Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı ve Başbakan eski Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer, gazetemiz sahibi Aynur Ganiler’in sorularını yanıtladı. Son dönemde Türkiye’nin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik süreci değerlendiren Ersümer, aynı zamanda seçim süreçleriyle de ilgili önemli açıklamalarda bulundu. AKP’nin iktidar partisi olarak güçlü olduğu bir dönemde seçim yapmayı tercih edebileceğinin altını çizen Ersümer, olası bir erken seçimin de sinyallerini verdi. Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası OHAL ile yönetilen bir ülke olduğunu belirten Ersümer, Türkiye’nin seçime gitme şartlarının önemli olduğunu ifade ederek, seçimlerin demokratik bir ortamda yapılmasının önemine vurgu yaptı. Daha önce yapılan seçimlerde Türkiye’nin yüzde 50 yüzde 50 oranında ikiye bölündüğünü belirten Ersümer, önümüzdeki süreçte Türkiye’de seçim sisteminin gereği, iktidara talip iki parti kalacağını ifade ederek, Amerikan sisteminin yerleşebileceğini söyledi. Seçim sürecinde partilerin durumu hakkında değerlendirmede bulunan Ersümer, çok önceden MHP’den 50 adayın, AKP listelerinde gösterilebilmesi için Milletvekili sayısının 600’e çıkarıldığı iddia edildi, CHP’de belirsizliklerin devam ettiğini, İyi Parti’nin ise henüz merkezi tam olarak kucaklayacak bir yapıya ulaşmadığını söyledi. Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin seçim sürecini etkilediğini belirten Ersümer, Türkiye için her seçimin, sıkıntılı süreçler için arayış olduğunu belirterek; “Yapılan her seçim bir umuttur, bir bekleyiştir. İnsanların kendilerini oy vererek ifade edebilecekleri bir ortamdır. Erken seçimde de aynı şey olacaktır” dedi.
Eskiden, ülke değerlendirmelerinin ‘iç siyaset, dış siyaset, ekonomi, eğitim, sağlık, insan hakları, özgürlük…” gibi konularla yapıldığını belirten Ersümer, şu anda ise ülkenin gündeminin ana konularının değiştiğini ifade etti. Ersümer ülkenin ana gündeminde “Şu anda yakından izlediğimiz bir Afrin harekâtı var. Devamında da CHP bir kongreye hazırlanıyor, yeni kurulan İyi Parti var. Gazetelere, haber kanallarına bakarsanız bunlar ülke gündeminin ana noktalarını teşkil ediyor. Bir de tabi 15 Temmuz’dan bu yana değişmeyen FETÖ, FETÖ ile mücadele olgusu var” şeklinde belirtti.
“Genelde Türkiye’nin sorunu genç işsizlik”
Türkiye için ekonomik değerlendirmede bulunan Ersümer, ülkede işsizliğin artarak devam ettiğini belirterek , tarım ülkesi konumundan tarım ürünleri ithal den bir ülke konumuna dönüştüğümüzü söyledi; “Döviz fiyatındaki iniş çıkışlar, ithalat rakamları, ihracat rakamları, büyüme hızını da değerlendirirsek, ekonomik yönden de artık eskisi kadar içimizin rahat olduğunu söylemek mümkün değil dedi. Enflasyon son 15 yılın en üst rakamlarına ulaştı. Enflasyondan etkilenen kesimler, artık maaşlarıyla geçinemediklerini, yüksek sesle söylemeye başladılar, bu da Türkiye’nin bir başka gerçeği. Tabi bunların içinde en önemlisi işsizlik, çünkü işsizlik onarılmaz bir yara haline geldi. İşsizlik aile ekonomisini şiddetle etkilemeye devam ediyor. Genelde Türkiye’nin sorunu ‘genç işsizlik’. Hayata yeni atılma durumu olan insanlar, evlenecek, yuva kuracak, onların aileleri ile olan ilişkileri. Belli bir yaşta insanların anne babalarından harçlık istemesinin getirdiği zorluklar var. İşsizlik zaten yüzde 11’lerde, yüzde 12’lerde şuanda, bu da çok ciddi bir problemdir. Türkiye saman ithal ediyor, Türkiye mercimek ithal ediyor, Türkiye et ithal ediyor, Türkiye buğday ithal ediyor ve bu listeyi daha uzatmak mümkün. Türkiye bir yandan da tarım ülkesi. Biz eskiden konuşurken cümleye ‘Türkiye kendi ürettikleriyle hayatını idame ettirebilen dünyanın nadir ülkelerinden biridir’ diye başlıyorduk. Ama Türkiye şimdi, neredeyse hemen hemen tarıma dayalı bütün ürünleri ithal eden ülkelerin başında gelecek. bir et ithal furyası dönüyor.. Vatandaş, yine ithal edilen etleri bulamamaktan sıkıntılı . Artık Türkiye ile ilgili pembe tablo çizebilmek, geleceğe umutla bakılabileceğini söylemek çok mümkün değil” dedi.
“15 Temmuz’un etrafından bakarsak OHAL ile yönetilen bir ülke haline geldik”
Türkiye’nin 15 yıldır belli bir düşünce tarzına dayalı iktidarla yönetildiğinin ancak, iktidarla aynı şekilde düşünmeyen bir yüzde 50 daha olduğunun altını çizen Ersümer; “Türkiye bu şekilde bölünüyor. Seçim sonuçlarına da baktığınız zaman görünen o, yani iktidar partisi ve karşısındakiler diye bakıldığında yüzde 50, yüzde 50 bölünme var. Aslında Türkiye’nin yüzde 50’si yeteri kadar nefes alamamaktan şikâyetçi, arzu ettiği bir yönetim şekli ile yönetilmemekten şikâyetçi. demokrasilerde, bu işin demokratik yolu bellidir. Seçimlerle iktidarlar gelir, seçimlerle iktidarlar gider. Aslında Türkiye’deki bu demokrasi sistemi ara ara ıntıkaya uğramıştır. Çünkü bunları yaşadık. 1960’da aynı şey oldu, 1971’de aynı şey oldu, 1980’de aynı şey oldu. 15 Temmuzda da böyle olması için bir çalışma oldu. O da Türkiye için bir dönüm noktasıdır, gerçekten de böyle bir grubun devlete kafa tutması, yönetimi ele geçirme çabası içinde olması, Türkiye için gerçekten de önemli bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye 15 Temmuz dan sonra OHAL ile yönetilen bir ülke haline geldik, bundan da şikâyetçi olan insanlar var. OHAL’in gerekli olduğu yerler var, gerekli olduğu konular var, ama yönetilmemesi gerekenler de var. Netice itibari ile bütün bu yaşananlar belli bir süreç içerisinde değerlendirilir. Bu değerlendirme ne zaman yapılacak? Sandığa gidildiği zaman yapılacak ve hatta birkaç defa sandığa gidilecek, gelecekte bir takım şeyleri tarih yazacak. Şimdi siz 50 yıl önce, 40 yıl önce, hatta 30 yıl önce Türkiye’de yaşanılan olayları o günün şartlarına baktığınız zaman başka türlü değerlendiriyorsunuz. Bugünkü çerçeveden, bugünkü pencerenizden baktığınız zaman başka türlü değerlendiriyorsunuz. Gerçekten de tarih yazacak ve birileri de bu tarihi bir gün okuyacak. Ama biz eğer bugün önümüze bakacaksak, bir değerlendirme yapacaksak, Türkiye demokratik şartlarda, demokrasinin imkânlarıyla seçime gidecektir ve bu seçimde de mutlaka bütün düşünce sistemlerinin karşılığını bulabileceği bir meclis aritmetiği oluşacaktır ve bir başkan seçilecektir. Yani Türkiye ilk defa böyle bir seçime gidiyor. İlk defa iki sandık yan yana olacak, malum seçim yapılacak. Akabinde de Milletvekili seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Buradan çıkacak sonuç da önemli. Türkiye’nin seçime gitme şartları önemli, seçimin yapılma şartları önemli, tabi ki seçimin demokratik bir ortamda yapılıp gerçekten herkesin içine sindirilebileceği, artık üzerinde tartışmayacağı bir seçim sonucunun alınması” önemli dedi.
“İktidarlar kendilerini en güçlü gördükleri zaman seçim yaparlar”
İktidarların en güçlü olduğu dönemde seçime gitme kararı aldığı ve AKP’nin de güçlü olduğu bir dönemde seçime gideceğinin altını çizen Ersümer; “İktidarlar tabi ki kendilerini en güçlü gördükleri zaman seçim yaparlar. Çünkü seçime karar vermek genelde iktidarların yetisinde, iktidarların gücünde olan bir iş,
Biz de iktidardayken birkaç defa seçim yaptık. Seçim tarihlerini, seçim yöntemlerini hep kendimize göre tespit ettik. Mesela 1991 seçimi çok iyi hatırlıyorum, Mesut bey Meclis Grubundaki bütün Milletvekilleri listede yer alacaktır dedi. 276 tane Milletvekilinin olduğu grubun önünde söz verdi. Sonra yazın da bizi çağırdı, ‘ben böyle bir şey söyledim ama Milletvekillerini listelere nasıl yazacağız’ dedi. Biz, o zaman 5 arkadaştık Mesut Beyin verdiği bu sözün gerçekleşebilmesi için mevcut Milletvekillerinin listede yer alabileceği bir sistem yarattık. Yani 1991 seçimini yaptık. Dolayısıyla biz, o zaman kendimize göre bir seçim gerçekleştirdik. Bugün de AKP kendi çıkarları doğrultusunda seçim yapacak. Çünkü, bir uyum yasası çıkması lazım. Bu uyum yasaları bu seçimin yol ve yöntemlerini belirleyecek. Netice itibari ile siyasi partilerin ittifak yapacakları konuşuluyor. Nasıl yapacaklar? Oraya onlar yazılacak, daha sonra da seçim takviminde yer alması gereken hususlar belirlenecek. Bu Başkanlık Sistemi ile ilgili siyasi partiler kanununda yapılması gereken değişiklikler var. Seçim kanununda yapılması gereken değişiklikler var. Gönül arzu ediyor ki, bu yapılacak ilk seçimde uygulanacak olan böyle bir kanun yani anayasa değişikliğinin diğer ilgili kanunlara uyumun sağlanması noktasında çıkacak olan kanunların da bütün siyasi partiler, mecliste olanlar ve meclisin dışında olanlar dahil birlikte bir konsensüs içinde hareket edilmesi lazım. MHP ve AKP bir komisyon kurdu. Onlar orada kendilerine göre bir çalışma yapıyorlar. Tabi ki CHP de dahil olacaktır, tabi ki HDP de dahil olacaktır ama günün sonunda o komisyonlara da çoğunluğun kararı hakim olacaktır. Sayın Bahçeli günler öncesinden söyledi ‘biz AKP ile ittifak yapacağız’ dedi. Yani MHP’li adayların AKP listelerinde aday gösterilmelerini sağlayacak bir seçim kanununun geleceği gözüküyor. Başlangıçta Milletvekili sayısının 600’e çıkarılmasındaki ana sebebin, ‘MHP’den 50 kişinin, AKP listelerinde gösterilebilmesi için Milletvekili sayısının 600’e çıkartıldığı’ söyleniyor. Ben öyle anlıyorum ki bu yasa sadece MHP ve AKP için yapılan bir değişiklik değil. Sizin de varsa böyle imkanlarınız, aynı yoldan, aynı dereden geçerseniz siz de ittifaklar yaparsınız” dedi.
“Türkiye’de iki parti kalacak”
Yapılan değişikliklerle Türkiye’de iki parti kalacağını ve aynı Amerikan modeli olacağını belirten Ersümer; “Çünkü sistemin gittiği yer farklı. Tabi başka partiler de var ama yani iktidara oynayan, gerçekten seçim sonucunda ana oyuncu olabilecek partiler olarak iki parti kalıyor. Amerika’da senelerdir Demokratlar ve Cumhuriyetçiler yarışıyor. Başkanlık Sisteminin en iyi yönetildiği yer Amerika. Onun için ben Amerika’dan bahsediyorum. Yani seçimlerin sonuçları ne olacaktır diye baktığımızda bir sandıkta Milletvekilleri seçilecek, öbür sandıkta Başkan seçilecek. Yapılan bütün değerlendirmelerde ilk oylamada hiç kimsenin yüzde 50’yi geçemeyeceği yolunda, genel kabul bu. Diyelim ki ilk sandıkta çıkacak olan sonucun Başkanlık seçiminin ikinci turunda seçmeni etkilemesi mümkün. Yani şunu söylüyorum Başkanlık seçimi ikinci tura kalırsa ki kalma ihtimali çok yüksek. Milletvekili seçimi sonuçları, ikinci turda seçilecek olan başkanın adının belirlenmesinde en ana unsurlardan biri olacak. Eğer AKP ve MHP ittifakı o sandıktan en çok oyu alarak çıkarsa meclis açılacak, Milletvekilleri gelip yeminlerini edecekler, akabinde Meclis Komisyonu, Meclis Başkanı seçilecek, meclis çalışmaya başlayacak. İkinci turda da başkanlık seçimi yapılacak. Yani mümkün mü? O sandıktan çok oy alıp, meclisteki çoğunluğu kazanıp Meclis Başkanını seçen Komisyon Başkanı seçen bir partinin başkanlık seçimine girerken birinci söylemi ne olacak? ‘İstikrar’ diyecek. Eğer siz seçeceğiniz başkanla meclisin uyum içinde çalışmasını istiyorsanız, oyunuzu ona göre verin diyecekler. Milletvekilini seçecek sandık bana göre başkanı da tayin edecek” dedi.
“CHP de belirsizlikler sürüyor”
Muhalefet Partilerinin durumu hakkında görüşlerini aktaran Ersümer; “İktidar partilerinin büyüme hızının % 3 ve daha yukarı olduğu zaman mutlaka seçimde kazanıyorlar, çoğunluğu elde ediyorlar. Şimdi dünya bankasının değerlendirmelerine göre Türkiye’nin büyüme hızının yüzde 4-4,5 olacağı hesaplanıyor, bu önemli bir şey. CHP’de demokrat bir parti, her kongrede seçime 3-4 aday çıkıyor. Bu adayların şuanda belirlenme tarzı, adaylık açıklamalarına baktığımız zaman CHP’den nasıl bir sonuç çıkacağı belli değil. Yani CHP’de belirsizlik sürüyor.. İyi Parti de kendini, iktidar namzeti, büyük kitlelere yayılmış, gerçekten merkez sağı temsil eden bir parti görünümü kazanmış değil. Her yeni bir parti demokrasimiz için yeni bir nefestir. Çünkü herkes aynaya bakar. Baktığın zaman oy vereceğin bir partide kendinden bir parça görmek ister. Türkiye’de önemli sayıda seçmenler kendini hiçbir siyasi parti aynasında tam olarak göremiyor. Sayın Meral Akşener’in geldiği kaynak itibari ile bakarsak, MHP’den önce DP’deydi, yani o da merkez sağ orjinli bir Genel Başkan olarak görülebilir. Mesela Çanakkale’de de öyle bizden bazı arkadaşlarla görüşülüyor yani özelikle görev alan arkadaşlarımız da oldu.. Geçen gün Sayın Rıdvan Uz ile bir konuşmamız oldu. Ama ANAP’ın kurulduğu dönemde olduğu gibi, yani 1983 şartlarında bütün toplumu kucaklayan, içinde bütün seslerin yer alabildiği güzel bir koro oluşmadı henüz. Ama Meral Hanım demokrasimize bir nefes aldırmıştır, bir rahatlama sağlamıştır. Seçime girmek başka bir şey, seçime hazır olmak başka bir şey, seçimde çok iddialı olmak başka bir şey. İnşallah siyasi partiler bu dediğim imkanlara kavuşurlar, iddialı olurlar netice alırlar ve seçmenimiz de gönül rahatlığı ile oy vereceği partileri oy pusulasında görür, oyunu da verir diye düşünüyorum” dedi.
“Her seçim bir umuttur”
Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin seçim sürecine yön verdiğini ifade eden Ersümer, seçimlerin Türkiye için bir umut olduğunun altını çizerek; “Ben Türkiye’nin son 50 yılını çok iyi biliyorum. Türkiye konumu itibari ile sosyopolitiği, coğrafi durumu, stratejileri itibari ile baktığın zaman Türkiye, dünyanın çok sıkıntılı yerlerinden birinde. Geçmişte hep kavga ettiği, geçmişte yüz yüze, göğüs göğse harp ettiği bir coğrafyanın içinde. Şuanda Suriye’de Şam’dan geçerek çizilen hat Mustafa Kemal’in çizdiği bir hat. Ülkenin korunması bakımından yereldeki nehirdir, vadidir, dağdır o günün savaş imkanlarına göre savunulabilecek bir hattır. Türkiye’nin işi zor her zaman zordu, bu sadece bugün için değil. Türkiye dönem dönem bazı politikalar üretmiş, iç siyasette güçlü olduğu zaman dış siyasete de bunu yansıtmış, belli konularda iddialı olmuş ama Türkiye hiç kavgacı olmamış, Türkiye hep ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözünün etrafında kümeleşmiş. Bu, kimseden korktuğundan, kimseden çekindiğinden değil o imkânı sağlayabilmiş olmasından doğan bir sonuç. Türkiye’nin çok başarılı hariciyeleri olmuş, gerçekten hariciyenin ‘dış siyasetin’ hem iç siyaset, hem de ülkenin genel konumu bakımında ne kadar önemli olduğunu bilerek yönetilmiş. Türkiye hep sıkıntılı oldu. Her seçim bir arayıştır insanlar bu yüzden seçim yapıyorlar. Seçim ya günü geldiği zaman yapılır, ya da bazen erken. Her seçim bir umuttur, bir bekleyiştir. İnsanların kendilerini oy vererek ifade edebilecekleri bir ortamdır. Erken seçimde de aynı şey olacaktır” dedi
“Troia’da Mustafa Kemal anılmıyor”
Son olarak Çanakkale için değerlendirmelerde bulunan Ersümer; “‘2018 Troia Yılı’ Çanakkale’de güzel şeyler yapılıyor. Çanakkaleliler bu aralar birbirleriyle daha da bütünleşmiş gözüküyorlar. Troia Yılı çok ham hayal gibi başladı. Ama şuanda gayet iyi gidiyor iyi de destek görüyor.Bende ilk günden beri destekliyorum Umarım daha da desteklenir. Ama orada bir şey var. ‘Troia Savaşları ile Çanakkale Savaşları özdeştir’. O gün Troia’ya dünyanın güçlü bir devleti hücum etmiştir, Çanakkale’ye de dünyanın en büyük hegemonyası hücum etmiştir. Bir de Mustafa Kemal’in 1912-13 yıllarında gelip Troia’yı dolaştığını biliyoruz ve yine İlyada Destanı’nı hazmederek çok iyi okuduğunu biliyoruz. Yani birçok yerlerde Achill’le Mustafa Kemal arasında Hektor’la diğer güçler arasında bir takım bağlar kuruluyor. Ama Çanakkale Savaşlarının Troia ile özdeşleştiği nokta vardır. Çanakkale Savaşları da hem Türkiye’nin, hem de Mustafa Kemal’in doğduğu bir yerdir. Bütün Troia yayınlarına bakıyorum hiç Mustafa Kemal adı anılmıyor. Birileri Çanakkale’nin adını Troia ile değiştirmeye kalktı gereksiz uçuk bir öneri idi ama bazı yeni yatırımlara Troia adının verilmesini desteklerim” ifadelerine yer verdi. (Eren Aşnaz)