"Çanakkale'ye yakışan geçit vermemektir..."

978

 Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’nin geçtiğimiz hafta sonu düzenlediği “Gericiliğin karşısına ’hayır’ ile dikilmek” paneli için Çanakkale’ye gelen TKP Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan, TKP’nin Anayasa paketi ve referandum sürecine dair görüşlerini gazetemiz Çanakkale OLAY’a anlattı. Bir de Çanakkalelilere mesaj veren Okuyan; “15 yıldır bu ülkede inanılmaz bir tahribatta bulunan siyasi iktidarın daha da güçlenmesini sağlayacak olan Anayasa oylamasına geçit vermemesi gerekir” dedi. TKP’nin sürece bakışı hakkında konuşan Okuyan; “Öncelikle şunu söylemek lazım, bu Anayasa paketi gerçekten çok kritik. Bunun hiçbir tartışılacak bir yanı yok. Aslında 15 yıllık AKP iktidarında yeni bir dönemeç almak istiyorlar. Ancak bu Anayasa paketi ya da başkanlık sistemine geçiş, bu 15 yıllık AKP iktidarının tümü değerlendirilmeksizin, hesaba katılmaksızın karşıya alınabilecek bir olgu değil. Aslında herkes biliyor ki, şu anda bu Anayasa paketindeki unsurların çok büyük bir bölümü yıllardır fiilen yürürlükte ve bunu yasal bir çerçeveye büründürmek istiyorlar. Dolayısı ile şunu anlamak mümkün değil, Anayasa paketine ya da başkanlık sistemine karşı çıkıp, bu 15 yıllık AKP iktidarının üzerine bir bardak su içmek son derece mantıksız. Bunu da biraz açarsak, Anayasa tartışmalarını ya da referandumu dünyanın başı ve sonu olarak değil, aslında Türkiye’de çok zorlu bir kavga, mücadele yürüyor uzun bir süredir, bunu bu mücadelenin önemli bir dönemeci olarak algılamak lazım. ‘Hayır’ çıkarsa, işimiz bitmiyor, belki de yeni görevler karşımıza çıkacak. Tabi ki ‘hayır’ çıkması için uğraşıyoruz. Ama öte yandan ‘evet’ de çıkabilir. AKP sandıktan çıkmayı bilen bir parti. Sandık hileleri var, seçmen listeleri ile filan oynanıyor. ‘Evet’ çıktığında da dünyanın sonu gelmeyecek. Ama öyle bir algı yaratılıyor ki, ‘hayır’ çıkarsa bayram ilan edilecek, ‘evet’ çıkarsa da Türkiye’den kaçıp gitmek gerekecek. Bunu kabul etmemek gerekiyor. Çünkü her durumda 16 Nisan akşamı Türkiye’de zor bir dönem açılacak” dedi. 

 
“Kaygan bir zeminde iktidarını sürdürüyor”
Referandum sürecinde “hayır” çalışması yapanlara yönelik baskılara değinen Okuyan; “Bu işin bir boyutu da ‘hayır’ çalışması yapanlara yönelik gerçekleştirilen baskılar ile bir bağlantısı var. Erdoğan aslında sistem değişikliği ile ilgili bir dönüşümden ziyade ki, o sistem değişikliğini kendince daha öncesinde yaptı. Kendi meşruiyetini arttırmak ve yasal dayanaklarını güçlendirmek istiyor. Yani başkanlık sisteminin arkasında yatan şey, Erdoğan’ın kendisi ile ilgili kaygıları. Çünkü Erdoğan, 2013’te de çok açık bir şekilde görüldüğü üzere Türkiye toplumunun yarısına kendini kabul ettiremiyor. Türkiye toplumunun yarısının kabullenmediği bir kişinin meşruiyet kazanması çok zor. Üstelik bu yarısı dediğimiz yüzde 50, Türkiye’nin kent merkezlerinde yaşayan eğitilmiş iş gücü. Yani toplumun dinamik kesimleri. Erdoğan buradan onay alamıyor. İkincisi de Erdoğan çok çeşitli nedenler ile kendisini var eden, kendisini iktidarda tutan, koruyan uluslar arası güçler ki, bu uluslararası güçleri de bilinmez bir şey olarak söylemeyelim, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve aslında da uluslararası tekeller. Erdoğan bunlar üzerindeki etkisini ve güvenirliğini yitirdi. Dolayısı ile çok kaygan bir zeminde iktidarını sürdürüyor. O kadar kaygan ki, iktidardan düştüğü ya da güç kaybettiği zaman Erdoğan yargılanacak. Bunu bildiği için bir güvence arıyor. Yani bu referandum süreci biraz da bununla ilgili. O yüzden her zaman yaptığı şeyi yapmak zorunda. Her türlü muhalefete, her türlü aykırı sese saldırıyorlar. Aslında referandum süreci öncesinde bazı akıl hocaları Erdoğan’a bu kadar agresif olma, bu kadar muhalefetin üzerine gitmeyelim, mesela ‘hayır diyenler teröristtir’ kodlaması yapmayalım diyenler var. Halbuki Erdoğan ve arkadaşları bunu bilmedikleri için böyle davranmıyorlar, başka çareleri yok. Çünkü bu toplum, bu ağır baskı kalktığı anda Erdoğan ile hesaplaşacak. Bu baskı olduğunda da hesaplaşacak, biraz zor olacak, ama bu toplum elinde sonunda örgütlü olmayı mücadele etmeyi öğrenecek. Haziran direnişi de Türkiye toplumunun buna çok yatkın olduğunu gösterdi” dedi.
 
“TKP müdahale etmek için kolları sıvayacak”
TKP’nin 16 Nisan akşamına nasıl baktığını anlatan Okuyan; “16 Nisan’da referandum yapılacak. Bence birkaç ay önce bu referandumun yapılıp yapılamayacağı bile tartışma konusuydu. Aslında hala bu referandumun üzerinde bir soru işareti var. Bir çok kişi ki, ben de böyle düşünüyorum, Erdoğan’ın kaybedeceği bir referanduma gitmekten kaçınmak için her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Ama diyelim ki, 16 Nisan’da referandum gerçekleşti, aşağı yukarı akşam 6-7 gibi sonuçlar belli oldu, Türkiye’de bu yeni bir dönemdir. Yani Türkiye’de politik dengeler değişecektir. Dolayısı ile biz bu düzeni değiştirmek isteyen, mesele tek başına AKP değil diyen, tabi ki AKP ile mücadele önemli, ama meseleyi sistem, düzen meselesi olarak gören bir parti olarak, TKP 16 Nisan akşamı Türkiye’nin değişen dengelerine müdahale etmek için kolları sıvayacak. Belki TKP’nin bugün bu dengeleri değiştirebilecek gücü yok, ama nerelerde güçlenebileceğine dair bir fikri var. Toplumun duyarlı noktalarına dair önemli saptamaları var. Üstelik de çok kararlı ve örgütlü bir parti. 16 Nisan akşamı, yani 17 Nisan’ı beklemeden, biz üzerimize düşeni yapacağız. Kaldı ki, 16 Nisan akşamı yalnızca yeni dengeler ortaya çıkmayabilir. Türkiye’de çok önemli toplumsal gelişmeler yaşanabilir. Çünkü ‘hayır’ları kabul etmek istemeyen bir siyasi iktidar var ortada. Şunu söylemek gerekiyor, o ‘hayır’ da bir birinden farklı bir çok öznenin imzası olacak. Küçük ya da büyük bu hiç önemli değil. Bir kere ilk başta ‘hayır’ların üzerine gölge düşürmeye çalışmak, ‘hayır’ sonuçlarını kabullenmemek gibi bir sonuç ortaya çıkarsa, ilk işimiz böyle bir cüreti, böyle bir meydan okumayı yanıtlamak olacaktır. Çünkü o ‘hayır’lar da bizim de katkımız var” dedi.
 
“Almanya ciddi stratejik hamleler yapıyor”
Türkiye ve Avrupa ülkeleri ile son süreçte yaşanan gerilime de değinen Okuyan; “Avrupa krizi iki taraftan yaklaşılması gereken bir olgu. Bir kere AKP burada haklı. Öyle üst akıl filan demesinler, güçlü emperyalist merkezler, bu merkezler AKP’yi yıllarca iktidar yaptı, yıllarca destekledi. Şikayet etmeye hakları yok. Yıllarca AB, NATO, ABD, stratejik ortaklık dediler, Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanıyız dediler, bir sürü şey dediler. Bunları unutmayacağız. Ama aralarında bir problem var. Aralarında problem olunca üst aklı hatırladılar. Bu dünya sistemi içerisindeki bir gerilim. Yalnızca Türkiye ile batılı güçler arasında yok bu gerilim. ABD’nin içinde var, Almanya ile ABD arasında var, yani bütün dünya sisteminde bugün çelişkiler yaşanıyor. İkinci boyutu referandum ile ilgili. AKP şöyle hareket ediyor, dış düşman yaratırsak içeride kendimizi toparlarız diye düşünüyor. Bu aslında çok riskli bir politika. Şu nedenle riskli bir politika; birincisi Avrupa’daki bazı güçlerin Erdoğan’a tahammülü kalmamış durumda. Dolayısı ile Erdoğan referandumu kazanacağım derken, dış güçler ile olan ilişkisini yitiriyor. Şu anda Almanya’nın Erdoğan’a yönelik açmaya başladığı kartlar, yapmakta olduğu hamleler ciddiye alınması gereken hamleler. Sadece referanduma ya da Erdoğan’ın söylemlerine yönelik yanıtlar olarak görülmemesi lazım. Almanya ciddi stratejik hamleler yapıyor ve bunların önemli sonuçları olur. Çünkü Türkiye’nin ekonomik anlamda en önemli partneri Almanya” dedi. 
 
“Avrupa şovunun toplumda destek bulacağını düşünmüyorum”
Avrupa krizinin milliyetçi oyları arttırmak amacıyla düzenlenmiş olsa bile bunun ters tepeceğini ifade eden Okuyan; “Diyelim ki, bu Erdoğan’ın referandumda milliyetçi oyları arttırmak adına yaptığı bir formül. Burada da bir hesap hatası var. O da şu; Türk milliyetçiliğinin öyle sanıldığı gibi her tür meydan okuma, her tür savaş çığırtkanlığının peşinden gidecek bir yapısı yok.  Artı Türkiye’de toplumun, diyelim ki milliyetçi duyarlılığı olan kesimler de hesap kitap yapıyorlar. Herkes borçlu, herkesin kredi kartı var. Milliyetçi olunca borçsuz olmuyorsun. Türkiye’de zenginler var ve yoksullar var. Türkiye toplumunun da önemli bir bölümü borçlandırılmış durumda. Herkes biliyor ki, Almanya ile Hollanda ile ya da ABD ile didişmek, diyelim ki, Suriye ile Yunanistan ile didişmeye benzemiyor. Bunun ağır sonuçları olur. Üstelik de Türk toplumu, Almanya’nın Türkiye’deki önemini ve Almanya’nın gücünü de bilir. Dolayısı ile Erdoğan’ın şovunun toplumda büyük bir destek bulacağını düşünmüyorum, ters de tepebilir. Ekonomik göstergelerdeki küçük bir oynama dahi, bu adam her konuştukça bizim cebimizden bir şeyler gidiyor demeye başlayanların sayısını arttırır. O yüzden de bu çok tehlikeli bir oyun. Bu yaşananlar çaresizliğini gösteriyor. Belli ki bütün anketlerde ‘hayır’ oyları daha yukarıda. Dolayısı ile sürekli yeni bir şeyler deniyorlar” dedi. 
 
“Devlet içerisinde bulunan bazı kesimler riskli buluyor”
Dış ülkeler ile yaşanan krizler nedeni ile devlet bürokrasisi içerisinde de ciddi rahatsızlık olduğunu ifade eden Okuyan; “Burada belki bir de parantez açmak gerekiyor. Bu Hollanda ile olan gerilimler sırasında şu görüldü, devlette de Erdoğan’ın peşinden savaş tamtamları çalmayı istemeyen ciddi bir kesim var. Çünkü Dış İşleri Bakanlığı bürokrasisi Hollanda meselesinde Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu yalnız bıraktı. Bu çok bariz gözüküyor. Benzer şey, Suriye ve Yunanistan ile bir savaş çıkarma, yani gerilimleri arttırmaya yönelik hamlelerde de ortaya çıkıyor. Bunun hem uluslararası güçler önünü kesiyor, hem de Türkiye’de devlet içerisinde bulunan bazı kesimler bu girişimleri biraz riskli buluyorlar” dedi. 
 
“Karanlığın içerisinde güzel bir aydınlık delik açacağız”
Çanakkalelilere de bir mesaj veren Okuyan; “Şimdi Binali Yıldırım sloganı karıştırdı. ‘Çanakkale geçilmez diyorlar, biz geçtik’ gibi bir söz söyledi. Bence Çanakkale’ye yakışan geçit vermemektir. Çanakkalelilerin, zaten 15 yıldır bu ülkede inanılmaz bir tahribatta bulunan siyasi iktidarın daha da güçlenmesini sağlayacak olan Anayasa oylamasına geçit vermemesi gerekir. Ben bunun gerçekleşeceğini de düşünüyorum. Yalnız Çanakkale değil, bu bölgedeki yerleşimlerde açık ara, baskın bir ‘hayır’ çıkacağını düşünüyorum. Referanduma 15 günden daha fazla bir süre var. Herkes yeni insanları ‘hayır’ için ikna etmeli. Kendi çevremizde konuşmaktansa, yeni insanlara ulaşmak zorundayız. 16 Nisan akşamı, karanlığın içerisinde güzel bir aydınlık delik açacağımızı, tünelin ucunu göreceğimizi düşünüyorum” dedi.

SÖYLEŞİ
Burhan Mert Balcı
 
Paylaş