Memurlarında daha fazla hak kaybına tahammülü kalmadığını belirten Çanakkale Kamu Sen İl Temsilcisi, Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Resul Demirbaş; “Bu tasarı, bir anlamda memurların yaşam hakkına yapılan saldırıdır. Buradan iktidarı uyarıyoruz” dedi. Yıllardan beri yetersiz kaynakla, elverişsiz şartlarda, düşük ücretle hizmet yürüten memurların, art niyetli saldırıların hedefi olduğunu ve asılsız iftiralara maruz kaldğını ifade eden Demirbaş; “Memurluk mesleğine karşı yapılan bu saldırıların altında bir tek hedef yatmaktadır: Memurların bugüne kadarki en büyük kazanımı olan iş güvencelerinin ellerinden alınması. Kamu çalışanlarının haklarını geriletecek, iş güvencesini ortadan kaldıracak birçok kanun tasarısının gündemi meşgul ettiği bir dönemi yaşıyoruz. Bir çalışan için kazanılmış en büyük hak, iş güvencesidir. İktidar, geldiği günden beri memurluk güvencesini ortadan kaldırarak güvensiz ve güvencesiz bir çalışma hayatı oluşturmak için altyapı hazırlamakta, türlü söylemlerle kazanılmış haklarını yok edecek uygulamalarla, memurlarımızı adeta bir ateş çemberinin içine atmak istemektedir. Devlet memurlarının, iş güvencesine sahip olmasının sebebi nedir?
İktidar bu iş güvencesinden neden rahatsız olmaktadır? Devlet memurları, son on iki yılda bir kısım uygulamalarla kısıtlansa da doğruları yapma cesaretine sahip tek büyük kitledir. Siyasetçinin, gücü ne olursa olsun, devlet memurları üzerindeki etkisi sınırlıdır. Çünkü idarenin her türlü uygulaması yargı denetimine açıktır. İç hukuk yollarının tükenmesi halinde uluslararası mahkemelere gitme yolu da açıktır. Ayrıca, sendikaların olayları yakın takibi, üyeleri adına müdahil olabilmesi de pek çok hukuksuz uygulamayı engellemektedir. Bütün bunlar, İktidarın memurlar üzerinde isteği sonucu almasının önünde en büyük engellerdendir.
Oluşturduğu yandaş, teslim olmuş sendikalara rağmen kamu çalışanlarının hâla büyük kesimi diğer sendikaların üyesidir. İktidarın oluşturmaya çalıştığı parti devleti bir türlü oluşturulamamıştır. İşte, bu sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlar, siyasi iktidarların baskılarından uzak, devletin ve milletin haklarını koruyabilmeleri amacıyla devlet memurlarına, diğer çalışanlardan farklı olarak iş güvencesi hakkı vermiştir. İş güvencesi, devlet memurlarının geleceğinden çok, ülke ve milletin menfaatlerinin ve geleceğinin gereğidir.
Bütün bu gerçekler ortadayken önce sözleşmeli ve 4/C’li esnek istihdam uygulamasıyla memurluk güvencesini yok etmeye çalıştılar. Ardından taşeronlaşma yoluyla memurların görevlerini taşeron işçilerine devrettiler.
Rotasyon uygulamasını, memurları oradan oraya sürmek ve baskı altında tutabilmek için bir araç olarak kullandılar” diye konuştu.
“İktidar hakları gasp etmek istiyor”
“Ülkeyi parti devletine dönüştürmekte kararlı olan iktidar, şimdi de memurların görevden alınmalarında yargı kararıyla geri dönme haklarını gasp etmek istiyor” diyen Demirbaş; “Bizler, toplu sözleşme masasında oturup anlaştığımız, Kamu Görevlileri Danışma Kurulu’nda karara bağladığımız; 2005 yılından sonra göreve başlayan personele bir derece verilmesi, disiplin cezalarının affı, yardımcı hizmetler sınıfına ek gösterge verilmesi, 4/C’li sözleşmeli personele kadro verilmesi, emekli ikramiyesinin hesaplanmasında 30 yıllık hizmet süresi sınırının kaldırılması, öğretim elemanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi gibi konuların torba kanunla hayat bulmasını beklerken, iktidar Soma’nın acısından dahi kendisine fırsat yaratıp, memurların iş güvencelerini yok edecek uygulamalar peşinde koşuyor. Taşeron tasarısının görüşmeleri sırasında gündeme getirdiği önergelerle kamu görevlilerinin usulsüz olarak görevlerinden alındığının ya da atandığının yargı kararlarıyla tespit edilmesi halinde kararın 2 yıl süreyle uygulanmaması gibi düzenlemelerle, hukukun üstünlüğü ilkesini, iktidarın üstünlüğüne çevirmek istiyor. Hükümetin önergelerinin yasalaşması durumunda, kamu görevlisi usulsüz yollardan işten çıkarıldığını ya da başka bir göreve atandığını yargı yoluyla ispat etse bile iki yıl süreyle görevine dönemeyecek, üstelik yargı kararını yerine getirmeyen yetkililer hakkında hiçbir yasal işlem yapılamayacaktır. Yani görevden alınanlar davaları kazansalar bile eski görevlerine dönemeyecek, yargı kararlarını uygulamayan idareciler hakkında ise ceza soruşturması açılmayacaktır. Böyle bir uygulama hukuk devletinin katledilmesi, iktidarın hukuku askıya alması ve memurun iş güvencesinin yok edilmesi demektir. Kamu görevlilerinin ve vatandaşların hukuksuz muameleyle karşı karşıya kalmaları durumunda başvuracakları yegâne yol, yapılan yanlışların yargı kararlarıyla düzeltilmesini sağlamaktır. Şimdi ise memurlarımızın yargı yoluyla idari hataları telafi etme hakları kısıtlanmakta, iş güvenceleri ellerinden alınmaktadır. Hatalı bir atama durumunda memurlar ne yapmalı, nereye başvurmalıdırlar? Vatandaşların, idarenin yanlış kararları karşısında korunması ancak yargının kararlarına saygı duymak, hukukun üstünlüğünü kabul etmekle sağlanır. Hukuk kurallarının uygulanmadığı, yargı kararlarının hiçe sayıldığı bir yerde düzenden, kuraldan ve adaletten söz etmek mümkün değildir. Ülkeyi tek eline alma konusunda kararlı olan iktidar, memurların yargı yolunu kapatarak demokrasiye darbe vurduğunu ve adalete olan güveni sarstığını görmek zorundadır. Adalet, devletin temelidir ve bu temel ancak yargının, hukukun verdiği kararların uygulanmasıyla ayakta kalabilir. Ülkemizin içinden geçtiği bu kritik dönemde yargı kararlarını yok saymanın, bizzat iktidar eliyle yargı kararlarının uygulanmasını geciktirmenin devleti zaafa uğratacağı, ancak iktidarın kamudaki baskı, zulüm ve sürgünlerine kanuni bir kılıf üretmeye yarayacağı açıktır” şeklinde konuştu.
“Bu tasarı, bir anlamda memurların yaşam hakkına yapılan saldırıdır”
Demirbaş sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Devlet memuru ilkesini hükümet memuruna çevirmek için her yolu deneyen iktidar yetkilileri, kendilerine biat etmeyen herkese karşı takındıkları düşmanca tavırlarını, memurların iş güvencelerini gasp ederek aleni hale getirmektedir. Bu girişim, birçok uygulamada defaten dile getirdiğimiz gibi ülkeyi parti devletine götürecek, memurların iş güvencesini yok edecek bir planın parçasıdır. 17 Aralık’tan beri savcılar, hakimler, emniyet müdürleri, polisler, memurlar oradan oraya sürgün edilmektedir. Bu tasarı ile AKP’nin işine gelmeyen bir işlemde, bütün memurların aynı şekilde görevden alınması, işten çıkarılması ve sürgün edilmesinin önü açılmaktadır. Böyle bir uygulamayı kabul etmemiz mümkün değildir. İktidar yaptığı yanlışı görmeli, Türk memuru sürüklendiği uçurumun farkına varmalı ve derhal bu sevdadan vazgeçilmelidir. Tayin hakkı olmayan, aile bütünlüğümüzün korunmadığı, her türlü baskıya ve istismara açık, yarınımızın belli olmadığı, geleceğimizin karartıldığı, güvensiz ve güvencesiz çalışmayı kabul etmiyoruz. Buradan iktidarı uyarıyoruz. Bu eylem bir başlangıçtır. İktidarın memurlara karşı takındığı bu düşmanca tutum değişmediği, bu tasarı geri çekilmediği takdirde, hiç görmedikleri tepkiyi göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Memurların da daha fazla hak kaybına tahammülü kalmamıştır. Bu tasarı, bir anlamda memurların yaşam hakkına yapılan saldırıdır. Bundan sonra yapacağımız her eylem de meşru müdafaa anlamı taşıyacak ve hiçbir sınır tanımayacaktır. Memurun varlığına yapılan bu hayâsız saldırının durmaması halinde Türkiye`nin her noktasında memurun sesini, gücünü ve kararlılığını herkesin hissedeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.”