Halkevleri, 81’inci yılını kutluyor;

Adnan Menderes döneminde ve 1980 darbelerinde kapatılan, bugün üçüncü kuşak olarak faaliyet gösteren Halkevleri 81’inci yılını kutluyor. Muhalif yapısı nedeni ile her dönem iktidarların hedefindeki örgütlenmelerden biri olan Halkevleri, bugün de AKP’yi eleştirmeye, politikalarına muhalefet etmeye devam ediyor.

905
Adnan Menderes döneminde ve 1980 darbelerinde kapatılan, bugün üçüncü kuşak olarak faaliyet gösteren Halkevleri 81’inci yılını kutluyor. Köy Enstitüleri gibi ilerici ve aydınlanma ocağı olarak görülen halkevlerini Çanakkale Halkevi Başkanı Mehmet Öztürk ile konuştuk. Muhalif yapısı nedeni ile her dönem iktidarların hedefindeki örgütlenmelerden biri olan Halkevleri, bugün de AKP’yi eleştirmeye, politikalarını deşifre etmeye devam ediyor…
 
Atatürk döneminde savaştan çıkmış yeni Türkiye’nin aydınlanması, okur-yazar oranın artması, halkın bilinçlenmesi amacıyla kurulan halkevlerinin ilerici yapısı nedeni ile yıldızı bir türlü iktidarlarla barışmadı. Yaptığı muhalif faaliyetler, “kötü çocuk” olan Halkevleri, bugün de benzer araçlarla 81 yıl önceki mücadeleyi veriyor. Okuma-yazma, müzik, tiyatro gibi faaliyetleri ile genelde ülkenin, yerelde Çanakkale’nin sanat ve kültür alanındaki gelişimine katkı sunan Halkevi, siyaseten de var olmaya çalışıyor.
 
İşte Çanakkale Halkevi Başkanı Mehmet Öztürk’ün Çanakkale OLAY’a yaptığı o açıklamalar;
 
OLAY: Halkevlerinin kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
Mehmet Öztürk: Halkevleri 19 Şubat 1932 yılında Atatürk tarafından kurulmuş bir örgütlenmedir. Anti-emperyalist Kurtuluş Savaşı’nın ardından, yeni kurulan bir ülkede okuma yazmanın olmadığı, insanların kültür düzeylerinin çok düşük olduğu bir dönemde halkı bilinçlendirme, tebaa anlayışının ötesinde yurttaş olma anlayışını kazandırma amacıyla kurulan bir aydınlanma ocağıdır Halkevleri. Birinci kuşak halkevlerinin, ilk misyonu insanlara daha çok okuma-yazma öğretmek, kültürel ve sanatsal etkinliklerle insanları bilinçlendirmeye yönelik bir amacı güttü. Birinci kuşak halkevleri, Menderes döneminde Köy Enstitüleri ve bir çok aydınlanmayı amaçlayan kuruluş gibi kapatıldı. “Komünizm propagandası yapıyor” gerekçesiyle, halklı bilinçlendirdiği gerekçesiyle, o dönemki feodalizmi ciddi olarak etkilediği, sarstığı gerekçesi ile kapatıldı. Birinci kuşak halkevleri kapatıldıktan kısa bir süre sonra, tekrar açılarak ikinci kuşak halkevleri dönemi başladı. İkinci kuşak halkevlerinin kurulduğu dönemde, dünyada da ciddi bir dönüşüm söz konusuydu. Artık dünyadaki bir çok kitap Türkçe`ye çevrilmeye başlamıştı. 60’lı yılların kuşağı artık uluslararası yayınları okumaya, dönüştürülen Marksist-Sosyalist kitapları okumaya başladı. Bununla birlikte toplumda bir bilinç uyanması bir kez daha baş gösterdi. Bu dönemde toplumsal bir bilinç oluşmaya başlarken, Halkevleri yine birinci kuşak misyonunun yanı sıra toplumsal konularda da duyarlılık göstermeye başladı. Sadece, halka okuma-yazma öğreten, kültürel-sanatsal etkinlikler yapan değil, toplumun sorunlarına yönelik, feodalizmin yarattığı sıkıntılara yönelik de daha ileri görevler almaya başladı. Bu çerçevede halkevlerinin içinde tabi ki hiçbir zaman kültürel etkinlikler hız kesmedi. Bugün dahi Türkiye’de tanıdığımız saygın sanatçılar, tiyatrocular hep halkevlerinin içinden yetişti. Bunun yanı sıra halkevlerinin içinden ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci gençler de filiz vermeye, bilinçlenmeye, toplumsal sorunlara, yurt sorunlarına karşı bilinç geliştirmeye başladı. Fikirlerini ve sorunları ile halkevlerinde ilgilenmeye, mücadele etmeye başladılar. Tabi o dönemi hepimiz biliyoruz. Dönem ilerledikçe, 1980 yılına geldiğinde hepimizi etkileyen darbe meydana geldi. Toplumun üzerinden bir balyoz gibi geçip, bütün demokrasi nüvelerinin hepsinin yok edildiği, ilerici, aydın insanların içeriye atıldığı, işkenceden geçirildiği, ilerici kurumların hepsinin kapatıldığı bir dönem yaşandı. Ama tabi ki hiç bir zaman halkevlerinin ektiği tohumlar bu ülkede kolay kolay yok edilemeyecek boyuttaydı. Çünkü halkevlerinin kökleri çok sağlam, halkın içinden bir köke sahip olduğu için tekrar tekrar uç veriyor. 1980 darbesinin ardından 1987’de üçüncü kuşak halkevleri yeniden bir filiz verdi. Toplumda aydınlanmanın, demokrasinin, özgürlük taleplerinin, hak arama taleplerinin ve insanca yaşam taleplerinin savunucusu olarak tekrar kuruldu. Kurulmasıyla birlikte o dönem, 80 darbesinin o gerici faşizan yapısına karşı gerçekten susturulmuş, sindirilmiş halkın sesi oldu. O dönemden bu güne kadar demokrasi, özgürlük ve insan hakları mücadelesi verdi. Son dönemde halk evleri artık, bu misyonu ile iyice, köklü, kendini var etmiş bir kurum olarak halkın nezdinde de var oldu.
 
OLAY: AKP iktidarı dönemindeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Öztürk: Yaşadığımız son 10 yıllık AKP iktidarı ile birlikte halkevlerinin, uygulanan neo-liberal politikalara karşı, bu toplumda geliştirdiği halkın hakları mücadelesi ile ciddi bir sahiplenilen halkın bir örgütü haline geldi. Bunun dışında AKP karşıtı odak olma gibi de bir durum ortaya çıktı. Çünkü biz hep şunu söyledik; AKP basit bir düzen partisi değil, AKP bir dönemin, neo-liberal dönüşümün uygulayıcısı bir partidir. AKP tek bir niteliğe sahip değil, bütün gerici, faşizan, halk düşmanı politikaların birleştiği, tamamen emperyalizmin aktif taşeronluğunu üstlenen ve bunu da söylemekten asla geri durmayan bir iktidara karşı, halkın haklarını savunan bir örgüt olarak kendimizi ilan ettik, bununla da gurur duyduk. Bu çerçevede bizim yürüttüğümüz mücadeleyi sindiremeyen AKP iktidarı, halkevlerini kamu yararına çalışan dernek statüsünden çıkardı. Onun yerine deniz feneri gibi hırsızlıkları ile soygunları ile kanıksanmış ve yargı tarafından bile onanmış, Avrupa’da dahi bu konuda hükmedilmiş olduğu halde deniz feneri gibi kurumları kamu statüsüne aldı. Burada da AKP’nin gerici faşizan yüzü açığa çıkmış oldu.
 
OLAY: Son bir yıldır özellikle eğitim politikaları noktasında AKP iktidarını eleştirdiniz. Bu konuda da örgütsel olarak sıkıntılar yaşandı mı?
Mehmet Öztürk: AKP’nin 4+4+4 yasası ile birlikte eğitimin daha da piyasalaştırıldığı, daha da gericileştirildiği, daha da faşizanlaştırıldığı bir eğitim politikasına karşı, Halkevleri 4+4+4’e karşı yürütülen muhalefetin en önünde yer aldı. Buna karşı imzalar topladık, Ankara’ya meclise götürdük. 4+4+4 uygulanmaya başladıktan sonra da 4+4+4’ü durduracağız iddiasıyla mücadeleyi bırakmadık, hala devam ediyoruz. Okulların açıldığı eylül ayından bu yana 4+4+4 eğitim raporu çıkardık. Her ay rapor yayınlıyoruz, merkezi düzeyde. Çıkarılan raporlar, halkevlerinin olduğu her ilde okullardan toplanarak Ankara’daki genel merkezimize gönderilerek bir heyet tarafından bilimsel bir bakış açısıyla değerlendiriliyor. Biz bu raporları Çanakkale’de yüzde 90’ın üzerinde bir oranda gerçekleştirdik. Bütün okullarda bu çalışmalarımızı yaptık. Burada o kadar etkili oldu ki, ya da birilerini o kadar rahatsız etti ki, Çanakkale İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından bir yasaklama getirildi. “Size gelen hiç bir ankete cevap vermeyin” şeklinde bir yasak getirildi. Kısa bir zaman sonra bu yasak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde yasaklama geldi. Bunun da ilk rahatsızlığı Çanakkale’den başlamış oldu. Biz bu çalışmalarımızla 4+4+4’ün nasıl uygulandığını, gerçekten öğrencilerde nasıl bir tahribata yol açtığını ve gerici yapısını deşifre etmeye başladık. Biz tabi ki bu yasakları dinlemiyoruz, umursamıyoruz. Biz çocuklarımızın geleceği için, toplumun geleceği için, 4+4+4’ün nasıl bir yıkıma yol açtığını,nasıl uygulanamadığını, ya da AKP’nin kendi politikalarını dayatmak için eğitimdeki çarpıklığı nasıl derinleştirdiğini deşifre ediyor, halkın gözleri önüne sergilemeye çalışıyoruz. Bunu durdurmak için hala mücadele ediyoruz.
 
OLAY: Kentin altın madencileri ve termik santraller nedeni ile çevre konusunda ciddi sorunları var. Halkevleri bu konuyu nasıl değerlendiriyor?
Mehmet Öztürk: Çanakkale’de Halkevi olarak çevre mücadelesine aktif destek veriyoruz. Gerek siyanürle altın madenciliği, gerekse termik santraller konusunda, çevrenin talan edilmesine karşı, yağmalanmasına karşı köy köy gezip, köy toplantıları, kahvehane toplantıları yaparak bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapıyoruz. Köylerde komiteler oluşturmaya çalışıyoruz. Kurduğumuz başardığımız örneklerimiz de mevcut. Çanakkale Çevre Platformu’nun yürütme kurulunda görev alıyoruz. Elimizden geldiğince mücadele ediyor, sermayenin ve AKP’nin uyguladığı talan politikasına karşı, çevre hakkımız için, insanca yaşam hakkımız için kendi sahiplendiğimiz doğaya karşı bir sorumluluk duyduğumuz için mücadele ediyoruz. Doğamızı sermayenin talanına bırakmamak için elimizden gelen tüm mücadeleyi vereceğiz. Karadeniz’de HES’lere karşı olduğu gibi, Nükleer Santrallere karşı olduğu gibi biz de Çanakkale’de termik santral ve altın madenciliği başta olmak üzere tem çevre katliamlarına karşı mücadele veriyoruz.
 
OLAY: Çanakkale’deki kurulum sürecinden de biraz bahseder misiniz?
Mehmet Öztürk: Çanakkale Halkevi’nin, kentteki çok az sayıda halkevci ile başlayan bir kuruluş sürecinden geçmiştir. Çanakkale gibi demokrat, ilerici bir şehirde halkevinin olmamasını sindirilmemesiyle, burada güzel çalışmalar yapılabileceği düşüncesi ile kuruldu. Çanakkale’de uzun zamandır halkevi yoktu. Yani merkezde 1980’deki kapanışından bu yana bir halkevi yoktu. Burada yürütülen bir çalışma ile arkadaşlarımızın fedakarca yürüttükleri çalışma ile küçük bir kar tanesinin bir çığa dönüşmesi misali burada bir halkevi kuruldu. Bu süreçte çok sayıda insanın desteği ile katkısı ile kuruldu. İlk başlarda tabi ki çok küçükten başlandı. Küçük küçük emek ile inşa edildi. Burası bir harabe şeklindeydi. Duvarların yapımından yerlerdeki taşlara ve kapılarının boyanmasına kadar her sürecinde hep birlikte bir halkevi zihniyetine uygun olarak gerçekten bozuk kırık olanı, yeniden inşa ettik, yeniden var ettik. Burada ilk başta bir çok kurum sözlü bir şekilde destek verdi, ama bunun büyük bir çoğunluğu fiilliyata dönüşmedi. Gün geçtikçe tanıştığımız insanlarla kurumlarla daha fazla yan yana gelmeye başladık, daha fazla destek almaya başladık. Tabi insanlardan daha fazla destek var ama yeterli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Çanakkale, demokrat, aydın bir kimliğe sahip bir şehir, dolayısıyla bu şehirde halkevine verilen desteğin yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Çok daha fazla bir şekilde destek verilmesi gerektiğini yapılan desteğin artması ile bizim yürüttüğümüz mücadelenin artacağına inanıyoruz. Biz herhangi bir siyasi yapının alt örgütlenmesi değiliz, ya da bir siyasi partinin yan kuruluşu değiliz. Biz burada halkın örgütüyüz. Biz ilerici, demokrat olan herkesin örgütüyüz. Bizim kıstasımız belli; İlerici, anti-emperyalist, anti-gerici olan herkesin sahiplendiği bir örgüt. Halkevini kim ne kadar sahiplenirse halkevi de onu o kadar sahiplenir. Bu çerçevede mücadele ediyoruz, bu tam bağımsız Türkiye’yi kurma mücadelesidir, bu geleceği kurma mücadelesidir, bu faşizm karşıtı mücadeledir. Biz burada demokrasi, özgürlük mücadelesi veriyoruz. Çanakkale’de halkın hakları mücadelesi verirken, herkesle yan yana gelmek istiyoruz. Herkesle omuz omuza bu mücadeleyi verilim istiyoruz.
 
OLAY: 80’inci yıl etkinlikleri olaylı geçmişti. Bu süreci anlatır mısınız?
Mehmet Öztürk: Geçen yıl Halkevlerinin 80’inci yılı etkinlikleri çerçevesinde bir dizi etkinlik organize etmiştik. Film gösterimlerinden panele, söyleşiye kadar bir çok etkinlik yapmayı hedeflemiştik. Bu etkinliklerden biri de “halk yürüyüşü” idi. Çarşı Caddesi’nden başlayıp, Saat Kulesi’nde son bulacak bir yürüyüştü. Bir sokak tiyatrosu hazırlayarak “padişah Tayyip” kuklasının da bulunduğu bir sokak tiyatrosu gerçekleştirecektik. Ancak “İleri demokrasinin” muhafızları, o gösteriye izin vermediler. O gün halkın karşısına barikat ördüler. Daha yürüyüş başlamamışken, padişah Tayyip kuklasını gördüklerinde çılgına dönüp kuklayı elimizden almaya kalktılar. Çarşı Caddesi’nin orta yerinde insanların içinde bize vahşice saldırdılar. Orada 6 kişiyi gözaltına aldılar. Ardından da hakkımızda dava açıldı. Geçtiğimiz günlerde o dava sonuçlandı ve beraat ettik. O gün yürüttüğümüz demokrasi mücadelesinde trafiğe kapattığımız, izinsiz yürüyüş yaptığımız, polise saldırdığımız gerekçesi ile açılan davada haklı çıkan biz olduk. Biz hep şunu savunduk; biz burada en temel hakkımız olan, kendimizi ifade etme hakkımızı kullanıyoruz. Bizim silahsız, kimseye zarar vermeden yaptığımız gösteri yürüyüşlerinin asla engellenemeyeceğini, bunun bir suç olduğunu, insanlık suçu olduğunu söylüyoruz. Bizim orada görme ve fiziksel engelli üyelerimize, polisler yumruk atarak saldırdılar. Polis otosundan küfür edildi, şiddet uygulandı üyelerimize.
 
OLAY:81’inci yıl etkinliklerinin ana teması bildiğimiz kadarıyla bilim. Bunundan bahseder misiniz?
Mehmet Öztürk: Halkevlerinin 81’inci yılı etkinlikleri çerçevesinde AKP ile her alanda mücadele ettiğimiz gibi bu yıl da bilim alanında mücadele etmeye karar verdik. Temel konumuzu bunun üzerine belirledik. Bu sene 81’inci yıl etkinlikleri çerçevesinde evrim konusunu işledik. Halkevinde iki haftalık bir evrim programı yaptık. İlk hafta bir belgesel gösterdik, ikinci hafta evrim konusunu tartıştık. Biliyorsunuz AKP eğitimin niteliğini adım adım gericileştiriyor. Bilimsel yapıyı müfredattan çıkarıp, evrim konusu işleyen hocalara soruşturma açıyor. Bizler bu ülkenin aydınlık yapısını bilimden yana inşa edilmesini amaçlıyoruz. Önümüzdeki dönemde işçi filmleri festivali yapmayı düşünüyoruz. Çanakkale’de bir çok kurumla yan yana gelerek işçi sınıfının dertlerini anlatan, sıkıntılarını anlatan, onun yaşamını anlatan bir şekilde işçi filmleri festivalini organize etmek istiyoruz. Bu açıdan da sadece halkevi olarak değil birçok kurumla organize edeceğiz.
 
OLAY: Son olarak kadın mücadelesinden de biraz bahseder misiniz?
Mehmet Öztürk: Halkevlerinin mücadele alanlarından biri de kadın haklarıdır. Kadının kimliksel olarak ezilmişliğinin yanı sıra bugün toplumda hepimiz sistem tarafından, kapitalizm tarafından sınıfsal olarak sömürülürken bir de kadınlarımız, kadın kimliklerinden dolayı bir kat daha eziliyorlar. Tacize, tecavüze maruz kalıyorlar. Burada kadın mücadelesi halkevlerinin önemsediği, önemli başlıklardan biridir. Halkevci kadınlarımız, burada kadınların bilinçlenmesini, kadınların haklarını öğrenmesi konusunda çalışmalar yapıyorlar. Kadın dayanışmasını, kadın mücadelesini örüyorlar. Bu yıl 8 Mart’ta da Çanakkale’de çok güzel bir yürüyüş gerçekleşti. Burada halkevci kadın arkadaşlarımız destek vererek taleplerini dile getirdiler. Ataerkil zihniyete, kadın düşmanlığına ve AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı sokağa çıktılar. Kadını bir kuluçka makinesi gibi gören, kadını ikinci sınıf bir insan gibi gören, anlayışa karşı çıkıp taleplerini dile getirdiler.
 
OLAY: Teşekkür ederiz.
Mehmet Öztürk: Ben teşekkür ederim.
Paylaş