CHP'li Erkek'ten yargı siyasallaşıyor tepkisi!

438

 CHP’nin alt komisyona üye vermediğini hatırlatan ve “gayrimeşru Anayasa değişikliğine dayanarak, Yargının saraya bağlanmasına ortak olmayacağız” diyen Erkek, başvuru yapan adayların önemli bir kısmının AKP üyesi, yöneticisi, eski milletvekili ve aday adayları olduğunu belirtti. Erkek; “HSK üyeliği için avukat statüsünden başvuru yapan isimler oldukça tanıdık: AKP Milletvekili aday adayları Adem Ay, Mustafa Kula, Rabia İlhan, Saliha Sasa, AKP Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulundan Figen Şaştım, AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Havvanur Yurtsever, AKP Eski Milletvekilleri Hüsnü Tuna ve Mehmet Yılmazcan, AKP Trabzon İl Yöneticisi İbrahim Keskin, AKP’li Beyoğlu Belediye Meclis Üyesi Şerife Taşbaşı, AKP Afyonkarahisar İl Yöneticisi Turgay Şahin, AKP Kadın Kolları MKYK Üyesi Ülkü Soylu başvuranlar arasındaydı. Öğretim Üyesi statüsünden; Koza İpek Grubu’na kayyum olarak atanan Ali Cengiz Köseoğlu ile birlikte AKP Milletvekili aday adayı İbrahim Subaşı da başvuruda bulunmuşlardı. Komisyon bunların sayılarını 21’e düşürdü ve Genel Kurula sevk etti. Peki, bu isimler hangileri? Öğretim görevlileri içinden Ali Cengiz Köseoğlu var. Avukat statüsünden ise AKP’li Beyoğlu Belediye Meclis Üyesi Şerife Taşbaşı, AKP Kadın Kolları MKYK Üyesi Ülkü Soylu Genel Kurula gönderilen isimler arasında. Bu kişiler, Hâkimler ve Cumhuriyet Savcılarının atanması, tayin edilmesi, soruşturulması gibi çok önemli görevleri yerine getirecekler. Başka bir ifadeyle HSK, Yargıdır. Bahsi geçen kişiler nasıl tarafsız ve bağımsız olabilecekler? Yargının siyasallaşması çok tehlikelidir. 2010 yılında AK Parti Yargıyı FETÖ’ye teslim etmişti. Sonuçta 15 Temmuz süreci yaşandı. Ülkemizin başına, AK Parti’nin yargıyı siyasallaştırmasıyla yeni felaketler getirilmemesini temenni ediyoruz ve bu konuda mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

 
“Kanunu, hukuku, hukuk devletini kim koruyacak?”
Muharrem Erkek, Karma Komisyonda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin OHAL sürecinde yaşadığı konuları ele alarak; “Şimdi, bir ara çıkmak zorunda kaldım özel bir sebeple ama geldiğimde, yine, dinlediklerimi duyunca bazı açıklamalar yapma zorunluluğu hissettim bir hukukçu olarak ki burada herkes hukukçu. Şunu unuttuk herhalde: Bu Anayasa değişikliği OHAL sürecinde gerçekleşti ve OHAL süreçlerinde demokrasinin, hukukun nasıl askıya alındığını hepimiz çok iyi biliyoruz, burada ayrıntılara girmeye gerek yok. Ki Sayın Başbakan bizzat ‘OHAL sürecinde bir referandum yaptırtmayacağız milletimize.’ diye taahhüt etmişti Mecliste ama buna rağmen OHAL sürecinde bir referandumu yaşadık. Demokrasinin temeli seçimdir ama adil, özgür ve eşit şartlarda olmak kaydıyla. Eğer bu sağlanırsa hiç sorun değil, 1 oy bile farklı sonuç çıksa herkes saygı göstermek zorunda. Ama böyle olmadığını hepimiz biliyoruz, örneklere, ayrıntılara girmeye gerek yok. YSK (Yüksek Seçim Kurulu) açıkça tam kanunsuzluk yaptı. Burada hukukçu olduğu için herkes bilir, seçimlerde, ilçe seçim kurullarının bazı kararları kesindir yasa gereğince, itirazı yoktur, temyizi yoktur ama Yüksek Seçim Kurulu tam kanunsuzluk hâli görürse yalnızca o istisnayla kesin olan o Seçim Kurulu kararlarını bozabilir. Peki, kendisi tam kanunsuzluk yaratırsa ne yapacağız? Anayasa’da hüküm var, ‘Başka bir merciye gidilemez.’ diyor. Benim Anayasa’da yazılı temel hak ve özgürlüklerimi, siyasi haklarımı hangi organ koruyacak? Yüksek Seçim Kurulu 17 Şubat 2016 tarihinde bir genelge yayınladı, madde madde seçimin kurallarını yasaya uygun şekilde belirledi. 12 Nisanda, seçimden dört gün önce bütün sandık kurulu başkanlarına eğitim verdi. O eğitimde, mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının geçersiz olacağı üstüne basılarak söylendi. Seçim günü sandıklar açıldıktan sonra, doğuda ve güneydoğuda sayım döküm işlemi başladıktan sonra -karar var mı, yok mu bilmiyoruz ama karar olsa da açıkça kanuna ve hukuka aykırı- sandıklar açıldıktan sonra oyunun kuralı değiştirildi, hem de yasaya aykırı bir şeklide. Bu memlekette bir organ kanunun açık hükmünü ihlal ederse, kanunu, hukuku, hukuk devletini kim koruyacak?” diye konuştu.
 
“Kuvvetler ayrılığını yıkmak demek demokrasiyi yıkmak demektir”
Hâkimler ve Savcılar Kurulu için seçilecek 7 üyenin objektif bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Erkek, “Konu o değil ki, bizler hukukçuyuz. Sizlerin, geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ne kadar çok gittiğinizi biliyoruz hak aramak için ama geçmişteki kötü emsalleri vererek hukuku ve adaleti tesis edemeyiz ki. Şeklen yürürlükte Anayasa değişikliği ama bize göre meşru değil çünkü Anayasa’yı iktidar aracı olarak kullanıp otoriter bir sistemi meşrulaştırmak demokratik hukuk devletini yıkmaktır. Siz kuvvetler ayrılığını kaldırıyorsanız, bugün yasamayı, yürütmeyi, yargıyı ve iktidardaki partiyi bir tek kişinin şahsında topluyorsanız... Kuvvetler ayrılığını yıkmak demek demokrasiyi yıkmak demektir, demokrasiyi yıkan bir değişiklik meşru kabul edilemez. Şeklen yürürlüktedir. 1982 Anayasası da hâlâ şeklen yürürlükte ama meşruiyeti hâlâ tartışılıyor. Onun için, bizlerin hukukçu olarak objektif değerlendirmeler yapma zorunluluğumuz var. Bakın, sürekli darbelerden dem vuruluyor. Hiçbir darbe kabul edilemez, sivil darbe de askerî darbe de hiçbir vesayet de kabul edilemez. Ama ben şunu merak ediyorum, aklıma şu geldi şimdi değerli arkadaşımı dinlerken: 12 Eylül darbesini ayakta alkışlayan ve 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlere her gün övgüler düzen Fetullah Gülen’le niye iş birliği yaptınız? Madem darbelere bu kadar karşısınız, 12 Eylül askerî darbesini ve 28 Şubat postmodern darbesini açıkça ayakta alkışlayan bir kişiyle -ki siz bunu biliyordunuz iktidar olduğunuzda, darbeleri desteklediğini- niye o zaman uzun yıllar birliktelik yaptınız? Niye 2010 referandumundan sonra yargıyı teslim ettiniz? Ben bir hukukçu olarak, yargıyı, hiçbir siyasi partinin, hiçbir kişinin, hiçbir yapının eline geçirmesini doğru bulmuyorum. Sizler belki şu anda mutlu olabilirsiniz, “Benim partimin, benim liderimin eline yargı geçiyor.” diye ama bunun sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız, milletimiz bunun bedelini çok ağır ödeyecek, hepimiz ödeyeceğiz, adalet tecelli etmeyecek çünkü” dedi. 
 
“Biz demokratik parlamenter sistemi savunuyoruz”
Karma komisyonda yaptığı konuşmasında yargının siyasallaştığına vurgu yapan Erkek; “Başvurularda bile birçok Ak Parti milletvekili adayının, Ak Parti yöneticisinin başvuru yaptığını görüyoruz, bunlar bizce doğru değil, yargı siyasallaşıyor. HSK’nın 6 üyesini Cumhurbaşkanı -artık yürütmenin başı- tek imzayla belirleyecek, 7 üyeyi de partisinin çoğunluğu MHP koalisyonuyla birlikte belirleyecek. Bu bir gerçek, yargı bir siyasi parti tarafından veya Cumhurbaşkanı tarafından ele geçirilmiş olacak HSK aracılığıyla. Bu doğru bir şey değil, ben bir hukukçu olarak bunu kesinlikte doğru bulmuyorum; benim genel başkanımın elinde dahi olsa bu yetki, doğru bulmuyorum. Bunların sonuçlarını geçmişte çok yaşadık, bu tecrübeleri yaşadık. O nedenle bizim eleştirilerimiz, uyarılarımız, mücadelemiz. Şimdi, deniyor ki: ‘Niye siz bulunmadınız?’ Bu konuda en yetkin kişi Bülent Tezcan başkanımız; o, o süreçleri bire bir yaşadı. Biz demokratik parlamenter sistemi savunuyoruz. Demokratik olmayan, bir, hiper patronlu başkanlık sistemi dayatmasına karşı olduğumuz için o süreçte birlikte olamadık ve Türkiye bugünden sonra, ileride anayasal demokrasiye, hukuk devletine, çoğulculuğa, tek sesliliğe değil, çok sesliliğe inanan herkesle beraber bu anayasal demokrasiyi ve demokratik parlamenter sistemi tesis etmek zorunda çünkü bu şekilde gerçekten adaletli bir şekilde bu ülkenin yönetilemeyeceğini hepimiz görüyoruz, onun için bu haklı uyarıları paylaşıyoruz” dedi. 
(Şebnem Özer) 
Paylaş