Gezi, adamın aklını alır

Gezi mücadelesi 1. yılında; demokrasi ve özgürlüklerden korkanların, halkın iradesinden rahatsız olanların korkulu rüyası olduğunu her haliyle gösterdi.
Gezi mücadelesinin 1. yılında sokaklarda estirilen terörden tut, gezi mücadelesini itibarsızlaştırmak adına yapılan spekülasyonlara kadar birçok alanda bu korkunun izlerini gördük.
Fakat Çanakkale Belediye Meclis Toplantısında izlediğimiz AKP’li üyenin tahammülsüzlüğü hepsinden farklıydı.
Başkan Ülgür Gökhan’ın konuşmasına müdahale edecek kadar fütursuzlaşan bu tavır gezinin demokrasi ve özgürlük düşmanları için ne denli korkulu olduğunu, adının bile anılmasından duyulan rahatsızlığın dışa vurumu olarak örnek bir olaydır.

600
Gezi mücadelesi gerçekten bu mücadeleden rahatsız olanların korkusu olmuştur ve akıl sağlıklarını bozmuştur.
Faiz lobisinden tutun da, uluslararası istihbarat teşkilatlarının tezgahı olarak kamuoyuna sunmaları bu ruh halinin sonucudur.
“Camide içki içtiler”, “başörtülü kadın ve çocuğuna saldırdılar “şeklinde ki yalanlarla makyajlanan bu saçmalıklar zinciri, halkın mücadelesinin sistemin devamından yana olan güçleri ne kadar tedirgin ettiğinin göstergesidir.
Gezi aklı nedeniyle, bu kesimler daha çok kâbuslar görecekler, daha çok şaşıracaklar, saçmalayacaklar, mantıksız ve kontrolsüz tepkiler vereceklerdir.
Geziciler, boşuna haykırmıyorlar; “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” diye…
Demokrasi ve özgürlük güçleri hakim sınıfların tüm spekülasyonlarını boşa çıkararak, mücadelelerini daha da geliştirerek bu kesimlere gerekli dersi veriyorlar.
Başkan Gökhan da, gezi mücadelesinin bir demokrasi kazanımı olduğunu bir kez daha Çanakkale halkıyla paylaşarak meclis üyesinin saygısız tavrına gerekli dersi vermiştir.
Ülgür Gökhan bu tavrıyla Çanakkale halkının takdirini toplamıştır.
Yine Başkan Gökhan açısından, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Çanakkale Valiliğinin Başkan Gökhan’a vermiş olduğu plaket son derece anlamlıdır.
Çanakkale Valiliğinin böylesi bir onurlandırma da bulunması ayrıca değerlidir.
Başkan Gökhan bu onuru hak etmiştir ve yapmış olduğu çağrı ile bunu bir kez daha ispat etmiştir.
Gökhan’ın Çanakkalelilere çağrısı; “doğayı korumak için en önde olun” şeklindedir.
Bu anlamlı çağrının gereklerini yapmanın, hepimizin görevi olduğunu unutmayalım.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken kentin en önemli konularından biri olan deprem gerçeğine ilişkin bazı dersler çıkarmamız gerekli gelişmeler oldu.
Kentteki bazı binalar için, depreme karşı dayanıksız olduğu tespit edilerek, boşaltılması çağrısı yapıldı.
Bunlardan biri de,  40 haneli 2000 yılından önce yapımına başlanmış fakat 2003 yılında inşaatı tamamlanmış bir kooperatifin yaptırdığı site idi.
Kentte biraz duygusallıktan kaynaklanan, biraz iyimserlikle birleşen fakat sonuçta gerçekleri görmemizi engelleyecek ve sonuçları itibarıyla ciddi sorunlar yaratabilecek bir anlayış var.
Bu iyimser yaklaşım nedeniyle, deprem ile ilgili olarak bir türlü alınması gerekli önlemler konusunda gerekli adımlar atılamıyor.
Zemin yapısının sağlamlığı ile başlayan, binalarımızın özellikle 2000 yılından sonra depreme dayanıklı bir şekilde yapıldığı şeklindeki anlayışla birleşen bu görüş kentin bina stokunun deprem karşısındaki gerçek fotoğrafını görme konusunda engelleyici bir etki oluşturuyor.
Bu görüş şimdilerde son yaşadığımız depreme de vurgu yaparak etki alanını daha da geliştirme eğilimini içinde barındırıyor.
Halbuki yaşadığımız deprem sonrasında boşatılması karar verilen binaların bir çoğu 2000 yılından sonra inşaatı tamamlanarak gerekli izinleri alınmış binalar.
Dolayısıyla kentin bina stokunun depreme dayanıklılığının gerçek durumunu görmek buna göre önlemleri almak ertelenemez bir zorunluluktur.
Bu çalışma bir şekilde başlatılmalıdır.
Bundan daha önemli bir projeyi, bu kent için düşünemiyorum.
Bu iş için gerekli bütçe oluşturularak bu hayati sorun çözülmelidir.
Kim ki bu gerçeği görmezden geliyorsa bu kente en büyük ihaneti yapıyor demektir.
Bu kent, güçlerini birleştirip binalarımızın deprem dayanıklılığının gerçek durumunu ortaya çıkarmalıdır.
Unutmayalım ki, deprem değil depreme dayanıksız binalar öldürür.
Bu arada, içersinde oturulması sakıncalı bulunan sitenin sakinleri kendi kaderlerine bırakılmamalıdır.
Acilen evlerinin akıbeti ortaya çıkarılmalı, yapılması gereken ne ise harekete geçilmelidir.
Bürokrasinin ağır işleyen yapısının, yapılacakları geciktirmesine yol açacak çeşitli durumlar üzerinde özel olarak durulmalıdır.
Ayrıca bu insanlar sokakta bırakılmamalıdır.
Özetle deprem gerçeği ile daha çok yüzleşme gerçeğini kafalarımıza koymalı ve bu konuda yoğunlaşmalıyız.
Bu alanda yapılması gerekenler noktasında; çok daha disiplinli, bilinçli ve dinamik olmak zorundayız.
Paylaş