Kentimizde kamuya açık, özellik ile denize açılan alanların nerdeyse yok olmak durumuna geldiği koşullarda elimizdeki bu alanların kıymetini bilmeliyiz.
Bu alanlardaki düzenlemeler için birincil menfaat kamu yararı olmalıdır.
Bu projeye bu kriter ile yaklaşmak önemlidir.
Ayrıca bu alan için sunulan diğer gerekçelerde zaten bu temel kriter içinde bütünlük teşkil eden ve buna göre düzenlenmiş bilgi notları olduğu için meclisin iradesi ret temelinde olmuştur.
Bu tartışmalarda en çok dikkatimi çeken AKP Meclis Üyesi Hakan Vural’ın değerlendirmeleri oldu.
Hakan Vural o kadar doğru şeyleri gündeme getirdi ki; altına imza atarım.
Fakat bu gerçekleri kendisinin ne kadar içselleştirdiğini de tartışmak gerekir.
Bu gerçeklere kendisi inanmış olsa idi; konuşmasında Başkan Gökhan nezdinde saldırgan üslubu ve aynı zamanda hakaret içeren sözleri kullanmaz idi.
Gerçeklerin kendileri dışında hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Gerçeklere güvenmeyenler, içselleştirmeyenler, inanmayanlar sadece gerçekleri ifade etmek ile yetinmezler…
Bu süreçte bu faaliyetlerinin yanına kendilerine göre “destekleyici” bazı figürleri katarlar.
Bunların başında genellik ile hep’ saldırı’ ve’ hakaret’ gelmektedir.
Hakan Vural’ın sözlerini o ortamdan alıp bir başka koşullarda dile getirdiğimizde ya da bu sözleri Hakan Vural dışında bir başkasının söylediğini düşündüğümüzde bir çok kişinin destek vereceği bir anlayış ne yazık ki siyaset yapmanın hafifliğine kurban olmuştur.
Tutuklu gazetecilerin itibarsızlaştırılması çalışılması
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın yurt dışında yaptığı tutuklu gazeteciler için “tecavüzcü” değerlendirmesinden sonra Başbakan’ın partisinin İl başkanları toplantısında “terörist” damgası ile sürdürdüğü kara propaganda bu ülkede mesleklerini gerçek anlamda yapan gazetecilerin bazı kesimleri ne kadar rahatsız ettiğinin ifadesidir.
Gerçeklerin gün yüzüne çıkmasından rahatsız kesimler, anti demokratik bazı yasaların kendilerine verdiği avantajlar ile gazetecileri terörle mücadele yasası kapsamında “terörist”,Türk Ceza Kanunun bazı yasaları itibarıyla da “yasa dışı örgüt üyesi” olma iddiası ile tutuklamaktadırlar.
Başbakan da çıkıp bu anti demokratik zeminin getirmiş olduğu uygulamaları savunarak onlar “teröristtir” “örgüt üyesidir” diyerek esasında yaşanılan gerçekliğe parmak basmaktadır.
Anti demokratik bazı yasalarımız nedeniyle gazeteciler fikirlerinden ve mesleklerinin gerektirdiği uygulamalardan dolayı böylesi iddialar ile tutuklanmaktırlar.
Gazetecilik mesleğinin dışında faaliyet gösteren bu ülkede bir de dezenformasyon basını vardır,yandaş basın da diyeceğimiz bu basın her dönem sistemin ihtiyaçlarına göre rol alır.
28 Şubat sürecinde ordunun tetikçiliği rolüne soyunan bu basın bugünlerde de halkın örgütlü, meşru muhalefetini itibarsızlaştırma görevini üstlenmiştir.
İki gündür bazı gazetelerde “Halkların Demokratik Kongresi “hakkında yapılan yayınlar bunun ifadesidir.
“Halkların Demokratik Kongresi” bu ülkede sistem ile sorunu olan en geniş kesimlerin demokrasi, özgürlük için bir araya gelmiş meşru örgütlü bir yapısıdır.
Gün geçtikçe halkın muhalefet görevinin merkezini oluşturacak bir yapı olarak birilerini rahatsız eden, bu gelişmenin önü kesilmek için düğmeye basılmıştır.
Bu düğme şimdilik bazı basın kuruluşlarının eline verilmiştir.
Ne yapalım bir elin beş parmağı da bir olmuyor.
Not : Yazımı dünkü Belediye Meclis toplantısından önce yazdım. Dünkü toplantıda Hakan Vural tarafından bir gün öncesi sarf ettiği sözler nedeniyle özür dilediği bilgisini haber merkezimden alınca bu notu yazıma ekleme gereğini hissettim. Özür dilemek bir erdemdir. Fakat işin esasına ilişkin kavrayış açısından ne kadar ‘dönüştürücüdür’ bunun cevabını Hakan Vural’ın bundan sonraki pratiği belirleyecektir. Vural’ın özrünü yazımdaki tespitlerimi öz itibarıyla değiştirici bir gelişme olarak ele almadığımı belirtirim.