Demokrasi, niyet okuma ve objektif olma

Demokrasi maskesi, altında kimler ne işler çeviriyorlar şöyle bir bakalım isterseniz!
Öylesine bir kıvırtma sanatıdır ki bu maske altında sahneye koyulanlar, karanın ak yapıldığı algı dünyası içinde sürdürülen manipülasyonlarla sahte umutlar yaratma halidir, yaşanılanlar.
Yıllardır gerçeklerin gizlenmesi, halkın kandırılması adına bu alanda çok önemli “ustalıklar” gelişti.
Şimdi hepsinin tek tek gerçek yüzleri ortaya çıkıyor, çıktıkça; ülkemiz daha adil, eşit, insanca yaşanabilir bir ülke olarak değişecek, buna emin olun.

531
Demokrasiyi, şeffaflığı ağızlarından düşürmeyenler komik gerekçeler göstererek ÇASİAD tarafından düzenlenen final programına katılmadılar.
Neden diye düşündüğünüzde bu sorunun cevabını bulmak için çok zorlanacağınızı zannetmiyorum.
Bu durum; kendine güvenmemek ve bugüne kadar sürdürdükleri politikaları artık savunamayacak hale gelmenin göstergesidir.
Bu realite Kent Konseyi programına katılmamakla bir kez daha ortaya çıkmış, adeta ÇASİAD programına katılmamanın gerekçesi olarak kendilerine olan güvensizlik bir kez daha doğrulanmıştır.
AKP’nin genelde olduğu gibi Çanakkale açısından da Çanakkale seçmenine söyleyebileceği bir şey kalmamıştır, AKP çevrelerinde tam bir güvensizlik ve telaş hali hakimdir.
ÇASİAD’ın seçime doğru programı birçok gerçeğin su üstüne çıkmasına vesile olmuştur.
Her şeyden önce ÇASİAD demokrasi adına kendisini tartışılır hale getirmiştir.
Niyet okumak ile başlayarak, zaten seçilme ihtimalleri yok gerekçesiyle HDP ‘nin programa katılmasına karşı olan anlayış, manevralarını sürdürerek bu seferde pragmatik ve günün gerçeklerinden uzak objektif olmayan bir o kadarda gerici ve anti demokratik seçim kanunun arkasına sığınılarak sürdürülen bir savunma ile demokrasi kültürünün ayaklar altına alındığı bir organizasyona imza atılmıştır.
7 Haziran seçimlerinin kilit partisi olan HDP’nin yok sayılması nereden bakarsanız bakın bir skandaldır.
Ancak objektif olmak gerekirse, sermayenin örgütü olma iddiasıyla hareket eden ÇASİAD’ın ezilenin yoksulun, yok sayılanın mağdurun partisi HDP’yi ,yok sayması da gayet doğal bir durumdur.
Buradaki sorun ikiyüzlü olma durumudur; hem demokrasi savunuculuğunu kimseye bırakma, hem de düşünce özgürlüğü konusunda tam bir yasakçılıkla hareket et.
İşte sorun tamda burada düğümlenmektedir.
Demokrasi maskesi altında sürdürülen kıvırma sahnesinden örnekler ortaya konulmuştur…
Egemenler köhnemiş düzenlerine can suyunu işte böylesi yöntemlerle vermektedirler.
Bu alanda diğer bir dikkat çeken gelişme de özelikle bugüne kadar sahtekarlık dışında hiçbir izleri olmayan bazı kişilerin bugün gelinen noktada ilerici, devrimci maskeler arkasında özelikle HDP hakkında karalayıcı bir tavır içersinde olmalarıdır.
Bahsetmiş olduğum bu durum kişiler bazında, onların kendi sahtekarlıklarını gizlemek adına başvurdukları bir yöntem olarak varlığını sürdüren bir sorundur.
Dün CHP’de siyaset yapan arkadaşlarına aynı şekilde karalamalarda bulunan bu şahıslar şimdi kendi sahtekârlıklarını örtmek adına HDP’yi karalama çabası içersine girdiler.
Ancak bu taktikler ile kendi sahtekârlıklarını örtmeye çalışanların ilerici maskeleri, kendi iğrençliklerini örtmeye yetmiyor.
Bu şahıslar kendi kurdukları tezgâhların altında kalacaklar ve maskelerinin altındaki sahtekarlıkları, faydacılıkları, kariyer hırsları ortaya çıkacak ve siyasi arenada bunun bedelini ödeyeceklerdir.
HDP halklar nezdinde her geçen gün itibarını arttırdıkça AKP’nin ruh hali fena halde bozulmaktadır.
AKP propagandası yapmak üzere meydan meydan dolaşan Cumhurbaşkanının “ben her partiye eşit mesafedeyim” deyip sonra HDP ve CHP hakkında yoğun bir karalama kampanyası sürdürmesi bu ruh halinin en güzel örneğidir.
Niyet okuma temelinde siyaset yapma adına en çarpıcı örneklerden birini de Mayıs ayı belediye meclis toplantısında AKP Grup Başkan Vekili Tülay Ömercioğlu’nun Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına yasaklanmasını savunan anlayışında gördük.
Demokrasi ve özgürlükler hiçbir zaman için ‘şöyle oldu, böyle olursa’ gibi bazı gerekçelerin arkasına sığınılarak yok sayılamaz.
Demokrasi ve özgürlükler ilkeseldir.
İşçi sınıfının mücadelesi açısından simgesel değeri olan Taksim Meydanı, orada meydana gelmiş yok ATM’lerin saldırıya uğraması yok bazı esnafların camlarının kırılması gibi olaylar bahane edilerek işçi sınıfına yasaklanamaz.
Güvenlik ile ilgili alınacak önlemler bir başka sorundur.
Kaldı ki gerek Taksimde yapılan kutlamalar, gerekse ülkenin dört bir yanında yapılan 1 Mayıs kutlamalarında yasaklar olmadığı ,müdahalelerde bulunmadığı sürece bir kişinin bile burnunun kanamadığı deneyimlerle sabittir.
Güvenlik sorunları adına demokrasinin rafa kaldırılması ülkenin diktatörlük yolunda hızla adımlar attığının işaretidir.
Güvenlik yasası bunun en güzel örneğidir.
Şu unutulmalıdır ki faşizm hiç bir zaman bir diktatörün iradesiyle var olan bir uygulama değildir, sermaye düzenin yapısal bir özelliği olarak sistemseldir.
Böyle bakıldığında Taksim’i işçilere yasaklayan zihniyet, güvenlik önlemlerinin çok ötesinde bir gerçekliktir.
Niyetlerimize göre değil, toplumsal sistemin nesnel gerçekleri itibarıyla toplumsal hayatı değerlendirdiğimizde doğru çözümler üretip, doğru adımlar atma başarısını yakalayabiliriz.
Böylece niyet okuyucuların gerçek amaçlarını, sahtekar kişisel menfaatler temelinde değerleri istismar edenlerin gerçek yüzlerini çok daha iyi anlayabiliriz.
7 Haziranda yeni bir başlangıç yapmak, yeni bir yaşam için tercihte bulunmak için çok nedenimiz var.
Soma’da yaşamını yitiren 301 maden işçisinin ölümünün üzerinden tam bir yıl geçti.
Bu bir yıl içersinde sermaye bu cinayetlerin gerçek sorumlularının gizlenmesi için elinden gelen her şeyi yaptı ve yapıyor.
Şu anda göstermelik olarak devam eden dava kimseyi aldatmasın.
Gerçek sorumluların ortaya çıkarılması ve hesap sorulması bir mücadele sorunudur.
7 Haziranda oylarınızı verirken, bu sermaye düzeninin vahşi sömürü sisteminden kurtulmak adına tercihte bulunulması gerektiğini unutmayalım.
Soma’da yaşanılan katliamın birinci yılında bu katliamın sorumlularını ortaya çıkarmak ve hesaplaşmak adına 7 Haziran seçimleriyle atılacak adımların getireceği yeni yaşam çağrısına önem vererek; insanca iş ve yaşam adına verilecek mücadele
Soma katliamı sorumlularıyla hesaplaşmak adına da bir başlangıç olacaktır.
Atılan tekmeleri, korumalarla yapılan saldırıları da unutmadık.
Soma’lı annelerin gözyaşları henüz kurumamışken Diktatör Kenan Evren’in can vermesi ironiktir.
“Asmayalım da besleyelim mi” anlayışı ile diktatörlüğüne anlamlar yükleyen tüm diktatörler gibi anne düşmanı olan   Evren, bir anneler gününün arifesinde  can verdi.
Kenan Evren’in ölümünün ardından hakkında söylenenler tüm diktatör heveslilerine bir ders olur, umarım…      
Paylaş