Gergin günler...

Ülkemiz bir gerginlik iklimi yaşıyor.
Bu da işlerin iyi gitmediğinin göstergesi.
İşçilerin grev hakkı yasaklanıyor; gerekçesine baktığımızda önümüzdeki günlerde de birçok sektörde grevlerin yasaklanabileceğini söyleyebiliriz.
Tıpkı askeri diktatörlük günlerinde olduğu gibi...

546
Greve katılan işçiler, sendikalaşan işçiler işten atılıyor.
Ortalığı gaz bombaları kapladı.
“İnsan sağlığına zararı yoktur” denen gaz bombaları nedeniyle ölümler yaşanmaya başlandı.
Hopa’da katledilen Metin Lokumcu’nun ölümünün1. Yılını yaşadığımız şu günlerde bir kez daha  Yalova’da bir genç “ben astım hastasıyım, gaz sıkmayın” yalvarışlarına rağmen biber gazı sıkılması sonrasında yaşamını yitirdi.
Ne acıdır ki; gaz bombası nedeniyle yaşamını yitiren gencin ailesi yine gaz bombalarına maruz kalıyor, ülkemizde .
F 16savaş uçaklarından köylülerimizin üzerine bombalar yağdırılıyor.
Güzel ülkemizde neler oluyor böyle…
 
İşçiler memurlar, kadınlar gençler, toplumun geniş bir kesimi yoğun bir saldırı ve baskı altında.
Bu baskılar ve saldırılar artık aleni olarak yapılıyor, yasallaştırılması için yürütme ve yasama yoğun çabalar içersinde.
En temel insan hakları siyasal iktidarın hedeflerine bağlı olarak görmezden geliniyor.
Yaşamın bir bütün olarak yeniden dizaynı söz konusu.
Kadınlar üzerindeki baskılar, kadın iradesine ipotek koyacak noktaya getirilerek; kadın olmanın ülkemizdeki gerçeği, utanç verici yeni bir uygulamanın başlangıcı ile bir kez daha darbe aldı.
Kürtaj ve sezaryen noktasındaki tartışmalar; bir saldırıya dönüştürülmek üzere, yeni yasaklar gündemde.
Buna karşı çıkan kadınların gaz bombalarına maruz kaldığı bir şiddet anlayışı ile saldırılar sürdürülmekte.
 
Ekonomik olarak halkın üzerindeki yükler her geçen gün ağırlaşıyor.
Memurların ekonomik hakları, sözde toplu sözleşme yasası süreci ile tam bir komediye dönüştü.
Gazeteciler ve bilim insanları üzerindeki baskılar dozajı arttırılarak sürüyor.
Yandaş bir gazetenin hedef gösterdiği bir akademisyen üniversiteden atıldı.
Uludere olayında hükümeti eleştiren bir gazetecinin işine son verildi.
Tüm bunlar son iki gün içersinde yaşanılan olaylar.
 
Olsun varsın, gelin biz; Çamlıca Tepesine İstanbul’un her yerinden görülecek dev bir cami yapımı ile  meşgul olalım.
Üstelik; 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, her 350 kişiye 1 cami düşmesi, çarpıcı bir veri olarak önümüzde durur iken.
Bu gerginliği bu ülke taşıyamaz.
Bu böyle bilinmelidir.
 
Çanakkale’nin üzerinde dolaşan el
Çanakkale’deki siyasal hayata ilişkin bazı gözlemlerim var.
Öncelik ile muhalefetsizlik ortamı yaratılmaya çalışılıyor.
Bunun ilk adımı olarak medyanın muhalefetsizliğinin yaratılması seçildi. Sonrasında bazı kurumların bir şekilde etkisizleştirilmesi hedefi ile hareket ediliyor; hedefte öncelikle Çanakkale Belediyesi var.
Bu el CHP Çanakkale Örgütü üzerinde de parmak oynatıyor.
Her fırsatta CHP’nin, tüm kadroları ile birlik içersinde, hedefleri için seferber olması engellenmeye çalışılıyor.
 
Bu kapsamda yeni bir format daha atılmaya çalışılıyor; susan bir CHP yaratmak.
Çanakkale’nin siyasal hayatının belli hedefler ile dönüştürülmesinin öncelikli planlamaları böyle.
Zaman ilerledikçe, bu hedeflerin gerçekleşme performansına bağlı olarak yeni
dizayn çalışmaları ile karşılaşabiliriz.
 
Baz istasyonları şehir dışına
Bir çok mahkeme kararı gibi son olarak Yargıtay Hukuk Kurulu da bir yerel mahkemenin baz istasyonlarının ``uzun zaman diliminde insan sağlığına zarar vereceği, insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yarattığı, bu nedenle şehir dışına çıkarılması`` gerektiğine ilişkin yerel mahkeme kararını oy çokluğuyla onadı.
 
Dava sürecinin gelişimini sizlere aktarmak istiyorum.
 
Bu konuda Çanakkale’de kafaların karışık olmasına bağlı olarak; yaşanan bu hukuksal süreç baz istasyonları konusundaki gerçekleri daha net bir şekilde ortaya koyacaktır.
 
Oturduğu apartmanın önündeki elektrik direğine baz istasyonu takılan bir yurttaş, baz istasyonunun radyasyon yaydığının uzmanlarca belirtildiğini, kızının lenf kanserine yakalandığını, bu durumun aile açısından yıkıma neden olduğunu ve istasyonun faaliyetine devam ediyor olmasının aile bireylerinin sağlığı için endişeye yol açtığını belirterek, baz istasyonunun kaldırılması istemiyle dava açtı.
 
Davayı kabul eden Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, gerekçesinde, her gün konutundan çıkıp evine dönen ve zamanının çoğunu evinde geçiren davacının ve aile bireylerinin, her gün baz istasyonu ile karşı karşıya kalmasının psikolojilerini olumsuz etkileyeceğinin doğal bir sonuç olduğunu vurguladı.
 
Gerekçede, davacının kızının lenf kanseri olduğu, buna rağmen baz istasyonuyla karşı karşıya yaşamak zorunda bırakılmasının düşündürücü olduğu belirtilerek, aile bireylerinin baz istasyonu nedeniyle sürekli bir endişe ile yaşamak zorunda kaldıkları ifade edildi.
 
Haberleşme hakkının bireyin konutunda huzurlu ve sağlıklı yaşama hakkından üstün tutulamayacağı kaydedilen gerekçede, bilirkişi raporunda da davacı ve ailesinin baz istasyonundan olumsuz etkilendiği, tedirgin olduklarının gözlendiği, bu nedenle istasyonun başka bir yere yerleştirilmesinin uygun olacağı kaydedildi.
 
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını onadı. Daire, yönetmeliğe uygun olarak kurulup işletilse dahi baz istasyonlarının ``uzun zaman diliminde insan sağlığında zarara neden olacağına`` ve ``para ile ölçülebilen bir zarar olmasa da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yarattığı`` gerekçesiyle baz istasyonlarının yerleşim yerlerinden uzaklaştırılmasına karar verdi.
 
Davalı GSM şirketinin karar düzeltme talebinde bulunması üzerine dosyayı yeniden görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu kez yerel mahkemenin kararını bozdu.
 
Bozma gerekçesinde ise baz istasyonunun şehir dışına çıkarılması halinde hücresel yapı oluşturmaması nedeniyle sinyallerin abonenin cep telefonuna ulaşması için çok yüksek elektromanyetik dalga oluşturması gerekeceği vurgulandı. Bu nedenle daha fazla güç kullanılacağından daha çok insanın daha fazla elektromanyetik alana maruz kalacağı bildirilen gerekçede, ``Davacının baz istasyonunun sağlığına zarar verdiğini ve yönetmelikte belirtilen limit değerlere uygun bulunmadığını ispatlaması gerekir. Kanıtlanmayan, soyut, `uzun vadede zarar verir`, `baz istasyonu yakın mesafede`, `görünce moralim bozuluyor` gibi nedenlerle dava açılması ve dava sonunda baz istasyonunun sökülmesine karar verilmesi hukuka ve yasalara uygun değildir`` denildi.
 
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, baz istasyonlarıyla ilgili son sözü söyledi.
 
Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay`ın bozma kararına uymayarak ilk kararında direndi. Davalı GSM şirketinin, yerel mahkemenin bu kararını da temyiz etmesi ve direnme kararının bozulmasını istemesi üzerine dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`na geldi. Kurul, oy çokluğuyla Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin direnme kararını onadı.
 
Yaşanan bu hukuksal süreç sonrasında ortaya çıkan karar, baz istasyonlarının şehir dışına taşınması talebimizin haklılığını ortaya koymaktadır.
 
Şimdi hep birlikte baz istasyonlarının şehir dışına taşınmasının takipçisi olmalıyız.
Paylaş