"Çanakkale'de akıl tutulması yaşıyoruz"

2361
Kahramanmaraş depreminin ardından, deprem bölgesinde bulunan kentlerde tedbir ve önlemler arttı. Çanakkale`de de kentin gündemi, olası bir "deprem" oldu. Gazetemiz Çanakkale Olay`a kentin zemin yapısı, konuyla ilgili geçmiş dönemde yapılan çalışmalar ve diğer başlıklarla doğal bir afet olan "deprem"in risk haritasını, Mimar İsmail Erten değerlendirdi. Çanakkale`nin bir kent olarak kurulmadığının geçtiğimiz yıllarda da altını çizdiğini ifade eden Erten, Boğazın en dar yerine Fatih tarafından kale yapmak için seçilen bir yerdi. Birçok şehirde olduğu gibi Kale daha sonra, önce kalede yaşayan asker ve bürokratların, sonra Müslüman ve Rum mahallesi ile günümüze kadar gelişen bir yerleşimdir. Anadolu`nun kadim yerleşimlerine baktığınızda çürük zeminli, zemini ıslak ve bataklık yerleri hiç seçmemişlerdir. İlk yerleşim olan Çimenlik kalesi neredeyse denizin içindeki bir bataklığa kurulmuştur" sözlerine yer verdi. 2006 yılında bir komisyonla yaptıkları çalışma ile kentin, farklı bölgelere doğru gelişmesi gerektiğini belirten Erten, "Bunu söyleyeli 15 yıl olmuş. 50 yıllık programla, bu bölgedeki çok katlı yapılar derhal boşaltılarak insanlara yeni bölge alanları getirilmelidir. Bölge alanları içinde Karacaören, Özbek üstü gibi, Sarıcaeli ve Saraycık üstü gibi alanlar olmalıdır diye altını çizdik" dedi.
 
"Troya sahil kentiymiş"
"Çeşitli dolgular ve bataklığın kurutulmasıyla gelişmiş, 550 yıllık genç bir kenttir" sözlerine yer veren Mimar Erten, "Sarıçay bu bölgeyi zamanla doldurmuştur. Troya Antik Kenti ve deniz arasında sondaj çalışmaları yapıldı. Troya 2 ve 3 dönemlerinde yani 2 bin 500-3 bin yıl önce, Troya`nın sahil liman kenti olduğu ortaya çıktı. Bugün ise bir taraftan Karadümrek çayı diğer taraftan Menderes çayı doldurup alüvyon toprak yapmıştır. `Naraburnunda, Kepez altında yerleşim varken bu havzada neden yok?` dediğimizde, buranın bir deniz körfezi olduğunu anlıyoruz. Işıklar-Saraycık bölgesinden başlayarak günümüze kadar ortalama 50-60 en derin yeri 80 metre olan deniz körfezinin alüvyon dolgu toprakla dolduğu anlamına gelmiştir. Bu bölge deniz körfeziyken doğal olarak çay burayı doldurmuş. Yer altı suyu 50 santimetre ve 2 buçuk metre arasında yer yer değişiyor" dedi.
 
"Alüvyon dolgu sıvılaşma riski anlamına geliyor"
Erten, Çanakkale için depremsellik açısından en önemlinin alüvyon dolgu olduğunu ifade ederek, "Alüvyon dolgu, gevşek zemin ve suyla dolu olması, sıvılaşma riski olması anlamına geliyor. Yoğurt kabının içine kaşığı bırakır ve sallarsanız, kaşık kendiliğinden yoğurt kabının içine girer. Çanakkale yüksek binaların sıvılaşma riski de böyledir. 6-8 katlı binalar, deprem başladığında o bina 3-4 kat aşağı iner. Sıvılaşma riski budur" sözlerine yer verdi. 
 
"Kötü yapılaşma tercihi"
Çanakkale`nin ilçelerine dair görüşlerini paylaşan Erten, "Burası hiçbir zaman Anadolu`nun kadim yerleşimleri gibi seçilen bir yer değildir. Ana kentin bulunduğu yerleşimler sıvılaşma riski ve alüvyon dolgu topraklar vardır. Lampsakos Lapseki`nin ilk yerleşim yeridir. Tepelerdedir. Buradan denizin kenarına, ovaya indir. Umurbey, Lapseki`nin Çardak beldesi de tamamen sahile inen bir yapıdadır. Lapseki bu iki risk açısından en riskli ilçelerimizden biridir. Biga`nın yerleşimi tepenin üzerindedir. Yoksul insanlar bu bölgeyi terk etti. İş yerlerini, belediye binalarını, fabrikalarını ve 6 katlı konutlarını çayın kenarındaki sıvılaşma riski en yoğun olan yerlere yaptılar. Biga`ya deprem geliyor uyarılarına rağmen... Çan aynı şekilde. Bayramiç`e, Ayvacık`a, Ezine`ye baktığımızda da aynı şekilde... Sayabildiğim tüm ilçelerde sıvılaşma riski ve alüvyon toprak var. Bu çok kötü bir yapılaşma tercihi" sözlerine yer verdi.
 
"Çanakkale`de akıl tutulması yaşıyoruz"
Çanakkale`de depreme karşı yapılan ikinci kötü tercihin ise çok katlı yapılar olduğunu vurgulayan Erten, "Bu yapılaşma tercihlerinin ikinci kötü özelliği de yapıların çok katlı olması. 2-3 katlı hatta 4 katlı yapıların, alüvyon ve sıvılaşma sorunu olan zeminlerde iyi performans gösterdiğini, yıkılmadıklarını görüyoruz. Çok katlı binalarda ise alüvyon dolgu topraklarda depremin getirdiği ve artan titreşimler ve frekanslar nedeniyle 6 ve üzeri katların hızla devrildiğini görüyoruz. Buna rağmen Çanakkale`de akıl tutulması yaşıyoruz" ifadelerine yer verdi.
 
"Son 50 yıldır yanlış imar planları alınıyor"
Az katlı yapı tanımının en fazla 4 kat olduğunu belirten Mimar Erten, "Son 50 yıldır yanlış imar planları alınıyor. Siyasetçiler ve iktidarlar dahil meslek odaları, müteahhitler dahil, kordonda yaşamayı bir statü olarak görenler dahil; çok katlı yapılaştırmayı özendiren ve geliştirenlerin, yanlış olduğunu anlamamız gerekiyor. Hiç olmazsa bu ikinci depremde, biraz daha öğrenmemiz lazım. İnönü Caddesi, Demircioğlu, Atatürk Kayserili Ahmet Paşa Caddeleri 6 kat ve üzeri. Işıklar-Kurşunludan bir hat çizeceksiniz tepenin altından Naraburnu`na ve Golf Aile Çay Bahçesine kadar; diğer taraftan Saraycık ve Sarıcaeli`nin altından Kepez`in Boğazkent`e kadar olan bölüm en problemli yer" sözlerine yer verdi.
 
"Çanakkale`nin hızla bu bölgelerden dışarı çıkması gerekiyor"
Erten Çanakkale`de deprem açısından diğer tehlikeli bölgelere dair ise, "İkinci tehlikeli bölge şu andaki arıtma tesisi ve eski mezarlıktan başlayıp, Karacaören ovası bölgesinden denize giden bölge de dere yatağıdır. Derin de olsa yer altı suyu vardır. Karacaören`de de çok katlı yapılaşmaya başlandı. Üçüncü riskli bölge ise Esenler Mahallesinde hastane bayırı, Cevat Paşa Mahallesi`nin yukarılarında ise killi toprak. Zemin yapısında sorunlar yaşanıyor. Çanakkale`nin hızla bu bölgelerden dışarı çıkması gerekiyor" diye belirtti.
 
"2006`da bütün tespitleri yaptık"
Kent halkının güvenliği için kent merkezinden uzaklaşılarak sıvılaşma riskinin olmadığı bölgelerin imara açılması gerektiğini ifade eden Erten, "2006 yılında komisyon olarak yayınladığımız bir kitapta bütün tespitleri yaparak; depremselliğin birinci tercihi, kenti desantralize etmektir. Yani merkezin dışına taşımaktır. Bunu söyleyeli 15 yıl olmuş. 50 yıllık programla, bu bölgedeki çok katlı yapılar derhal boşaltılarak insanlara yeni bölge alanları getirilmelidir. Bölge alanları içinde Karacaören, Özbek üstü gibi, Sarıcaeli ve Saraycık üstü gibi alanlar olmalıdır diye altını çizdik" diye belirtti.
 
"Barbaros Mahallesi külliyen yanlıştır"
Erten, deprem riski açısından kentteki yapılaşma hatalarına dair, "1997 planlarında Karacaören ovası maksimum 6 kat, hatta Karacaören`e doğru bahçeli evlerdir. Şimdi 15 katlı 10 katı binalar var. Bu binalar ovaya yapılamaz. 2006 yılından bu yana başta Barbaros mahallesi olmak üzere ada bazında diye diye kat arttırmaları olmuştur. En riskli alanda katlar arttırılıştır. Kentsel dönüşüm diye 6 katlı sosyal konutlar, 13 katlı yapılmaya çalışılmıştır. Adıyla bile çelişmiştir. Barbaros Mahallesi 1960`lı yılların ortasında bir plan ile iki üç katlı evlerle, kentin adıyla harmanlanan çok özel bir yerdi. İnsanlar bahçe içinde aile ortamında yaşayabiliyorlardı. Sözüm ona belediyenin kentsel yenileme adı altında yaptığı planlarla katlar eklendi. Barbaros Mahallesi külliyen yanlıştır. Mevcut yerel yönetimin yerel politika olarak koyduğu karar çok yanlıştır" sözlerine yer verdi.
 
Sarıçay yatağındaki yapıları eleştirdi
Erten, Tekzen böolgesi olarak bilinen yerleşim yerindeki binalara dair ise şu sözleri söyledi, "1990`ların sonra planlanan ve Tekzen bölgesi olarak anılan bölgede, hava alanı maniye alanı diye yapılaşma yasağı vardı. 13 katı imar değişikliği yapıldı. Sarıçay yatağına bu yapıların yapılması cinayettir. Bu cinayeti görüyoruz. Bu kararları alanı, mülk sahiplerini, talep edenleri da biliyoruz." 
 
"Çok katlı bina anlayışından bu ülkenin hızla kurtulması lazım"
 "Zemin sıvı ise 6 katlı bina 3 kat aşağı çöker. 1999 depreminde, insanlar toprak sıkışması, hava sıkışmasından öldüler. Ya da deprem dalgası geldiğinde, bir tarafı boş ise yatıp kırıldı." Sözlerine dikkat çeken Mimar Erten, "1999 depreminden sonra toplum olarak bir yanlış anlaşılma içine girdik. Sıvılaşmayı bırakın suda bile sağlam bina yaparız düşüncesi oluştu. 20 bin yıllık Anadolu uygarlığı bunu reddetmiş, yeraltı sıvısı, bataklık olan yerleşimleri terk etmiş. Biz son 10-20 yılda `yaparız` diyoruz. Akıl dışı bir tutulma. Bundan kalkınarak, `biz yere çivi çakarak 15 katlı bina yaparız` anlayışı çıktı. O çivinin bir yerine bir parça toz girdiğinde 15 katlı bina yıkılıyor, yok oluyor. Yeni binaların 15 kat binaların hepsi kırıldı. İnsan eliyle yapılan bir imalat yüzde 100 mükemmel olması imkansızdır. Bu imkânsızlığına birde ahlak çöküntüsü gibi malzemeden, projeden çalarak kaçak yapı ve malzeme şeklinde çalınırsa, rüşvet mekanizmasıyla bunlar göz ardı edilirse, 15 katlı binalar yıkılır. 99 sonrasında yaratılan bu akıl tutulmasından yani çürük zeminde çok katlı bina yapılmasından bu ülkenin, Çanakkale`nin hızla kurtulması lazım" dedi.
 
"Kentin konut alanlarını, bahçeli taşımalıyız"
Son günlerde Avrupa, Japonya ve Amerika`daki ülkelerde Türkiye kıyaslamasının doğru bir bakış açısıyla yapılmadığını ifade eden Erten, "İnsanların yüzde 94`ü Avrupa`da, yüzde 97`si ise Amerika`da iki katlı bahçeli evlerde yaşar. İnsanlar, çok katlı apartman ve rezidanslarda yaşamaz. Diğer küçük yüzdedeki insanlar, çok katlı binalarda yoksulluktan, orta hale geçene kadar normal yaşama geçince bu evlerde yaşar. Bilye gibi önlemler, teknolojilerin kullanıldığı alanlar; büyük işyerleri, kamu binaları, hastane yapılarıdır. O kentin yapısal özelliği açısından büyük yapılar, o kentin yüzde 5`idir. İki katlı bina yıkılsa bile öldürmez. Bahçeli ev öldürmez. Kıyas yapacaksak, bu yöntemle kıyas yapalım. Önce evleri, kentin konut alanlarını, bahçeli taşımalıyız. Var olan merkezi de ya nitelikli yüksek katlı binalarla ya da yaygın AVM, çelik konstrüksiyon yapılarla taşı. Kente AVM`ler açıldı ve o iki katlı tek katlı yapıların depremden etkilenme oranı çok az. Deprem riski olan bölgelerde, çürük zeminlerde bina yapmayalım, sağlam zeminlerde iki katlı bina yapalım. Sonra 3-5 tane gökdelen yapmasını öğreniriz" sözlerine yer verdi.
 
"İmar barış ile yapılan yapılar yasal değildir"
Erten, son olarak "imar affı"nı eleştirerek, "99 depreminden sonra yüzde 46-49 mertebesinde bina yapılmış. Yarısı 99 depreminden sonra yapılmış. Görece olarak iyi olduğunu kabul ettiğimizde; 99 öncesinde inşa edilen yüzde 53 oranında binalar var. Radye temeli olmayan, kolon ve kirişleri ölçülü olarak bugüne göre düşük olan, perde olmayan yani Çanakkale depremselliğine hazır olmayan yapı demekti. Bunları yıkılmasına yüzde 100 olarak bakıyorum. İmar barış ile yapılan yapılar yasal değildir. Yasalaşmamasının gerekçesi de, deprem risklerine uygun olmamasıydı. Bu konutlara imar affını imar barışı diye sundular. Barış kelimesinin anlamını kirletirler" diye belirtti.
 
Paylaş