Eğitim Sen’den “Eğitimde Çöküş” raporu

Eğitim-Sen “2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılında Eğitimde Çöküşün Göstergeleri” başlıklı rapor hazırladı. Eğitim Sen raporunda, “MEB verilerine göre, 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim-öğretim yılında, 28 bin 625 okulöncesi eğitim veren okul varken, 2014-2015 eğitim öğretim yılında bu sayı 26 bin 972’ye gerilemiştir. Aynı dönemde öğrenci sayısı ise 1 milyon 169 bin 556’dan, 1 milyon 156 bin 661’e düşmüştür” denildi.

525
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), “2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılında Eğitimde Çöküşün Göstergeleri” adı altında yayınladığı raporunda, “Milli Eğitim Bakanlığı, 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilen eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin üçüncü yılına ilişkin sayısal verileri `MEB Örgün Eğitim İstatistikleri 2014-2015` adlı çalışma ile açıklamıştır. Bakanlığın her yıl açıkladığı, ancak özellikle son üç eğitim-öğretim yılına ilişkin veriler, eğitim sisteminin ticarileştirilmesi ve dinselleştirilmesine ilişkin temel eğitim göstergelerini bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan 2014-2015 örgün eğitim istatistikleri, sendikamızın yıllardır ısrarla vurguladığı temel sorunların büyük bir bölümünü içermemesine rağmen, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin üçüncü yılı itibariyle kimlerin haklı çıktığını açıkça göstermektedir. Eğitim Sen’in ve bilim insanlarının bütün eleştiri ve itirazlarına rağmen eğitimde 4+4+4 dayatması ile eğitimde piyasa merkezli dönüşüme paralel olarak, kamusal eğitimin nasıl adım adım tasfiye edildiği, özellikle okullar ve imam hatip okullarının sayısındaki olağanüstü artışı bütün yönleriyle gözlemlemek mümkündür. MEB verilerine göre, 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim-öğretim yılında, 28.625 okulöncesi eğitim veren okul varken, 2014-2015 eğitim öğretim yılında bu sayı 26.972’ye gerilemiştir. Aynı dönemde öğrenci sayısı ise 1 milyon 169 bin 556’dan, 1 milyon 156 bin 661’e düşmüştür. Söz konusu azalışın en önemli nedeni, 4+4+4 dayatmasının belki de en acımasız uygulaması olan okulöncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydettirilmesindeki anlamsız ısrardır. MEB, Eğitim Sen’in, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen bu konuda gerekli adımları atmamakta ısrar etmekte ve açıkça çocukların geleceği ile oynamaktadır” dendi.
“Dini inançların istismarı”
“Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okullarda yaşanan ve giderek derinleşen sorunlar, acil çözüm bekleyen okula başlama yaşına ilişkin gelişmeler, kalabalık sınıflar, okullarda yeterli altyapının olmaması, fiziki donanım eksiklikleri, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin önündeki engelleri, eğitim sisteminde yıllardır çözüm bekleyen sorunlardan ayrı ve bağımsız değerlendirmek mümkün değildir” denilen açıklama; “Eğitimde 4+4+4 dayatmasının uygulanmaya başlanmasından bu yana okullarda en çok gözlenen sorunlar; 72 ay öncesi çocukların hala okula uyum sağlayamamaları, okula giriş çıkış saatleri, velilerden para toplama uygulamalarının yaygınlığı, temizlik sorunu, imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik çeşitli baskılar eğitim gündeminde ön sıralardaki yerini korumaktadır. Özellikle son 12,5 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekmekte, okullarımız adeta belli bir inancın, belli bir mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatılmaktadır. AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu `tek din, tek mezhep, tek dil` anlayışı üzerinden `tek tip` hale getirmeye çalışmak olmuştur. Toplumda sürekli yeni kamplaşmalar ve kutuplaştırmalar yaratarak egemenliklerini sürdürmek isteyenler, benzer bir bölünmeyi öğrenciler arasında oluşturmaya çalışmış, bu durum okullarda şiddetin artmasından başka bir sonuç vermemiştir. AKP iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki çürümenin ve mevcut karanlık tablonun öncelikli sorumlusudur. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı ortadadır. Eğitim Sen olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek politika ve uygulamalara derhal son verilmesidir. Bunun için öncelikle hiçbir öğrencinin not ya da sınav baskısı altında kalmadan, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sistemi oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve ailelerine dayatmada bulunmamalıdır. Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticile-rinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ve her bireyin kendi anadilinde olmasına, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalı, eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir” ifadeleri ile tamamlandı.
Paylaş