adına yapılan, Laçiner’in üstlendiği bu görevi aklama girişimleri ÇOMÜ’ nün kurumsal kimliği ile çelişir.
Bırakın laçiner kendisini savunsun,”eşkıya” dediği halk kitlelerinin karşısına kendisi geçsin.
Onun adına savunma duvarları ören bir rektörlük, ancak Laçiner’in özel savunması olarak görev yapan bir kurum kimliği kazanır ki ;bu durumun  üniversitelerin kurumsal kimliği ile ters bir durum olduğunu cümle alem bilir.
Rektör Laçiner, asli görevine dönmeli, kişisel olarak üstlendiği AKP savunuculuğu vizyonuna ÇOMÜ’yü alet etmemeli, bu konuda eleştirilerde bulunan kişilere karşı bir savunma kalkanı olarak rektörlük kurumu kullanılmamalıdır.
 
Bu yazıyı yazan Rektör Laçinerdir.
ÇOMÜ Rektörlüğü adına yapılan bu açıklama nedeniyle Rektör Laçiner üniversitenin kurumsal kimliğini kendini adına kullandığı için derhal istifa etmelidir.
Bir kez daha tüm Çanakkalelilere  bir çağrıda bulunuyorum; Laçiner’in “Türk Baharı Yaratma çabası” başlıklı yazısını bir kez daha okuyunuz. (http://haber.stargazete.com/yazar/turk-bahari-yaratma-cabasi/yazi-759660)
Bu yetmiyorsa hakkındaki eleştirilere cevap vermek adına yazdığı “başka bir ülke için çalıştığınızdan emin misiniz” başlıklı yazısı ile halkın tepkisini hiçbir dayanak göstermeden yabancı ülkelerin istihbarat kurumlarının çalışmalarının sonucu olarak değerlendirdiği yazısını okuyunuz.
Laçiner, fena halde çuvallamışken onu kurtarmak adına devreye giren Rektörlüğün çabalarının hiçbir anlamı olmadığı gibi; kendi kurumsal kimliklerini olumsuzlaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Rektörlük adına yapılan açıklamadaki, savunma gayretleri üzerine bir kez daha düşününüz.
Bir bilim kurumunun okuduğunu anlamayacak performansı da ayrıca üzücü bir durumdur.
Gelelim diğer bir konuya; üniversite mediko sosyal merkezinin işlevsiz hale gelmesi nedeniyle kapatılması kararının  arka planına…
Öncelik ile 5510 sayılı Sosyal Güvenlik  Yasası, üniversitelerdeki mediko sosyal merkezlerinin kapatılmasına ilişkin bir hüküm içermemektir.
5510 sayılı yasaya yapılan atıfın, mediko sosyal merkezlerinin kapatılması ile hiçbir ilgisi yoktur.
İşlevsiz hale gelmesi nedeniyle kapatıldığını söyleyen yönetime şunu sormak gerekir.
35 bin kişilik bir kitleye hizmet veren on binlerce tedavi, reçete, acil sağlık hizmetlerine  imza atan bir merkezin işlevsiz olması  ne demektir?
Bunun kararını hangi kriterlere dayanarak hangi birim vermiştir.
5510 sayılı yasanın böyle bir hükmü olmamasına rağmen, bilakis son çıkarılan” İş Sağlığı ve Güvenliği” kanununa göre artık tüm işyerleri ve apartmanlar bir iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve hemşiresi çalıştırmak zorundayken, 35 bin nüfuza sahip bir birimde bu hizmetin yok edilmesinin ardındaki neden, ancak ÇOMÜ için çok bildiğimiz; ötekileştirdiği bazı personelin cezalandırılması girişiminden başka bir şey olamaz.
Yine bu konuda ,öğrencilerin sağlık hizmetlerinin paralı olmayacağı konusunda açıklama yapanlar yasayı iyi incelemelidirler.
Sosyal güvenliği olmayan ailelerin çocuklarının sosyal güvenlik yasasından yararlanabilmesi koşullarını irdelerlerse, paran yoksa sağlık hizmetinin de olmayacağını net bir şekilde görebilirler.
Kaldı ki bu yasa, ilaç bedelinden tedavi sürecine kadar her noktada vatandaşın cebinden çıkacak katkı payları ile sürdürülen uygulamalardan oluşmaktadır.
Bu koşularda mediko sosyal merkezinin kapatılmasını savunmak başta öğrenciler olmak üzere tüm üniversite camiasının cezalandırılmasından başka bir şey ifade etmez.
Kapıcısı olan apartmanın bile doktor bulundurmak mecburiyetinde olduğu şartlarda üniversitedeki mediko sosyal merkezinin kapatılmasını başka üniversiteler de böyle yapıyor diye açıklarsanız buna kimse inanmaz.
Görüleceği üzere halkı “eşkıyalık” ile suçlayan bir rektörün aklanması girişimi ile başlayan mediko sosyal merkezinin kapatılması ile süren,  bu gerçekleri kamuoyuna açıklayan duyarlı vatandaşları karalamaya çalışan bu çabaların elle tutulur bir yanı yoktur.
Onun için tüm yandaşlar şimdi görev başına geçmelidir.
Tetikçi kalkan internet siteleri müstear isimli yandaş yazarları sizler bugünler için varsınız.
Hadi göreve, var olan gerçekleri değiştirerek efendilerinizi aklamak zorundasınız.
Tıpkı dün Gezi parkı mücadelesini sürdüren duyarlı insanları bölmek adına düzenlenen tiyatroyu oynayanlar gibi.
Halkın haklı mücadelesini karalamak için her türlü yola başvuranlar, her türlü yöntem ile engelleme girişimlerine rağmen tüm ülkede artan ilgi ile sürmesine karşılık şimdide bazı oyunlar ile yok edilmek istenmekte.
Taksim meydanında Molotoflu, ellerinde telsizli oyuncular ile bir şiddet sahnesi yaratarak günlerce yaşanılan şiddet uygulamalarını görmeyen medyanın her dakikasını canlı olarak verdiği oyun ile; iyi gösterici, kötü gösterici üzerinden mücadeleyi bölme girişimleri tıpkı hayatında 3 kitap dahi okumamış bazı yanaşmaların “analiz” yapması gibi bir şey.
Hadi bakalım yandaş tayfa, hepinize kolay gelsin.
Gezi parkı destekçileri için bir yandan şirinlik tabloları yaratılırken Başbakanın sözleri bana her şeyi çok iyi anlatıyor:”Gezi parkı direniş alanı değildir”
İşte demokrasimizin içler açıcı hali; halkın demokratik hakkını kullanmasına tahammül gösteremeyen bir yönetim anlayışı…
Paylaş